Muş’un Korkut ilçesine bağlı Vartinis (Altınova) beldesinde, aynı aileden 7'si çocuk, 9 kişinin yakılarak öldürüldüğü ve zaman aşımı gerekçesiyle düşürülen Vartinis Katliamı davasının gerekçeli karar açıklandı.
Mahkeme katliamın siyasal, ırki ve dinin kastıyla yapıldığına ilişkin şüpheden uzak ve kesin delil bulunmadığını, katliamın insanlığa karşı suç olmadığını savundu.
MLSA'dan Deniz Tekin'in haberine göre, Muş’un Korkut ilçesine bağlı Vartinis (Altınova) beldesinde, 3 Ekim 1993’te, aynı aileden 9 kişinin yakılarak öldürüldüğü katliama dair dönemin Hasköy İlçe Jandarma Komutanı Bülent Karaoğlu’nun yargılandığı dava zamanaşımı gerekçesiyle düşürülmüştü. Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmalara katılmayan Karaoğlu hakkında çıkarılan kırmızı bülten ve yakalama kararını da kaldırmıştı. Mahkeme, bu kararının gerekçesini açıkladı.
Kararda, tüm dosya kapsamına göre yangının, sanığın emir ve talimatı doğrultusunda meydana geldiğinin değerlendirildiği hatırlatıldı. Ancak, Yargıtay’ın bozma kararından sonra sanığın savunmasının alınmamış olması nedeniyle mahkemenin sanığın olaydaki rolü ve sorumluluğuna dair bir değerlendirme yapmadığı kaydedildi.
Mahkeme, sanığın hangi kanun hükümlerine göre yargılanacağına dair değerlendirme yaptı. Mahkeme, mağdur ve avukatlarının, sanığın 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nin 76. maddesindeki soykırım suçu ile aynı kanun 77. maddesindeki insanlığa karşı suçlar hükümlerinden yargılanması talebinde bulunduklarını belirtti. Bu talebe ilişkin değerlendirme yapan mahkeme, suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı kimsenin cezalandırılamayacağının hem uluslarası sözleşmelerde hem de mevcut yasalarda teminat altına alındığını savundu.
Mahkeme devamında şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu madde, ‘işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir eylem veya ihmalden suçlu bulunan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir’ şeklinde tanımlanan düzenlemeler nazara alındığında. İnsanlığa karşı suç kavramının ceza mevzuatımıza 12.10.2004 tarihli ve 5237 sayılı kanun ile girdiği ve yürürlüğe giriş tarihinin 01.06.2005 olduğu. Bu suçun mağdurunun yasada toplumun bir kesimi şeklinde ifade edilmesi karşısında, bu suçun yasada (TCK 77) aranan özel kast ile (siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle) işlendiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin delilin bulunmadığı. Diğer yandan kanunîlik ilkesi gereği 5237 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce işlenen yargılama konusu bu eylemin insanlığa karşı suç kapsamına sokulmasının mümkün olmadığı.”
Askerlerin yaktığı evde anne, baba ve 7 kardeşini kaybeden Aysel Öğüt’ün avukatı Kadir Karaçelik, kararı temyiz etti. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne gönderilen temyiz dilekçesinde, Türkiye’de benzer örneği az görülen trajik ve ağır bu olayla ilgili hakikatin ortaya çıkarılması ve etkin bir yargılama yapılması yönündeki tüm taleplerin yasal ve hukuki olmayan gerekçelerle reddedildiği vurgulandı.
Etkin yürütülmeyen bir soruşturma sonucunda olaydan 20 yıl sonra açılan davanın sürüncemede bırakılması nedeniyle zaman aşımı tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı kaydedildi. Mahkeme’nin bu olayı, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirmemesinin kabul edilmez olduğu belirtildi. Dokuz kişinin yakılarak öldürülmesi suçunun, ulusal veya uluslararası mevzuatta yer alan insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında olduğunu, bu suçlarda zaman aşımın uygulanamayacağının altı çizildi.
İşkence ve ağır insan hakları ihlali suçlarından yargılanan faillerin zaman aşımından yararlanmayacağına dair AİHM’nin verdiği emsal kararlara dilekçede yer verildi. Açıklanan bu nedenlerle sanık hakkındaki düşme kararının bozularak yargılamanın kaldığı yerden devam etmesi talep edildi.