“Ucuz işgücü olarak korunmasız ve güvencesiz çalışmayı reddediyoruz!”

TÖK üyesi bir intörn hekimle koronavirüs salgını ve sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunlar üzerine konuştuk.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 26 Mart 2020
  • 09:59

-Sağlık Bakanlığı koronavirüs salgınına karşı hekim açığını kapatmak için Tıpta ve Diş Hekimliği’nde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği’nde değişiklik yaparak asistan hekimleri göreve aldı. KHK ile ihraç edilen birçok doktor varken, onlar yerine açığın asistan hekimler ile kapatılmaya çalışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Nasıl yapıldığı, kriterlerinin ne olduğu belli olmayan güvenlik soruşturmaları ile birçok yeni mezun hekimin kamu kurumlarında çalışması engellendi; yine nasıl yapıldığı belli olmayan yargılamalarla, bir gecede çıkarılan KHK’lar ile birçok sağlık çalışanı görevden alındı. Bu hak ihlallerinden geri dönülmesi ve bu insanların işlerine iade edilmeleri gerekiyor. Bu dönem, bu yanlışı düzeltmek için bir fırsat olabilir.

-İntörn hekim olarak bu süreç boyunca çalışma koşullarınızı ve genel olarak sağlık çalışanlarının çalışma koşullarını anlatabilir misiniz?

Sağlıkta dönüşüm süreci ile birlikte sağlık hizmeti piyasalaştırıldı, sağlık çalışanlarının bir kısmı taşeronlaştı. Birçok alanda olduğu gibi kapitalist sistemin sömürüsünden sağlık emekçileri de mustarip; ancak diğer alanlardan farklı olarak çok ciddi bir sorunla daha karşı karşıyayız ki o da sağlık çalışanını hedef alan şiddet. Salgın süreci gelişmeden önce başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere sağlık alanında faaliyet gösteren birçok meslek odası, sendika ve derneğin katılımı ile 15 Mart’ta Ankara’da “Beyaz Miting” yapılması planlanıyordu. 11 Mart’ta açıklanan ilk vakanın ardından aynı gün salgına yönelik tedbirler kapsamında miting iptal edildi; şiddete karşı önlem talepleri şimdilik arka planda kaldı. Salgının ilk etkilerinden birinin bu olduğu söylenebilir. Sağlık çalışanlarının yaptıkları iş nedeniyle risk altında olduğu ortada; tam koruyucu ekipman sağlanmadan çalışıyorlar ya da gerekli ekipmanı kendileri karşılıyorlar. Hastanelerde en temel malzemeler olan cerrahi maske ve eldiven dahi yeterli değil. Tüm hastaneler salgın hastanesi ilan edildi. Sağlık çalışanlarının yıllık izinleri iptal edildi ve çalışma yükü arttı. İlerleyen günlerde artan hasta sayısı ve zorlanan hastane kapasiteleri ile daha zorlu bir sürece girilme ihtimali de var.
Bu süreçte; 13 Mart’taki YÖK kararıyla intörn hekimler olarak hala tıp fakültesi öğrencisi olduğumuz için 3 haftalık sosyal izolasyon kararına dahildik. Ancak 16 Mart günü yayınlanan ikinci bir kararla bazı hastanelerdeki personel eksikliği sebebiyle intörnlerin çalışması, üniversite rektörlüklerinin kararına bırakıldı. Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi gibi bazı üniversiteler, intörnleri geri çağırdılar. İntörnlerin çalışmasıyla ilgili olarak sorunlu birkaç nokta var: İntörnlerin bir iş tanımı olmadığı ve hastanelerde ara eleman olarak iş yaptırıldığı için, sağlık çalışanı değil de öğrenci olduğumuz için sosyal güvencesiz olarak çalıştırılıyoruz. Hastanelerde koruyucu ekipman sıkıntısı çekiliyorken intörnlerin korunmasız çalıştırılacağı, Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’ndekine benzer olayların gerçekleşeceğine yönelik kaygılar var. Öğrenci yurtlarında ya da aileleriyle beraber kalan, toplu taşıma araçlarını kullanan intörnlerin taşıyıcı olma ihtimalleri çok yüksek. Böylesi riskli bir ortamda ucuz işgücü olarak korunmasız ve güvencesiz çalışmayı reddediyoruz. Gerekli önlemler alındığı takdirde hekimlik yapmak istiyoruz.

-Koronavirüs salgını kapsamında devlet bir dizi önlem aldığını açıkladı. Ancak Türk Tabipleri Birliği yaptığı açıklama ile bu önlemlerin çok yetersiz olduğunu, yeterince test yapılmadığını belirtti. Alınan önlemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tüm dünyayı etkileyen bir salgın hastalık karşısında önlem almakta geç kaldık. Sınırların kapatılması ve uçuşların durdurulması gibi kararlar geç alınmış olabilir. Açıklanan ilk vakaların tamamına yakınının yurtdışı öyküsü vardı. Özellikle yurtdışından gelen insanların takibinin daha özenli yapılması gerekirdi. Bunlardan yalnızca ateş yüksekliği gibi semptom gösteren insanlara test yapıldı veya karantina uygulandı. Ancak yapılan çalışmalarda belirtildiği gibi resmi olarak açıklanan COVID19 + vakalarından çok daha fazla sayıda insan taşıyıcı olarak semptom göstermeden hayatına devam ediyor olabilir. Hastalığın yayılmasındaki en önemli etken de taşıyıcı insanlar. Bu noktada özellikle yapılan test sayısının yetersiz olduğu söylenebilir. TTB’nin talep ettiği üzere “hızlı, şeffaf, yaygın test” yapılması gerekiyor, test sonuçlarının şeffaf şekilde paylaşılması gerekiyor. Bununla beraber sosyal izolasyon ve kişisel hijyenin önemi büyük. Ancak sosyal izolasyon herkes için mümkün olmuyor. Sağlık çalışanları haricindeki kamu çalışanları ve öğrenciler bu karara dahil olsalar da geçimini sağlamak zorunda olan, bu nedenle dışarı çıkan, toplu taşıma kullanan ve kalabalık ortamlarda çalışan birçok insan var. Bu insanlar için ekonomik desteğin devlet tarafından sağlanması gerekiyor. Nüfusun önemli bir kısmı hala dışarı çıkıp kalabalık alanlarda bulunmak zorundayken sosyal izolasyon kararının yararı kalmıyor.

-Birçok hastaneden tıbbi malzemelerin yakında tükeneceği haberleri geliyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Kardiyoloji Enstitüsü ve Diyarbakır Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin maskeleri kendilerinin ürettiği söyleniyor. Çalıştığınız hastanede sağlık çalışanlarının virüsten korunmasına dönük yeterince önlem alınıyor mu? Bu kapsamda gerekli malzemeler ihtiyacı karşılıyor mu?

Salgın süreci öncesinde de üniversite hastaneleri başta olmak üzere hastanelerin çoğunda tıbbi malzeme sıkıntısı yaşanıyordu. Sağlıkta dönüşüm politikaları nedeniyle hastaneler borç içinde; gerekli ekipman zar zor sağlanıyor. Salgın tedbirleri ile birlikte hastanelerde en temel tıbbi malzeme olan maske ve eldivenin dahi yeterli sayıda sağlanamadığı ortaya çıktı. Koronavirüs salgınına yönelik tam koruyucu ekipman ise çoğu hastanede yok veya yeterli sayıda değil. Sağlık hizmeti verenlerin korunamaması demek, salgının ilerlemesi halinde çalışamayacak duruma gelen sağlık personeli nedeniyle gerekli tıbbi hizmetin verilememesi ve sağlık çalışanlarının taşıyıcı olarak çok daha fazla insanı enfekte etmesi risklerini doğuruyor. Bu nedenle sağlık çalışanlarına tam koruyucu ekipman sağlanması salgına yönelik mücadelede en önemli adımlardan birini oluşturuyor.

-Bir sağlık emekçisi olarak okurlarımıza yapmak istediğiniz bir çağrı var mı?

Sosyal mesafelenme ve kişisel hijyen tedbirlerinin önemini yinelemek gerek. Salgından nasıl korunacaklarına yönelik bilgilendirmeleri TTB’nin sosyal medya hesaplarını takip ederek öğrenebilirler. Bununla birlikte sağlık çalışanlarının taleplerinin duyurulmasında yanımızda olup bizimle birlikte “Sağlıkta şiddet sona Ersin!” diyebilirler. Bu pandemi sürecinde de ihtiyacımız: Alkış değil, acil önlem. Toplumsal iyilik halinin bir an önce gelmesini dilerim. Sağlıklı günler.

Kızıl Bayrak / İstanbul