Toplumu ağır bir enkazın altına iten gerici faşist iktidarın kitle desteği günden güne eriyor. İçeride yokuş aşağı giden iktidarın uluslararası alanda da yalnızlaştığı ve yeni hezimetlerle karşılaştığı gözleniyor. Bir avuç yozlaşmış sermayedarın çıkar ve bekasına endeksli politika izleyen AKP-MHP rejimi, ülkenin her karış toprağını rant alanına çevirmiş, bütün kamu kaynaklarını yağmalamış, ülkeyi kara para aklama ve vergi cenneti haline getirmiştir.
Dışarıda da benzer bir politika izleyen rejim, cihatçı çeteleri eğitip donatarak komşu ülkelerin topraklarını işgal etmiş, oradan da rant elde etmeye çalışmıştır. Âdete oburca sağına soluna saldıran ve her şeyden para devşirip kasalarını dolduran rejim hem toplum nezdinde hem uluslararası alanda itibarını yitirmiştir. Attığı her adım, aldığı her karar akıldışı bir mahiyete bürünmekte ve farklı kesimlerin tepkisini çekmektedir.
Emperyalist efendilerinin basınç ve yaptırımlarıyla yüz yüze gelen Erdoğan ve AKP’si, içeride ve dışarıda sıkıştıkça bu örneklerin sayısı da artmaya başladı. Son haftalardaki bu adımlardan biri OECD’ye (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) bağlı Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) Türkiye için aldığı karar oldu. İlgili kurum, “kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olması nedeniyle Türkiye’nin daha sıkı izlenmesini gerektiren gri listeye alındığını” duyurdu.
FATF Başkanı Marcus Pleyer, düzenlediği basın toplantısında Türkiye’de mali sektörün, emlakçı ya da değerli maden ticareti yapan kişiler gibi farklı aktörlerin daha sıkı denetlenmesi gerektiğini söyledi. 22 devletin olduğu gri listede Arnavutluk, Fas, Suriye, Güney Sudan, Yemen gibi ülkeler yer alıyor. Bu karara bağlı olarak Türkiye, kurumun Uluslararası İşbirliği İnceleme Grubu tarafından izlemeye tabi tutulacak.
Gri listedeki ülkelere bakıldığında iç kargaşanın hüküm sürdüğü yerler olduğu göze çarpıyor. Son kertede Türkiye’nin de aynı listeye alınması hiç de şaşırtıcı olmamıştır. Hırsları yüzünden topluma savaş açan, birçok ülkeye askeri birlik göndererek savaş ve çatışmalarda taraf olan saray rejimi, gelinen yerde dengesizce davranışlar sergilemekte ve el attığı her alanı karıştırmaktadır.
Kara para aklayan ve cihatçı çeteleri besleyen AKP-MHP rejimi
Türkiye’nin gri listeye alınması için gösterilen gerekçelere bakıldığında, bundan gerici-faşist rejimin bizzat sorumlu olduğu görülüyor. Zira kara para aklayan, suç örgütü şeflerini misafir eden ve cihatçı çeteleri finanse edip tetikçi olarak kullanan saray rejiminin ta kendisidir.
Yağma ve talandan beslenen iktidar, kara parayı ülkeye sorunsuzca çekebilmek için defalarca yasal kılıflar uydurdu. 15 Temmuz’u “Allah’ın bir lütfu” olarak gören rejimin şeflerinin ilk icraatları, 22 Temmuz 2016’da “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun”u meclisten geçirmek oldu. 2018’de yapılan bir diğer düzenleme ile varlıkların banka veya aracı kurum hesaplarına aktarılmasına zemin hazırlandı. Yüzde 2 vergi ödemek koşuluyla kara para aklamak mümkün oldu. 17 Kasım 2020’de yapılan düzenleme ile AKP-MHP rejimi, suç örgütlerinin şeflerine kara parayı Türkiye’ye transfer etmeleri için yalvarır duruma düştüklerini gösterdi. Zira bu düzenleme ile hiç vergi ödemeden, paranın kaynağına dair hiçbir soru sorulmadan istenirse para, döviz, altın veya menkul kıymetin fiziki olarak getirilmesine imkan tanındı. Bu düzenleme ile büyük oranda kara para transferi yapılmıştır.
Gerici-faşist rejim keza aynı şekilde dünyanın dört bir yanından devşirilen cihatçı tetikçileri eğitip donatmak ve onlara silah taşımakla yetinmedi, Türk ordusu ile birlikte Suriye’nin kuzeyini işgal etti. Gri liste kararıyla ilgili kurumun yaptığı açıklamada, “FATF, Türkiye’nin insan hakları örgütlerinin, hükümet destekli olmayan organizasyonlara yönelik kaygılarının da farkında. Türkiye IŞİD ve El Kaide gibi BM’nin terör örgütü olarak tanıdığı gruplara öncelik verip, riskleri de hesaba katarak terörizmin finanse edilmesine karşı yaptırım uyguladığını göstermelidir” ifadelerine de yer verildi.
Kriz derinleşecek
Gri listeye girmek sadece ilgili kurumun ülkeyi yakından takip etmesi anlamına gelmiyor. Bununla birlikte yabancı sermayenin ülkeden kaçması anlamına da geliyor. Bu durum, halihazırda zaten kırılgan olan ülke ekonomisini uçuruma daha da yaklaştıracak. Türkiye kapitalizminin büyük ölçüde yurt dışından gelen kredilere bağımlı olmasından dolayı bu durumun piyasaları sert vuracağı, sıcak para akışının ve doğrudan yatırımların azalacağı kaydediliyor. Bu gelişmeler, var olan krizin daha derinleşmesi anlamına gelirken, bunun sonucunda işçi ve emekçiler daha da yoksullaşacak, rejim tarafından açlığın ve sefaletin girdabına atılmaya devam edecek.
Rezillikte zirve yapan rejim
AKP-MHP koalisyonun icraatlarına bakıldığında rezillikte ve kepazelikte zirve yaptığını ve dünyanın “en”leri arasına girmeyi başardığını görmekteyiz. Kara para aklama gibi yüz kızartıcı bir suçla itham edilen Tayyip Erdoğan iktidarına kırmızı ışık yakan bu tür adımların devam etmesi muhtemel görünüyor. Çünkü saray rejiminin etrafa yaydığı irin en çok emekçilerin boğazını sıksa da, artık herkesi rahatsız eder boyuta ulaştı.
Bu mafyatik rejimden kurtulmanın yolu emperyalist merkezlerden, TÜSİAD gibi sermaye örgütlerinden ya da düzen partilerinden medet ummak değil, işçi ve emekçilerin örgütlü gücüne dayanarak sınıf mücadelesini yükseltmektir.
N. Kaya