6 Şubat depremlerinin en çok etkilediği şehir olan Antakya’da geleneksel Evvel Temmuz Festivali’nin 23’üncüsüne katıldınız. Festivale katılma amacınız ve hedefleriniz nelerdi?
- Antakya’da yaşayan emekçiler için Evvel Temmuz Festivali ayrı bir öneme ve değere sahip. Depremin ardından gerçekleştirilmiş olması da bu seneki festivali farklı kılıyor. Depremin yarattığı yıkımın ardından bu sene 23’üncüsü gerçekleşen festival için Antakya’nın Defne ve Samandağ olmak üzere iki farklı ilçesinde festival programları oluşturuldu. Sınıf devrimcileri olarak, depremin ilk gününden bu yana bulunduğumuz her alanda depremin yol açtığı yıkıma karşı dayanışmayı ve mücadeleyi yükseltme çağrıları yaptık. Bu sene 23’üncüsü gerçekleştirilen Evvel Temmuz Festivaline de bu bakış açısıyla katılmayı önümüze aldık. Dayanışma ve hesap sorma bilincini yükseltmek bakış açısıyla Samandağ’da gerçekleşecek festival programına 11-14 Temmuz tarihleri arasında katılmayı tercih ettik.
Festival programına katılmayı tercih etmemizdeki hedeflerden biri depremin üzerinden geçen beş ayın ardından artan sorunları gündemleştirmek ve festivalde emekçilerle ilişkiler kurarak yaşanan sorunlara karşı neler yapılabileceğini belirlemekti.
- Evvel Temmuz Festivali’ne katıldığınız sürede yürüttüğünüz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?
- Evvel Temmuz Festivali, bu sene Antakya’nın iki farklı ilçesinde örgütlendi. Örgütlenme aşamasında bulunamadığımız için ön sürecine hâkim değiliz. Ancak bildiğimiz kadarıyla iki farklı festival örgütlendi. Bunlardan biri TÖP’ün 7-23 Temmuz arasında Defne merkezli yaptığı çalışmadır. Diğeri ise daha geniş bir birleşenle örgütlenen ve bizim de katıldığımız, Samandağ’da 7-17 Temmuz arasında yapılan festivaldi.
Şunu söyleyebiliriz ki, festival süreci anlamlı bir çaba ve emeğin ürünüydü. Bu çalışmaların ortak örgütlenmesi ve ortak yürütülmesi festivali daha da güçlendirebilirdi. Bu açıdan bunu bir eksiklik olarak görüyoruz.
Samandağ’da gerçekleşen festival programına 11 Temmuz itibariyle katıldık. 11 Temmuz’dan 14 Temmuz’a kadar da çalışmalarımızı sürdürdük. Festival programında olan çeşitli panellere katıldık. Ali İsmail Korkmaz Festival alanına giden caddede üç gün boyunca diğer kurumlarla beraber stant açtık. Standımızda Emeğin Kurtuluşu Gazetesi’nin haziran ayı sayılarını ve tanıtım bildirilerini, Devrimci Gençlik Birliği’nin depremzedelerin talepleri için başlattığı imza kampanyasını, Geleceğin Sesi Bülteni’ni, Greif Direnişi: Sınıf hareketinin devrimci geleceği, Teslim Demir: Devrime adanmış yarım asır, Sinan ve Dersim kitaplarını kullandık. Ayrıca festival boyunca çocuk etkinlikleri yaptık. Stant çalışması boyunca Samandağ’ın farklı köylerinden gelen birçok emekçi ile depremin yarattığı sorunlara ve Evvel Temmuz Festivali’ne dair sohbet ettik.
Ayrıca festival süresince Antakya ve Samandağ’ın köylerine ziyaretler gerçekleştirdik. Depremin ilk günlerinde de Antakya’ya gitmiştik. Burada enkazlarında beraber çalıştığımız, günlerce beklediğimiz depremzede aileleri de ziyaret ettik. O en ağır ilk günlerde omuz omuza durduğumuz için bu ziyaretler oldukça anlamlı geçti. Bu büyük insan kıyımında insanlar ailelerini yitirdi. Aylar sonra yan yana gelmek, o gün olduğu gibi bugün de neler yapabileceğimizi konuşmak ve bunun için çabalamak, bu emekçilerle aramızda kuvvetli bir bağ oluşturdu. Depremzede emekçilerle depremin üzerinden geçen zamanda devam eden sorunlara dair konuştuk. Emekçilerden röportajlar aldık ve sorunlara karşı neler yapılabileceği üzerine tartışmalar yürüttük. Festivale ilişkin emekçilerle yapılan sohbetlerde depremin yarattığı yıkımdan ve ulaşım sorunundan dolayı festivale katılımın geçmiş yıllara göre zayıf olduğunu da öğrenmiş olduk. Ancak İlkay Akkaya’nın konserinin olduğu günün daha kalabalık geçtiğini de söyleyebiliriz. Festival çalışmamızdaki bir diğer gözlemimiz de festivale gelenlerin çoğunluğunun genç ve çocuğunu festivale getiren aileler olduğunu ifade edebiliriz.
Festival boyunca yaptığımız çalışmada bir kez daha gördük ki, deprem bölgesindeki sorunlar ilk günden bu yana katlanarak devam ediyor. Emekçilerin barınma, sağlık ve işsizlik gibi sorunları büyüyerek artıyor. Depremzede çocuk, genç ve kadınlar ise bu koşulları en ağır şekilde yaşıyor.
Deprem bölgesinde, sermaye devletinin uygulamalarının sorunların kolay kolay çözülemeyeceğini de gözler önüne seriyor. Bunlardan belki de en çarpıcı olanı enkazlardan kalan molozların depremzede emekçilerin yaşam alanlarına dökülmesidir. Bu oldukça önemli bir sorun. Zira deyim yerinde ise molozlardan dağlar oluşmuş durumda. Bu molozlar bölgede on yıl sonra doğacak bebekler için bile kansere yol açan “asbest” tehlikesi barındırıyor. Üstelik molozlar kontrolsüz bir şekilde kaldırılıyor. Orada yaşayan, çalışan emekçilerin hastalanmama ihtimalleri yok gibi. Böyle devam ederse kesin olarak hastalanacaklar. Bu sorun karşısında depremzedeler tepkili. Ancak bu tepkinin fiili bir eyleme dönüşmesi gerekiyor. Kuşkusuz yalnızca depremzedelerin tepkisi ve ortaya koyacağı eylemlilikle bu olmaz. Toplumsal muhalefetin de bu konuya aynı şekilde duyarlı yaklaşması, bunu gündemleştirmesi gerekiyor. Hatta sadece bu sorunun değil deprem bölgesinde yaşanan bütün sorunların gündemleştirilmesi, sermaye iktidarının depremzedelere yaşatacağı yeni yıkımın önünde örgütlü bir güç olarak durulması gerekiyor.
Depremin üstünden beş ay geçmesine rağmen hala enkazlardan insanlar çıkıyor. Biz oradayken de böyle bir durum yaşandı. Ziyaret ettiğimiz bir aile komşuları olan bir ailenin enkazdan iki gün önce tesadüfen çıkarıldığını söyledi. Bu da depremzede emekçilerden en çok duyduğumuz sorunlardan biriydi. Enkazları doğru düzgün kaldırmadıkları için hala yüzlerce insan o enkazlarda, o moloz yığınlarında. Zaten şehrin üstü bir toz bulutu ile kaplı. Moloz yığınlarından çok ağır kokular geliyor.
Bu festival çalışması bizlere bir kez daha gösterdi ki, deprem bölgesiyle dayanışmayı ve mücadeleyi büyütmenin önemi güncelliğini koruyor. Nasıl ki ilk günlerde büyük bir toplumsal seferberlik örüldü ise, bugün de aynı toplumsal seferberliği “örgütlü”, hesap soran bir güce dönüştürmek gerekiyor.
Kızıl Bayrak / İstanbul