Sevgili dostlar, sevgili yoldaşlar,
Babam aramızdan fiziken ayrılmış durumda. Fakat bu kadar insanın burada toplanması, geriye bir şeyler bıraktığını gösteriyor. Herkeste muhakkak ayrı bir iz bırakmıştır. Ben bugün kendi mirasımı sizinle paylaşmak istiyorum.
Babam ile ilk tanıştığımda 4 yaşındaydım. Babanın ne olduğunu bile bilmiyordum ama annem sayesinde hiçbir zaman o boşluğu hissetmemiştim. Artık annemin yanında başka birisi daha vardı ve ben bu durumdan hiç memnun değildim. Oğluna ilk hediyesi bir oyuncak falan değildi, bir Lenin posteri idi. 4 yaşındaki bilinçsiz bir çocuğa ilk hediye olarak Lenin posteri verenin pedagojiden anlamadığını düşünürsünüz haklı olarak. Bizim toplumda anneler ve babalar çoğu zaman rollerini çok ciddiye alır ve iyi bir aile kurmak isterler. Kendi ailesini ihmal edenleri de parmakla gösterip eleştirirler “sorumsuz” diye. Evet, babam hiçbir zaman sıradan bir baba olmadı, çünkü bize daha fazlasını verdi. O yüzden şu an özlediğim kişi sadece babam değil, özlediğim kişi benim en yakın yoldaşlarımdan birisidir.
Devrimciliği Altun ve Sinan yoldaşlardan öğrendim. Daha genç iken devrimciliği çok içselleştirmediğim halde onları izlemek, onların gece gündüz fedakârca koşturmasını görmek, benim dünyadaki sorunlara ilgimi arttırmıştı. Bu, aynı zamanda dünyaya bakış açımda ve bilincimde sıçramalara yol açmıştı. Ve bugün dünyada ne olup bittiğini anlıyorsam, haksızlığa, sömürüye ve baskıya müdahale edebiliyorsam, sistemin içinde bir koyun gibi yaşamıyorsam, insan olarak çürüyüp gitmiyorsam, bu büyük bir oranda onların sayesindedir.
Şimdi Sinan yoldaşın yokluğunu hepimiz burada hissediyoruz ve güncel politik yaşamda da her zaman hissedeceğiz, çünkü gitmediği, olmadığı yer yoktu. Devrimci mücadele nerede ise, o orada idi ve verdiği büyük emek eşsizdi. Devrimci kimliğiyle o yaşta daha dimdik ayakta durması, herkes için bir umut kaynağıydı. Sinan yoldaş aynı zamanda birçok insanın kaybettikleri devrime inancını içinde taşıyordu. Kapitalist toplumun yarattığı çaresizliği ve karamsarlığı göğüslüyordu ve bir adım geriye atmıyordu. İşte bu yüzden 66 yaşına kadar, yaşadığı hayal kırıklıklarına, kayıplara, zulme ve işkencelere rağmen, son nefesine kadar kendisine hiçbir zaman “eski devrimciyim” kavramını kullanmamıştır.
Sinan Yoldaş’ı, Karadayı’yı, Teslim Demir’i anmak istiyorsak eğer, onu unutturmamak istiyorsak, bize açtığı yoldan yürümemiz lazım. Bu yolda bize fazlasıyla öncülük etmiş ve geride bir sürü tohum bırakmıştır. Onun ölümsüzleşmesi bize bir çağrıdır. Hepinizi çağırıyorum: İşçileri, işsizleri, emekçileri, gençleri, anneleri ve babaları... Yoldaşımıza bugüne kadar inancımızı kaybetmediğimiz gibi, devrime de inancımızı kaybetmeyelim, çünkü başka bir dünya mümkündür!
Yoldaş, bu bir sözdür. Son ana kadar elinde tuttuğun orak çekiçli kızıl bayrak yere düşmeyecek.
Seninle gurur duyuyorum.
Hoşça kal Sinan Yoldaş, hoşça kal baba…
Yoldaşın, oğlun…