Petrol-İş Sendikası Aliağa şubeye bağlı Solufert Fabrikası’nda temsilcilik seçimine 5 gün kala temsilci adayı Serdar Gür işten atıldı. Hem işten atmaları hem de Solufert sermayesinin sendikal hak ve özgürlüklere müdahalesini protesto etmek için bugün, fabrikanın bulunduğu Menemen Maltepe Serbest Bölge önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Solufert işçilerini taşıyan servislerin geçtiği sırada işten atılan Gür, işçi arkadaşlarına seslendi.
Eylemde sık sık “Solufert işçisi köle değildir!", “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!", “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Atılan işçileri geri alınsın!", “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber!” sloganları atıldı.
Örgütlenme özgürlüğüne ve sendikal süreçlere yapılan açık müdahale kabul edilemez!
Şiddetli bir ekonomik kriz döneminden geçiyoruz. Her gün yapılan zamlar, artan enflasyon, insan onuruna yakışmayan ücret ve çalışma koşulları işçilerin yaşamını derinden etkiliyor. Bu dönem boyunca işçi sınıfı birçok coğrafyada üretimi durdurmaya varan eylemlilikler gerçekleştirdi. Bölgemiz Menemen-Aliağa hattında da hem işçi sınıfına yönelik saldırılar hem de buna karşı direnişler yaşandı. MESS sözleşmesi, Gemi Söküm eylemleri, TÜPRAŞ’ta işten atmalar son aylarda önemli sınıf eylemleri olarak öne çıktı. Tam da bu süreçten önce Solufert işçileri olarak sendikal örgütlülüğe adım attık. Emeğimizi ve alın terimizi korumak için bir yola girdik. Petrol-İş Sendikası Aliağa Şubesi’nde örgütlendik.
11 aya yakındır Solufertte çalışıyorum. İlk iş başı yaptığım günden bugüne kadar fabrikada başlayan sendikal sürecin bir parçası oldum. İçeride gerçekleşen saldırılara karşı ses çıkarttım. İş yükünün artmasına, iş tanımının dışında iş yaptırılmasına, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin hiçe sayılmasına, düşük ücretlere olabildiğince işçi arkadaşlarım ile birlikte cevap ürettim. İlk işe girdiğimde sendikal süreçlerden kaynaklı 11 kişinin işten atılmasına, bu arkadaşları tanımasam dahi karşı çıktım, iş güvencesini savunmaktan geri durmadım. Sendikal süreçlerin ilerlemesi ile birlikte sosyalist bir işçi olarak sözleşme sürecinin hazırlık aşamasından, sonucuna kadar gerek işverenin dayatmalarına karşı gerekse sözleşme süreçlerinin içe kapanık, masa başı ve işçinin dahil edilmediği bir biçimde sürdürülmesine karşı mücadele etmeye çalıştım. Ve daha iyi çalışma koşulları, daha güçlü bir örgütlenme için işçi arkadaşlarımın önerileri ve teşvikleri ile temsilciliğe aday oldum.
Mücadele eden, haksızlığa boyun eğmeyen işçileri hangi patron ister ki!
Aday olmam ve sonrasında, siyasal kimliğim ve önceki çalışma yaşamım birleştirilerek bir iftira kampanyası başlamış oldu. Bu kampanyada Solufert patronu ile işyeri ikinci temsilcisinin el ele davrandığı görmek beni gerçekten yaraladı. Ama ileride işyerindeki işçilerin tam ve sarsılmaz birliğini sağlamak hedefine yoğunlaştığım için süregiden bu iftira kampanyasına çok aldırmadım. Bir aydır sürdürülen yıpratma kampanyasından başarı elde edemeyenler temsilcilik seçimine 5 gün kala işten atma saldırısını devreye koydular. Sahte evrak vermek gibi bir gerekçe ile iş akdime son verildi. Sermayenin para ve kâr hırsı tüm ikiyüzlülüğü ile birleşerek şahsıma ve daha önemlisi Solufert işçilerinin birliğine yönelik bir saldırıya dönüştü. Sendika işyeri baş temsilcisinin sessizliği ile birleşen bu süreçte sendikam da şu ana kadar henüz gerekli yanıtı üretmedi.
Sevgili arkadaşlar, üretilen yalan ve dedikodular ne olursa olsun benim işten çıkarılma sürecimin yaklaşan sendika temsilcilik seçimleriyle ilişkili olduğu çok açıktır. Bu süreç, 11 ay sonra bu sahte diyerek başvuru belgelerimle çıkıp gelenlerin hakkımda yaptıkları araştırmalardan sonra kapıldıkları korkunun aleni bir göstergesidir. Oysa iddiaların aksine benim geçmişimde tek bir karanlık nokta, kara bir leke, hatta bir iz bile bulmaları mümkün değildir. Bulabilecekleri tek şey küçüklüğümden beri toplumsal mücadeleye, işçi sınıfının hak alma ve özgürleşme mücadelesine inanan, bunun için mücadele eden bir sıra neferi olduğumdur. Onları esas korkutan da ulaştıkları bu gerçek olmuştur. Mücadele eden, ses çıkaran, haksızlığa boyun eğmeyen işçileri hangi patron ister ki Solufert patronu istesin?
İşçi sınıfı baskıya, sömürüye, adaletsizliğe son verebilecek tek güçtür!
İşten çıkarılma sürecimin öncesinde ve sonrasında sosyalist kimliğim hedef alınarak Gezi direnişi, Soma eylemleri, işçi sınıfının hak ve özgürlük mücadelesine verdiğim destekler içeride sanki bir suçmuş gibi işçi arkadaşlarıma servis edildi. Ne yazık ki bilinen baskı ve ikna mekanizmalarının ve topluma boca edilen önyargıların ürünü olarak bir ölçüde etkili de oldu bu hamleler. Bazı işçi arkadaşımız bu yargılarının ürünü olarak tüm bunların amacı nedir diye soramadan bu tartışmaların içinde taraflaşmak zorunda bırakıldı. Böylece bir taşla iki kuş vurularak, içerde oluşturmak için büyük çaba harcadığımız birlik de zedelenmiş oldu.
Ben sosyalist bir işçi olarak sizlerin nezdinde şunu yeniden ifade etmek istiyorum. Söz konusu eylemleri büyük bir gururla sahipleniyorum. Tüm bunlar suç değil, sınıf mücadelesinin bir parçasıdır. Hep şuna inandım, hep bunu bilerek yaşadım; işçi sınıfı baskıya, sömürüye, adaletsizliğe son verebilecek tek güçtür. Ve er ya da geç hem kendisini hem de tüm toplumu özgürleştirecektir.
İşçinin seçme hakkına, sendikal örgütlülüğüne ve özgürlüğüne saldırı
Solufert sermayesi kendi kârını korumak için yaptıkları kendi sınıfsal çıkarların gereğidir. Ancak burada üzerinde daha çok düşünülmesi gereken bizlerin haklarını koruması gereken temsilcilerin bana yönelik saldırı üzerinden işverenle ortaklaşmış olmalarıdır. Ne yazık ki Solufert patronunun temsilcilik seçimlerine müdahale anlamına gelen bu saldırısına mevcut temsilciler kendi istikballeri için çanak tutmuşlardır. Böylece kendileri farkındalar ya da değiller kendi iplerini patronun eline vermişlerdir. Bu durum hem genel olarak sendikal mücadele açısından hem de Solufert'teki sendikal örgütlenme açısından benim ya da herhangi bir işçinin atılmasından çok daha önemli bir sorundur.
Bir temsilci adayının incelemeye alınarak, araştırılarak seçimlere 5 gün kala işten çıkartılmasına, her şeyden önce işçinin seçme hakkına, sendikal örgütlülüğüne, özgürlüğüne ve Petrol-İş Sendikası’nın geleneklerine ters düşen bir anlayışın hâkim kılınması manasına gelir ki, bunun hepimize zararı büyük olacaktır. Bu yüzden başta Petrol-İş camiası olarak bütün işçileri, emekçileri emekten yana kişi ve kurumları sendikal örgütlenme hakkına dönük bu saldırıya karşı tutum almaya çağırıyorum.
Ve bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu müdahale ile birlikte Çarşamba günü yapılacak temsilcilik seçimleri bütün meşruiyetini yitirmiştir. Bu gayri meşru seçimin sonuçları ne olursa olsun Solufert işçisinin daha güçlü, daha mücadeleci bir sendikal örgütlülük yaratma çabası sürecektir. Ben de bu çaba için dün olduğu gibi bundan sonra da bütün gücümle çalışmaya devam edeceğim. Geçtim yalan ve iftiraları bu işten atma saldırısının dahi beni yolumdan döndürmesi mümkün değildir.
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Sendikal örgütlenmeye dönük saldırılara son verilsin!
Öncesi de dahil olmak üzere Solufert'ten atılan bütün işçiler geri alınsın!”