Kartal’da gerçekleştirilen mitingi dost olsun, düşman olsun duymayan kalmamıştır demek abartı olmaz. Anlamayan, algılamayan olmadı dersek abartı olur ama özellikle İstanbul’da yaşayıp mitingi duymayan kalmamıştır.
Çünkü çok yaygın çalışması yapıldı. Sosyal medyada yaygın bir paylaşım yapıldı. Birebir direniş alanlarını ziyaretler, bildiri, afiş vb. çalışmalar gerçekleştirildi. Birebir ulaşılmayanlara da sosyal medya paylaşımları üzerinden miting duyuruldu. HDP’li bazı milletvekilleri de hem mecliste hem de sosyal medya paylaşımlarıyla mitingi gündeme taşıdı.
Mitingi duymayan kalmadı. Bir yoldaşın ifade ettiği gibi miting pek çoklarına özgüven sağladı. En başta da sınıfa. “Yapamam, edemem” söylemleri, miting sayesinde “yapmaya, etmeye çalışırım”a dönüştü.
Teorik olarak kesinlikle böyle. Pratikte ise, katılmasa bile mitingin oluşturduğu zemine ayak basan işçiler de böyle düşüneceklerdir.
Mitinge katılım sayısı değil mitingin niteliği önemli
Mitingi duymayan kalmadı dedik. Bu yanıyla baktığımızda, katılım azdı demek mümkün. İşçi, emekçilerin mitinge katılmamasının, sendika ağalarının yarattığı güvensizlikten başlayarak, türlü nedenleri olabilir. Havanın soğuk ve yağışlı olması bile belli oranda katılımı etkilemiştir.
Katılımı azaltan asıl neden ise korkudur. İşten atılma korkusunun yanı sıra, işçi ve emekçi eylemlerine yönelik azgın devlet terörü de korkunun temel nedenlerinden biri. Mitingin yasaklanmaması bir yana, ön hazırlık çalışması ve yasaklansa dahi en azından yapılacak bir basın açıklaması korku duvarlarını aşındıracaktı. Böyle bile olsa sınıfın kendine olan güveni için bir katkı olacaktı miting çalışması. Yasaklanmayıp, yapılabilmesi ise özgüvenin sağlanmasını pekiştirici bir etken oldu.
Bu kendiliğinden olan bir şey değil. Asıl olarak sınıf devrimcileri, mitingi bu temelde ele almalı. Çünkü etkili bir miting çalışması yapılmış olması ve mitingin gerçekleştirilmesi, ulaştığımız işçi ve emekçilere ayağını basacağı somut bir zemin sunmuş oldu.
İşçi ve emekçileri bu ve benzeri mücadele zeminleri üzerinde birleştirme ve sınıf hareketini ilerletme sorumluğu ise devam ediyor. Çünkü, mitingin yarattığı etki ve sonuçları devam eden çalışmamızda gereğince değerlendiremezsek, miting süreci güzel bir anı olarak kalacaktır.
***
Öte yandan eksiklerimizi görüp, imkânımız oranında gidermek gerekiyor. Birincil eksiklik ses sistemi. Kuşkusuz kürsüde konuşan direnişçi işçileri dinlemeyip, başka şeylerle ilgilenmek bir saygısızlıktır. Ama sendikal bürokrasinin yaptığı mitinglerde kullanılan ses sisteminden dolayı kürsüde konuşulurken, alanda birine “merhaba” derken bile bağırmak zorunda kalıyoruz.
İşçi emekçi mitinginde ise kürsüde bağırarak konuşulduğunda ancak anlaşılır biçimde duyuluyordu. Kürsüdeki konuşmalar kürsüden 20-30 metre uzaklığa kadar nispeten net ulaşıyor, daha uzak mesafeye ise ses geliyor ama anlaşılmıyordu.
İmkânımız oranında miting veya basın açıklaması için sesimizi daha geniş alana duyuracak ses sistemi vb. bulmak gerekiyor. Bunu da ses sistemi vb. bulamadığımızda böyle bir şeye kalkışmayalım biçiminde algılamamalıyız. Delik ayakkabıyla ıslak zeminde yürümek gibi. Yürüyeceğiz ama imkân yaratıp en azından ayakkabımızı tamir ettirip yola devam edeceğiz.
***
Mitingin duygusal etkisine gelince: Her sözünün yalan olduğunu bildiğim sendika ağalarını dinlemek yerine, direnişçi işçileri (tam duyamasam bile) dinlemek, hele Dilbent’i, Seçil’i, Ender’i dinlemek oldukça keyifliydi, coşkuluydu. Sadece kürsüden doğru söylemek gerekirse bile, miting tam anlamıyla direniş mitingiydi. Bu yüzden sınıfın ayağını mitingin oluşturduğu zemine bastırmak gerekiyor.
Muharrem Kurşun