AKP’nin Seçim Beyannamesi ve Milletvekili Aday Tanıtımı Ankara Spor Salonu'nda düzenlenen programda açıklandı.
“14 Mayıs'ta sandıkları hep birlikte patlatıyor muyuz?” diye konuşan Erdoğan, 14 Mayıs seçimleri için bir yığın sahte vaat sıraladı. 20 yılda yaptıklarının sonuçları ortada iken, vaatlerini gerçekleştirmek için utanmadan oy talep etti. 20 yıldır yapılanların tersinin yapılacağı yavan laflarla söylenmesi için zaman ve mekan mefhumunu yitirilmesi gerekir. AKP şefinin konuşmasından yansıyanlar bunu işaret ediyordu.
AKP’nin beyannamesi altı başlık ve 500 sayfadan oluşuyor. Depremi “seçim malzemesi” olarak kullanan Erdoğan, konuşmasında kentleri ayağa kaldıracağını vaat etti. Kentleri yıkıma, halkı ölüme terk etmenin hesabını vermesi gerekirken, tam bir umursamazlıkla deprem yıkımını seçim malzemesi olarak kullandı.
“Deprem bölgesine 650 bin konut”
Deprem bölgesinde emekçilerin çok yönlü ihtiyaçları halen orta yerde duruyor. Barınma başta olmak üzere pek çok temel sorun çözülmeyi bekliyor. Depremin üzerinden geçen iki ayda cenazelerini kaldıramayan insanlara “başarı hikayeleri” anlatan AKP, beyannamesinde bol miktarda sahte vaat sıralanıyor. TTB raporları 6 milyon insanın barınma sorunuyla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyorken, AKP şefi çıkmış 650 bin yeni konut inşa edeceklerini söylüyor. Bu vaatlerin sahteliği bir yana, yerine getirilse bile, depremzedelerin yarıdan fazlası yine açıkta kalıyor.
Aynı hamam, aynı tas!
2002, 2007, 2011, 2018 seçim yıllarını özetleyen Erdoğan “Türkiye Yüzyılı” diyerek savaş gemisi ve SİHA övgüleri yaptı. On milyonlarca insanı açlık sınırının altında bir ücretle yaşama mahkum eden rejimin başı, pervasızca ölüm saçan silahlarla övünüyor. Erdoğan “cep telefonu ve bilgisayarda bir defaya mahsus vergi muafiyeti” vaat etti.
Her konuşmada olduğu gibi muhalefete saldıran AKP şefi, HDP ile Kılıçdaroğlu’nun görüşmesi üzerinden “terör örgütü ile pazarlık” yapılıyor demagojisine sarıldı. Şoven-ırkçı söylemler bir kez daha havada uçuştu.
Kadınlar, gençler ve emeklilere dönük vaatlerin yanı sıra “eğitim, sağlık, emniyet ve adalet üzerine” bir yığın boş laf söylendi. “Aile yapısı” denilerek LGBTİ+ düşmanlığı yapılırken, “manevi değerler” denilerek gericilik pohpohlandı.
Bir ekonomi masalı
Şubat ayındaki bütçe açığının yaklaşık 171 milyar TL ve Ocak-Şubat toplam iki aylık açığın yaklaşık 203 milyar TL olduğu koşullarda Erdoğan’ın ancak “zırva” denebilecek vaadi şu oldu:
“Ekonomimizi; yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyütmeyi sürdüreceğiz. Enflasyonu yeniden tek haneli rakamlara düşürerek, ülkemizi bu sorundan mutlaka kurtaracağız.”
21 Aralık 2021’de yıllık cari açık 14,9 milyar dolarken 2022 sonunda 48 milyar doları geçti. Sarayın Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin “parlayan gözleri” ne cari açığın kat kat artmasına ne enflasyonun pik yapmasına etki etti. Saray’ın aparatı TÜİK verileri bile enflasyonun yüzde 85,51 olduğunu söylüyor.
Nebati, yine Şubat ayında enflasyonun yüzde 50’yi geçmeyeceğini iddia etti ve aylık enflasyon yüzde 54 olarak açıklandı. Sonrasında ise yüzde 85’e çıktı. Bağımsız ekonomistlerin hesaplamaları ise, açıklanan resmi oranların yaklaşık iki katıdır.
Nebati, Mart 2022’de döviz kurunda stabilizasyon vaat etmişti. Oysa gelinen yerde dolar 19,25 TL oldu.
“Değişim” dedikleri halka ve ülkeye karşı işlenmiş ağır suçlardır
Beyanname konuşmasında yol yapımından “yerli-milli” araba TOGG’a, tarımdan internet teknolojisine dek her alanda bol keseden vaatler sıralandı…
“20 yılda hangi değişimleri gerçekleştirdiğimizi biliyorsunuz değil mi?” diye soran Erdoğan, “Ama biz bunları yeterli görmüyoruz” dedi.
Değişimler gerçekleştirdikleri ise doğrudur. Asgari ücreti binlerce lira açlık sınırının altına düşürdüler, grevleri yasakladılar, depremzedeler enkaz altındayken çadır sattılar, liyakatsiz yandaşları AFAD ve Kızılay’a yönetici yaparak depremde on binlerce insanı ölüme terk ettiler, kadın cinayetlerinde patlama olmasını sağladılar, ırkçılığı körüklediler, işsizliği görülmemiş derecede yükselttiler, gençlerin geleceğini çaldılar, hekimlerin ülkeyi terk etmesine neden oldular, ülkeyi yağmaladılar, tarımı çökerttiler ve bunlara benzer daha pek çok “değişim” yaptılar.
“Değişim” dedikleri şey gerçekte işçilere, emekçilere, halka ve ülkeye karşı işlenmiş ağır suçlardır. Bu suçları işleyenlerden ancak emekçiler hesap sorabilir.