Wilhelm Liebknecht, Engels’i değerlendirirken, “sanki asker olmak için yaratılmıştı” der. Hızlı gözlemleme yeteneğine, koşullardaki en küçük bir değişimi yeniden ölçüp biçmesine ve hızla karar almasına, sarsılmaz soğukkanlılığına işaret eder.
Devrim ordusunun savaşan kadınlarından biri olan Franziska Anneke de kaleme aldığı hatıralarında, Rastatt’ta yaşanan yoğun çatışmalardan söz eder. Özellikle Rinntal yakınlarında Engels komutasındaki askeri birliğin saatler süren yoğun bir ateş içinde kaldığını, mücadele yoldaşlarının onun heyecan ve cesaretini övücü şekilde anlattıklarını söyler. Baden-Pfalz devrimci ordu birliklerinin ön saflarında savaşan ve birliğin savaşma yeteneğinin ortaya çıkmasını sağlayan da Engels’tir.
1849 yılı başında Alman devrimi yeni bir ivme kazanmıştı. Dresden, Breslau ve Reinland’da devrim orduları yenilgi yaşarken, Baden ve Pfalz’daki ayaklanmalar başarılı şekilde devam ediyordu. Baden ve Pfalz’daki askeri birliklerin tümü devrim ordularının saflarına geçmişlerdi. Halk kitlelerinin desteği, devrimin Baden ve Pfalz ile sınırlı kalamayacağı, başka kentlere de sıçrayabileceği beklentisi yaratmıştı. Halk ve işçi derneklerinin radikal demokrat kesimleri, Frankfurt Ulusal Meclisi tarafından kararlaştırılan Reich anayasasının, askeri zor kullanılarak yürürlüğe sokulmasını talep ediyorlardı. Marks ve Engels demokrat temsilcilere seslenerek, parlamentonun devrimi savunmasının tek bir yolunun olduğunu, bunun da devrim ordusunu Frankfurt’a çağırmak ve ayaklanmanın önünde saf tutmaktan geçtiğini ifade ettiler. Ancak bu çağrılar fazla yankı bulmadı. Bu süreçte küçük-burjuva katmanların temsilcileri de liberal burjuvazinin kuyruğuna takılma eğilimine girmişlerdi.
Engels, askeri alandaki birikimini, gönüllü olarak Prusya Askeri Garnizonu’nda aldığı bir yıllık eğitim sayesinde edinmişti. Savaş muharebesinin planlanması ve savaş eğitimi ilgi odağıydı. Baden’de devrim ordusunda yer alan subayların deneyim ve birikim yetersizliğini görünce şaşırmıştı. Askeri alanda uzmanlaşmanın, proletaryanın büyük savaşında vazgeçilemez bir görev olduğunu düşünüyordu.
Karlsruhe’de Engels’in içinde yer aldığı devrimci grubun saldırı ve eylemleri, karşı devrime eğilimli küçük burjuva katmanlarda sarsıcı bir etki yaratmış, yalpalayan kesimler yeniden yüzünü devrim ordusuna dönmüştü. Bu devrimci ordunun ön saflarında savaşan Komünist Birliği’nin öteki üyeleri arasında, Baden halk savunma birliği komutanı Wilhelm Liebknecht, Johan Philip Becker, işçi bölüğünün topçusu Joseph Moll (çatışmada yaşamını yitirir), Fritz ve Franziska Anneke ile daha birçok başkası vardı. “En kararlı komünistlerin aynı zamanda en cesur askerler” olduğunu söylüyordu Engels.
Devrimin askeri kıtaları, Baden’e altmış bin askerle saldıran Prusya işgal ordularına karşı direndiler. Engels burada bir “general” gibi inisiyatifi elden bırakmadı, paniğe kapılan askerleri toparlayarak onlara savaşma yeteneğini yeniden kazandırdı. Prusya ordusunun üstünlüğüne rağmen, devrim ordusu savaşmayı sürdürdü. Prusya ordusu Bischweier’e dayandığında, Engels en ön saflarda savaşıyordu. Silah ve asker üstünlüğüne karşın Prusya ordusu devrim güçleriyle cephe savaşına girmeye cesaret edemedi, ancak arkadan cephe açarak onu geriletebildi. Askeri koşulların değişmesinden sonra Engels geri çekilme kararını duyurdu ve İsviçre’ye geçti. Sivil halka yönelik bombardımanı engellemek için, 23 Haziran 1849’da Rastatt teslim oldu. Karşı devrim kapsamlı bir katliam gerçekleştirdi.
Engels devrimin yenilgisinden sonra askeri bilimin tüm yönleriyle yakından ilgilendi. Savaş deneyimi ve bilgisinden dolayı Londra sosyalist çevrelerinde “The General” olarak anılıyordu.
Marks Engels’in askeri bilgisine güvenir ve büyük değer verirdi. Bu dönemde yaşanan silahlı çatışma ve ayaklanmalara büyük ilgi gösterdi. Bu çatışmaların askeri boyutunun yazarı Engels’ti. Kırım savaşı, İtalyan ulusal birlik savaşı, İngilizlere karşı Hindistan’da yaşanan Sepoy isyanı, Amerikan İç Savaşı, Almanya-Fransa savaşı vb., Engels’in değerlendirmeleri arasındadır.
Engels bu savaşların askeri yönleriyle ilgilenir. Savaşın ulusal düzlemde kazanacağı boyut, operatif ve stratejik boyut, taktik ile teknik arasındaki diyalektik ilişki vb. konular üzerinde durur. 1859 ve 1860 yıllarında yayımladığı “Po und Rhein” ve “Savoyen, Nizza und Rhein” başlıklı broşürlerinde, bir ulusun gelişimini tüm boylarıyla tahlil eder. Yanı sıra Batı ve Güneybatı Avrupa devletlerinin gerçek askeri potansiyelini analiz eder. “Ülkelerin doğal sınırları” tezini ideolojik aldatmaca olarak niteler ve savaşın dinamik bir süreç olarak sınırları “doğal” olmaktan çıkardığının altını çizer. Fransızların Avusturya’ya karşı yürüttükleri savaşta elde ettikleri başarının temelinde demiryolu sistemi üstünlüğünün bulunduğuna işaret eder vb...
Askeri taktiğin bütünü Engels’in bilimsel çalışması kapsamındadır. Askerlerin savaş tarzı ile sosyal kimliği birbirine bağlıdır. Bağımsız savaş geleneğine sahip bir Kazak askerinin birlik formasyonu içinde savaşamayacağını, serflik koşullarında yaşayan köylülerin cephede karşı cephedeki askerlerin yaylarına karşı inisiyatif sergileyemeyeceğini dile getirir. Dönemin devrim süreçlerini ve ortaya çıkan sonuçları değerlendiren Engels şunları söyler: “Bütün bu durumlarda -silahlı ayaklanmaların yaşandığı yerlerde- ayaklanmaların gerçek mücadeleci çekirdeği, silahlara sarılarak askerlerle ilk savaşan, kentlerin işçi sınıfıydı.” (Alman Tarihi, Cilt. II, s.451)
Düzenli ordu savaşının yanı sıra gerilla savaşıyla da yakından ilgilenir. 1848-49 yıllarındaki mücadeleleri “halk savaşı” olarak adlandırır. Sayıca üstün işgalci bir düzenli orduya karşı bir savaşın nasıl kazanılabileceğini ise gerilla mücadelesi üzerinden irdeler. Gerilla mücadelesi ile halkın ordusuna destek vermesinin tek gerçekçi yol olduğunu vurgular.
15 Mart 1848’de Budapeşte’de işçilerin ve küçük-burjuva katmanların ayaklanması Avusturya gericiliğinin saldırısıyla karşılaşır. Serflik ilişkilerinin tasfiyesini talep eden ayaklanma, tam bir ulusal kurtuluş boyutu kazanır. Engels, “1848 devrimci hareketinden, hatta 1793’tan bu yana ilk defa küçük bir ulus, etrafı çevrilmiş, kendinden üstün karşı devrimci bir güce karşı büyük bir öfke ve tutkuyla başkaldırmaktadır” der. (Rheinische Zeitung, 13 Ocak 1949)
Gerilla güçleri tarafından desteklenen Macar ordusu Avusturya karşı-devrim güçlerine karşı olağanüstü başarılar elde eder. 14 Nisan 1849’da Macaristan bağımsızlığını kazanır. Askeri uzman çevreler, Rheinische Zeitung’da yayınlanan Macaristan savaşıyla ilgili değerlendirmenin Macar ordusunun üst komuta kademesine ait olduğunu düşünürler. Liebknecht, “bu makalenin Barmenli bir fabrikatör çocuğunun kaleminden çıktığını kim tahmin edebilirdi ki!” der.
İtalyan bağımsızlık savaşını da askeri yönleriyle analiz eden Engels, ulusal kurtuluşu tutku haline getiren bir halkın uzun süre zorbalık altında tutulmasının olanaklı olmadığının altını çizer. Daha sonra, İtalya’nın Avusturya’ya karşı Mart 1849’da aldığı yenilginin ardından, 1 Kasım’da yazdığı makalede ise şunları söyler: “Başından itibaren Avusturya’ya karşı düzenli, sıradan bir burjuva orduyla karşılık verme çabası yanlıştı. Bağımsızlığını elde etmek için savaşan bir halk, alışılagelmiş savaş yöntemleriyle yetinmemelidir. Kitle halinde ayaklanma, devrimci savaş, her tarafa yayılmış gerilla, küçük bir halkın üstün bir orduyla baş edebileceği araçlardır.”
“Po und Rhein” broşüründe, İtalya’nın 1859’dan bu yana sergilediği direniş sayesinde Fransa ve Rusya’nın doğrudan müdahaleye cesaret edemediklerini söyleyen Engels, şöyle devam eder: “İtalya, antik karakterlere benzeyen, mucizeler yaratan Garibaldi gibi bir kahramana sahip. Bin kişilik bir partizan grubuyla önce bütün Napoli krallığını yerle bir etti, İtalya’nın birliğini sağladı.” (age, s.1061)
Ve Engels, 1887 yılında, gelecekteki bir dünya savaşının ne türden yıkıcı sonuçlar yaratabileceği konusunda son derece isabetli öngörülerde bulunur. Bunu, bilimsel dünya görüşüne ve sınıf mücadelesinin diyalektiğine dayanarak yapar. Lenin, Engels’in buna ilişkin başarılı öngörülerinden “Kahince sözler” başlıklı makalesinde büyük övgülerle söz eder.