Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu

Başta Kürt halkı olmak üzere, emperyalistlerin bölge halklarına yaşattığı tarifsiz acıların son bulması, Ortadoğu’da işçi sınıfı ve emekçilerin önderliğinde yükseltilecek anti-emperyalist mücadele ile sıkı sıkıya bağlı olacaktır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 30 Ekim 2016
  • 08:52

Emperyalist güçlerin hegemonya mücadelesinin arenasına dönen Ortadoğu tam bir karmaşa içerisinde. Bölgede ABD ile Rusya arasında kıyasıya bir kavga var. Emperyalist güçler üstünlüğü ele geçirmek için hamle üstüne hamle yapıyorlar. Kavganın düğüm noktası ise Suriye’dir, daha somut olarak da Halep’tir. Halep’te kimin galip geleceği, Suriye’nin geleceğinin nasıl ve kimin çıkarlarına göre şekilleneceğini belirleyecektir.

Nüfuz mücadelesinin bir başka alanı da Irak, somut olarak da Musul’dur. ABD Kasım ayındaki başkanlık seçimleri öncesinde başlatmış olduğu Musul seferine de büyük önem veriyor ve kesin olarak kazanmak istiyor. Burada tüm hedeflerine ulaşırsa eğer, Halep’te yarım bıraktığı hesabı görmeye daha güçlü gireceğini düşünüyor. ABD’nin Merkezi Irak Hükümeti ve Barzani’nin Peşmerge kuvvetleri ile sürdürdüğü Musul seferi şimdilik ciddi bir direnişle karşılaşmaksızın devam ediyor.

Kavganın kızıştığı bir diğer alan ise Yemen’dir. Yemen’deki kanlı iç savaş devam ederken, Suudilerin aktif desteğini arkasına alan kan dökücü Yemen rejimi Husiler karşısında tam bir acz içerisinde. Yemen’deki stratejik çıkarlarını tehlikede gören ABD, iç savaşa dolaysız müdahale aşamasına gelmiş bulunuyor.

Sermaye devletinin sömürgeci hayalleri

Bölgenin en hareketli ülkelerinden birisi de Türkiye’dir. Tayyip Erdoğan’ın dümenini tuttuğu Türk sermaye devletinin günümüzdeki en önemli sorunlarından birisi ise Kürt sorunudur. Elbette tarihsel ve toplumsal bir zemin üzerinden cereyan eden bu sorun yeni değildir. Fakat, son dönem yaşanan gelişmeler, Kürt sorununa bölgesel bir mahiyet kazandırmıştır. Dolayısıyla çözümünü de bölgesel düzeyde dayatmaktadır. Bu bağlamda Suriye ve Irak’taki gelişmeler Türkiye’deki Kürt sorununun kaderini de belirleyecektir.

Bu nedenle, Türk sermaye devletinin bölge üzerinde yürüttüğü saldırgan ve maceracı politikalarında yeni Osmanlıcılık olarak kodlanan yayılmacı eğilimlerinin yanı sıra, Kürt sorunu çok özel bir yerde durmaktadır. Özellikle Suriye ve Irak sürecinde.

Bilindiği üzere Türk sermaye devleti ABD’nin izni ve Rusya’nın rızası ile başlattığı Cerablus seferini, “sınırlarındaki terörist saldırıları engellemek”, “IŞİD’e karşı mücadele etmek” ve “Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak” yalanları ile gerekçelendirmişti. Gerçekte ise bölgesel bir mahiyet kazanan Kürt sorununa bu düzlemde müdahale etme kaygısı Cerablus işgalinin önemli hedeflerinden birisi olarak şekillendi. Keza "Fırat Kalkanı" olarak tanımlanan işgal harekatının gerçek hedefi YPG şahsında Kürtlerdi, Rojava şahsında da Kürtlerin kazanımlarıydı.

Cerablus işgali başlayalı iki ay oldu. Ne var ki, aradan geçen süre içerisinde sermaye devleti tarafından IŞİD’e atılmış tek bir mermi bile yok. İşgalci Türk ordusu ve ona ait özel kuvvetler ilk andan itibaren silahlarını dosdoğru YPG’ye ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı köylere çevirdiler. YPG ile zaman zaman şiddetli çatışmalar halinde geçen bu saldırılar aralıksız devam ediyor.

Şimdi de hedefte Efrin var. Türkiye sınırının Efrin’e bakan tarafında yoğun bir askeri yığnak yapılıyor. Öte yandan da, “YPG Menbiç’ten çıksın” denilerek ABD’den Menbiç operasyonu için izin koparılmaya çalışılıyor. “ABD bize söz verdi. Sözünü yerine getirsin. Getirmezse biz tek başına Menbiç’e gireriz” minvalinde sözlerle ABD’ye efelenen sermaye devleti, Rusya’yı da koz olarak kullanmaya çalışıyor.

Benzer tutum ve yaklaşımları Musul sürecinde de ortaya koyan sermaye devleti bu yönlü efelenmelerini hâlâ sürdürmektedir. Bu çerçevede, ‘’Musul bizmdir. Ecdadımızın toprağıdır. Bir Sünni kentidir. Musul’un gerçek sahipleri Arap, Türkmen ve Kürt sünnileridir” mealinde ırkçı, şoven ve mezhepçi açıklamalar yapmaktadır.

Türk sermaye devleti ve onun dümenini elinde tutan Erdoğan’ın küstah açıklamalarının ve provokatif kimi icraatlarının bir ciddiyeti yoktur. Zira ABD’nin izni ile Cerablus işgali başlatılabilmiştir. Emperyalistlere özgü bir ikiyüzlü manevra ile onu Musul seferinin dışında bırakan da ha keza ABD’dir. ABD bununla da kalmamış, Türk sermaye devletinin Başika’daki varlığını illegal olarak nitelemiştir. Ve en son olarak, ABD Dışişleri Bakanı J. Kirby, Türk devletini, fevri icraatları ile “IŞİD’e nefes aldırmak”la suçlamış ve bundan böyle bu tür icraatlara izin verilmeyeceğini belirtmiştir. Bunlar, efendi ile uşak arasındaki ilişkinin tabiatı gereğidir.

Çözüm emperyalizme karşı devrimci sınıf mücadelesinde

Gelişmeler gösteriyor ki, bölgemiz emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin yürüttüğü kirli politikalarla büyük bir yıkıma doğru sürükleniyor. Bu yıkımın en ağır faturasını ise emekçi halklar ödüyor.

Başta Kürt halkı olmak üzere, emperyalistlerin bölge halklarına yaşattığı tarifsiz acıların son bulması ise, Ortadoğu’da işçi sınıfı ve emekçilerin önderliğinde yükseltilecek anti-emperyalist mücadele ile sıkı sıkıya bağlı olacaktır.