Iğdır S Tipi Hapishanesi’nde tutulan adli mahpus Sezer Alan, 20 Şubat günü intihar ettiği söylenerek yaşamını yitirdi. Sezer Alan’ın ailesi, İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi’nde Alan’ın ölümünden hapishane idaresinin sorumlu olduğunu vurgulayarak basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda konuşan anne Selma Karadere, oğlunun gittiği her hapishanede gardiyanlardan baskı ve şiddet gördüğünü belirterek şunları dedi:
“Oğluma psikopat diyerek oradan oraya sürdüler. Bende Adalet Bakanlığına çok dilekçe yazdım. Ama bir yararı olmadı. 7 yıldır oğlumun yüzünü görmedim. Oğlum sürekli görüş yasağı olduğunu söylüyordu. Oğlumun verdiği dilekçeleri okuyup baskıyı daha fazla arttırmışlar. Verdiği dilekçelere hiçbir cevap verilmiyordu. Çoğu zaman dilekçeleri işleme bile alınmamış. Her telefonda ‘Anne hakkını helal et. Bana çok psikolojik baskı yapıyorlar. Bana bir şey olursa hakkımı ara’ diyordu. Oğlumu sürgün gönderdiklerinde haber bile vermiyorlardı. Aylarca konuşamadığım oluyordu”
Oğluyla son konuşmasını anlatan Karadere şunları söyledi:
“Son konuştuğum gün yine ‘Anne ben öleceğim. Benim hakkımı ara. Dayanamıyorum artık’ dedi. Kardeşleri cezaevini aradı ama bir önlem almadılar. Oğluma sürekli hakaretler ediyorlardı. Oğlumun hakkını sonuna kadar arayacağım. Oğlum kendisini öldürecek kadar zayıf birisi değildi. Ama ona çok baskı yapıldı. Öldükten sonra oğlumun cenazesi Iğdır Devlet Hastanesinde kaldı. Maddi durumum iyi olmadığı için cenazeyi almaya gidemedik. 3 gün sonra savcılığa faks çektik, cenazesini öyle verdiler. Siyasetçiler birbirlerini eleştirmeyi bıraksınlar. Yoksul insanların evine ne giriyor, cezaevlerinde neler oluyor biraz da bunlarla ilgilensin.”
Annenin ardından konuşan kardeşi Yasemin Alan ise, kardeşinin ölüm sebebine dair hiçbir bilgi verilmediğini aktardı.
Sezer Alan’ın annesiyle yaptığı son telefon konuşmasında şunları söyledi:
“Bu kurumda Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı’nın bizlere vermiş olduğu kanuni haklarımızın uygulanmasını talep ettiğimiz halde olumlu cevap alamadık. Grup öğretmeni tarafından yalan beyanlarda bulunuyormuşum gibi üzerime ifade verildi. Bu kendimi kesmeme, ardından ölüm orucuna girmeme sebep oldu. Bundan da başta kurum 1’inci müdürü sorumludur. Benim ölümümden kurum amiri, cezaevi yönetimiyle kurum öğretmeni sorumludur. Bunlar beni intihara yönlendirme işlemi uyguluyor. Kendisini Pazar günü saat 11’den itibaren ulaşmaya çalışmış, kurum vardiya baş memuru ile görüşmüştüm. Kurum vardiya baş memuru ile görüşüp ‘hafta içi dilekçe yazsın görüşelim’ demiş. Zaten hafta içinde yazmış olduğum bir sürü dilekçe var. Hiçbirine cevap verilmedi.
İki gündür idrarımdan kan geliyor. Sancı yapıyor. Elden, ayaktan düşeceğim farkında değiller. Bugün kendime öldüreceğim. Ölümümden bu kişiler sorumludur. Adalet Bakanlığı ve Cumhuriyet Başsavcılığına duyurmak istedim. Bu kurumda bulunan bütün eşyalarımı ve Elazığ’da kalan eşyalarım var. Onları da iste. Anne böyle bir şey yaşatmak istemezdim. Ben normalde sabrı olan bir insanım. Ama ağzımdan bir kelime çıktığı zamanda dönmem. Ant içtim. Sen gereken yerlere başvur. Arkasını araştır. Gereken yerlere ulaş. Ben yasal olmayan hiçbir şey istemedim. Yasal haklarımı istedim. Şahsi hiçbir kazanç elde etmek istemedim. Böyle söylemlerde kendilerini haklı çıkarmak istiyorlar. Bunların hepsi Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Müdürlüğü Kanununun 63’üncü maddesinde olan haklarıma bakarak haklı isteklerde bulunduğum anlaşılacaktır.”