Muzaffer İlhan Erdost, 26 Şubat 2020 Çarşamba günü Ankara Karşıyaka’da ailesi, sevenleri tarafından karanfillerle, şiirlerle toprağa verildi. Muzaffer İlhan Erdost, bir insan için katlanılması güç acılara, baskılara şiirleriyle, resimleriyle, yazılarıyla dayandı, karşı durdu. Sanatla savaşım vererek örnek bir insan oldu.
Onu 1978’de Doğan Öz vurulunca Ali Kaymak’la evine gidince tanıdım. Rana Abla çaylarımızı getirirken o işlek, ince el yazısıyla neler yapabileceğimizi yazdı önündeki kâğıtlara. Çağdaş Eğitim Yolunda (1996) kitabıma “Gülümsemek, Gönenmek” adlı önsöz yazısında o günü, Doğan Öz’ü şiirsel bir dille şöyle anlatıyor:
“Gözleri çıngı, bakışı parıltı, saçları kırmızı sıcak biri vardı. Türkiye onunla daha sevinçli, Ankara onunla daha coşkuluydu. Faşist gericiliğin yüreği de öylesine kararlıydı o yıllarda; gücü ise ‘kurşun kenti’ çevirmişti. Sokağı kuşatmıştı. ‘Ölüm’dü yağan yurdumuzun yüreğine.
...Yaşamı Doğan Öz’ün alnından alan kurşun, yalnızca kurşun değildi. Ülkenin aydınlanan onuruna karanlığın tokatıydı da.”
Yaklaşık kırk yıl ağabey kardeş gibi sıcak bir dostluğumuz oldu. Eskilerin “akıl hocası” dediği bir kişiydi, ne zaman başım sıkışsa ona başvururdum. Her kitabını sanki yeni bir şiir yazıyormuş, resim yapıyormuş gibi imzaladı.
7 Kasımlar
Kardeşi İlhan’ın öldürüldüğü 7 Kasım’lara aylar önceden hazırlandı, birbirinden güzel kataloglar üretti. O, işini kuyumcu titizliğiyle yapardı. Mezarı başında konuşurken kimi zaman boğazı düğümlenir, gözyaşlarını tutamazdı. O gün Sol Yayınları büyük indirimle okuyuculara verilirdi. Kitabevi önünde çoğu gençlerden oluşan uzun kuyruklar olurdu.
Yayınevine ne zaman gitsem cilt cilt kalın kitapların arasında bir yazıyı hazırlarken bulurdum Muzaffer İlhan Erdost’u. Daha iyi okuyabilmek için bir kitabın üzerinde kocaman bir büyüteç olurdu. İlhan İlhan Kitabevi’nde İlhan Selçuk’ları, Server Tanilli’leri, Halit Çelenk’leri, Mahmut Makal’ları ve daha nice aydınlanmacıyı konuşturdu, ağırladı.
İlhan Selçuk’u toprağa vermek için Hacıbektaş’a Muzaffer Ağabey, Vahap Erdoğdu’yla birlikte gittik.
Muzaffer Ağabey birkaç yıldır benim de aralarında olduğum İnsan Hakları Vakfı’nın başkanlığını yürütüyordu. Vakfın toplantılarına titizlikle hazırlanır, yapılan basın açıklamaları, etkinlikleri bir bir yazar, ayrıntılı bir rapor hazırlardı.
En son telefonla konuştuğumuzda kardeşinin öldürülmesiyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmak için hazırlık yaptığını söylemiş, bu tür davalarda zamanaşımı olmuyor demişti.
Yıllarca Eğit-Der olarak çıkardığımız abece’de yazdı, yılda bir kez düzenlediğimiz dayanışma yemeklerine kimi zaman İlhan Selçuk’la birlikte katıldı. Benim ona dediğim gibi o da İlhan Selçuk’a, Halit Çelenk’e, Talip Apaydın’a Ağabey derdi. Onları başka bir türlü severdi.
Ölümünden birkaç gün önce rahatsızlığına ve ileri yaşına karşın Şekibe Çelenk’in cenazesine katılmış, yağmur altında mezarı başında bir konuşma yapmış, onun için yazdığı şiiri okumuştu. Sanki ayakta, işbaşında ayrıldı aramızdan.
Işıklar içinde uyu Muzaffer Ağabey. İçimizde, anılarımızda hep yaşayacaksın.
Mustafa Gazalcı - Cumhuriyet / 06.03.20