Son dönemde cezaevlerinden hiç olmadığı kadar sık ölüm haberleri geliyor. Devlet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda hayatını kaybeden tutsakların bir kısmının “intihar ettiği” iddia ediliyor. Son olarak Malatya Akçadağ T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde hayatını kaybeden Barış Keve için de aynı şey şöylendi. Oysa abisi İlkkan Keve, Barış Keve ile en son 16 Eylül Cuma günü telefon görüşmesi yaptıklarını ve olumsuz bir durum sezmediklerini belirtti. Devletin Van’da yaşayan Keve ailesine cenazeyi taşımak için Ambulans vermemesi de şüpheleri arttırıyor.
Barış Keve olayında olduğu gibi “şüpheli ölüm” olaylarında dramatik bir artış var. Hasta tutsakların da ölüme terk edilmesi, zindanları adeta ölüm kamplarına çeviriyor.
HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay, hapishanelerde son dönemde artan şüpheli ölümlerin araştırılması ve sorumlular hakkında gerekli idari ve hukuki işlemlerin başlatılması için Ağustos başlarında Meclis’e önerge vermişti. Önergede şüpheli ölümlerle ilgili şu bilgiler yer aldı:
“Garibe Gezer: Kocaeli Kandıra 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutukluyken tecavüze uğradığını beyan etti, ölümü intihar olarak açıklansa da ailesi ve avukatları ölümün şüpheli olduğunu açıkladı.
Mehmet Ekici: Diyarbakır 2 Nolu Güvenlikli Kapalı Hapishanesinde tutukluydu, 25 yaşındaydı. Şüpheli şekilde ölü bulundu, yetkililer intihar ettiğini açıkladı.
Kadir Aktar: 17 yaşındaydı. Maltepe Kapalı Hapishanesinden tahliye edildikten 2 gün sonra gözaltına alınıp tekrar tutuklandı, cezaevinde ölü bulundu.
Yılmaz Ekici: Aydın Cezaevi’nde 1 metre 70 santim boyundaki Ekinci’nin, koğuşun kapısının yerden 1 metre 48 santim yüksekliğindeki demire ayakkabı bağcığı ile kendini asarak intihar ettiği ileri sürüldü.
Vedat Çem Erkmen: Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ndeki hücresinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Otopsi işlemleri avukatları olmadan yapıldı.
Ferhan Yılmaz: Silivri 5 Nolu Cezaevinde intihar ettiği açıklandı. Cezaevi müdürlüğü ve düzenlenen raporda ölüm nedeninin önce kalp krizi sonucu olduğu, daha sonrasında ‘bulaşıcı hastalık’ olduğunu belirtmesine karşın ağabeyi Hikmet Yılmaz, kardeşinin boynuna çamaşır ipiyle asılmış gibi iz bulunduğunu, her iki gözünün patlamış olduğunu ve gözlerinden kan geldiğini, burnunun kırılmış olduğunu, göğüs kısmında büyük bir şişkinlik ve morluk bulunduğunu açıkladı”
Bu ve benzer örnekler devletin “intihar etti” dediği tutsakların çoğunun katledildiğini, yani intihar değil cinayet sonucu hayatını kaybettiklerini gözler önüne seriyor. Ne var ki devletin kayıtlarında bu ölümler hala “intihar” olarak kayıtlıdır.
İntihar olsa devlet aklanır mı?
Serpil Kemalbay’ın meclise verdiği önergedeki veriler, ölümlerin intihar olduğu yönündeki iddiaları çürütüyor. Devleti zan altında bırakan veriler bir yana bırakılıp, Barış Keve’nin gerçekten intihar ettiği kabul edilse bile, bu, saray rejiminin zindan politikasını aklamaz. Ölümler cinayet sonucu gerçekleşiyorsa rejim zaten suçludur. Dedikleri gibi cezaevlerindeki tutsaklar bu kadar büyük oranda intihar ediyorsa, bu da hapishane koşullarının insanları intihara sürükleyecek kadar kötü olduğu anlamına gelir.
Örneğin, toplu intihar girişimi olduğu söylenen Silivri hapishanesinde gardiyanlar işkence yaptıkları adli mahpusların yanına jilet vb. malzemeler bırakıp, “isterseniz intihar edin” diyorlar. Tecrit edilen ve işkence gören tutsaklara “sen hala intihar etmedin mi?” diyecek kadar pervasız bir yönetim anlayışı var zindanlarda. Derinleştirilen tecrit, baskı, işkence, kısıtlamalar vb. saray rejiminin planlı bir şekilde “intihara sürükleme politikası” izlediğini gözler önüne seriyor. Bu koşullarda zulüm düzenine tahammül edemeyip intihar edenlerin de gerçek katili kesinkes devlettir.
Çoğu olayda “intihar etti” iddiaları katilleri korumak için uyduruluyor. Bununla birlikte bazı iddialar gerçek olsa bile, devletin katil olduğu gerçeği ortadan kalkmıyor. Katil devlettir!
H. Ortakçı