Milli Savunma Bakanı Hulisi Akar, “En son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar...” naralarıyla Pazar günü Kürdistan Bölgesel Yönetimi alanında “Pençe Kilit” adlı operasyonun/saldırının başladığını duyurdu. Kırk yıldır bitirilecek hezeyanlarıyla sayısız sınır ötesi operasyon gerçekleştirildi, sayısız kez “tüm hedefler imha edildi” yalanları piyasaya sürüldü. Şimdi ırkçı-şoven kudurganlıkla aynı yalanlar tekrarlanıyor. Pazar günü başlayan operasyon kapsamında Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerindeki hedeflerin hava kuvvetleri tarafından bombalandığı açıklandı, “belirlenen hedeflerin ele geçirildiği” iddia edildi.
Sarayın bakanı Hulusi Akar, operasyonun planlandığı şekilde yürütüldüğü, PKK’ye ait hedeflerin “yoğun ateş altına alındığını” belirtti. Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerinde PKK’ye ait hedeflerin önce havadan, sonra da karadan bombalandığını belirten Akar, ATAK helikopterleri, İHA ve SİHA’ların desteği ile bölgeye askerlerin intikal ettiğini söyledi. “Kahraman pilotlarımız terör örgütüne ait barınak, sığınak, mağara, tünel, mühimmat depoları ile sözde karargahlardan oluşan hedefleri başarıyla vurdu” hezeyanlarıyla teselli bulan ve buradan büyük başarılar çıkaran Akar, Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük mücadelesi ve uyanışı karşısında aczini de göstermiş oldu.
Kırk küsür yıldır denenmeyen vahşet kalmamasına rağmen aynısını tekrarlamakla bir halkın eşitlik özlemini ve bu uğurdaki mücadelesini yok etmek beyhude bir çabadır. Yüz yıllık tarih bunun dolaysız kanıtıdır. Dolaysıyla Kürt halkına karşı bitmeyen bir kin ve düşmanlık besleyen Türk devleti, ancak yakıp yıkmakla ve öldürmekle övünebiliyor. Oysa bu bir çaresizlik halidir aynı zamanda.
***
Kürt halkı ve hareketinin kazanımlarını tasfiye etmeyi hedefleyen operasyonun Irak Kürt Bölgesel Yönetimi şefi Mesrur Barzani’nin Türkiye’yi ziyaret etmesi ve Erdoğan ile görüşmesinin hemen ardında düzenlenmesi, dikkat çekicidir. Kürt hareketinin verdiği bilgilere göre, KDP ile onun şefi Barzani Türk devletiyle suç ortaklığı yapıyor. Barzani’nin Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ardında “iki ülke arasında güvenlik ve istikrar alanlarındaki işbirliğinin genişletilmesinden memnuniyet duyduğu”nu ilan etmesi Türk devletiyle suç ortaklığı yaptığını gösteriyor.
Aynı suç ortaklığı, AKP-MHP rejimine güya karşı olan, kendisine “demokrasi, adalet ve özgürlüklerin savunucusu” misyonunu biçen, sözüm ona ayrılıkçı ve dışlayıcı politikalara itiraz eden burjuva düzen muhalefeti tarafından da gösterilmektedir. Kürt halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesi söz konusu olduğunda, Kürt sorununu çözeceğini iddia edenler de dahil olmak üzere tüm düzen partileri Kürt halkına düşmanlıkta birleşmektedir.
Düzen muhalefetinin başını çeken CHP’nin şefi Kemal Kılıçdaroğlu, yaptığı şu açıklama ile düzenin has adamı olduğunu bir kez daha kanıtladı:
“Irak’ın kuzeyinde yürütülen Pençe-Kilit operasyonunda, dualarımız kahraman ordumuzla birlikte. Allah bu mübarek ayda, Mehmetçiğimizin ayağına taş değdirmesin.”
Türk burjuvazisi ve onun devletinin çıkarları söz konusu olduğunda, düzen muhalefeti AKP-MHP iktidarının suçlarına ya sessiz kalıyor ya ortak oluyor.
Dışarda kürt bölgesel yönetim alanlarını hedefleyen askeri harekatı, içerde de Kürt halkına ve hareketine karşı yeni kitlesel tutuklamalar, operasyonlar ve HDP’nin kapatılması histerisi tamamlıyor.
KDP’yi yedekleyerek desteğini alan Türk devleti, Ukrayna savaşı vesilesiyle ABD ve Rusya’nın dikkatinin başka alanlara yoğunlaşmış olmasını fırsata çevirmek isterken, emperyalistlerden de onay alacağına inanıyor. KDP’yi saldırganlığın suç ortağı yapmakla da Kürt partileri ve güçleri arasında düşmanlık yaratma hesapları yapıyor. Öte yandan bu saldırıyla AKP-MHP iktidarı tarafından Türkiye’nin içine sürüklendiği karanlığa, açlığa, yoksulluğa, eşitsizliklere karşı gelişebilecek toplumsal mücadeleyi ırkçı-şoven histeriyle denetim altına almayı hedefliyor. Kürt düşmanlığı konusunda düzen muhalefeti yedeklenirken, toplumsal muhalefet hareketi de bölünmek isteniyor.
Türkiye‘nin tüm ilerici, demokratik muhalefet güçleri ve elbetteki en başta devrimci akımlar, dinci-faşist rejimin kirli ve kanlı politikalarının bir sonucu olan bu askeri saldırının sonlandırılmasını talep etmelidir. Bu saldırganlığa karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesini desteklemek de Kürt halkıyla dört parçada dayanışmayı büyütmek de güncel bir görev ve sorumluluktur.