Kriz derinleşiyor, enflasyon artıyor… AKP manipülasyona devam ediyor!

Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı çerçevesinde yapılan geçici indirimler enflasyonu kısa bir süre geriletse de enflasyonun 2 ay içinde tekrar yükseleceğini konunun uzmanları dile getiriyorlar. Bunu Erdoğan ve ekibi de biliyor. Dertleri zaten işçiyi düşünmek değil, sermayeyi kurtarmaktır. Oy deposu olarak gördükleri işçi ve emekçiler nezdinde “ekonomik savaş” altında gayretkeş pozlar vermek, yerli ve mili söylemleriyle emekçileri uyutmaya devam etmek istiyorlar.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Ekim 2018
  • 06:09

AKP’nin Kızılcahamam kampında verilen mesajlara bakıldığında, krizin etkileri belirgin hale gelmeye, işsizlik ve hayat pahalılığı artmaya başlayınca, sermaye iktidarının seçimler öncesinde durumu kurtarma telaşına düştüğü anlaşılıyor. Erdoğan’ın, yerel seçimler öncesi oy potansiyelini korumak adına sermayenin istediği kriz yönetme projelerini de bir kenara koymaya karar verdiği görülüyor.

Önce, Hazine ve Maliye Bakanı damadının 10 gün önce New York’ta duyurduğu McKinsey şirketiyle çalışma kararlarını “biz bize yeteriz” popülist söylemiyle iptal ettiğini duyurdu. Devamında hem sermayeyi ihya etme hem de işçi ve emekçi kitleleri manipüle etme hesabıyla emekçi kitlelere yönelik “kriz yok” telkinine devam ederken, özel sektöre ise “krizi fırsata çevirin” mesajı verdi. “Ekonomik krizin gündemden düşürülmesi ve halkın pahalılıktan şikâyetine son verilmesi için her türlü tedbirin alınması” talimatını veren Erdoğan; “Ekim ve Kasım aylarını çözüm açısından hayati bir dönem olarak” kodladı. Belli ki, “kriz mriz yok” dese de ekonomi uzmanlarının Ekim ve Kasım uyarılarını dikkatle izliyor.

Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı da bu çerçevede gündeme getirildi. YEP’ten sonra bu program da özünde kamu kaynaklarının sermayeye aktarılmasıyla sermayeyi krizden koruyan, faturayı işçi ve emekçilere yıkmayı hedefleyen bir programdır. Programın TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB, TBB gibi sermaye örgütlerinin desteğiyle açıklanması zaten çok şey anlatmaktadır. Berat Albayrak; “Enflasyonla mücadele, fiyat istikrarı tek başına devletin, kurumların, bakanlıkların yürütebileceği bir mesele değildir. 81 milyon omuz vermeli” diyerek, niyetlerini baştan belli etti. Özünde, işçi ve emekçi kemer sıksın, faturayı yüklensin, gerisini biz hallederiz demektedir.

Yıllık %24,5’e ulaşarak son 15 yılın rekorunu kıran enflasyonla mücadeleden anladıkları ise özetle şöyledir: Emekçi kitlelerin ağzına küçük bir damla bal sürülerek fiyat kontrolleri ve yıl sonuna kadar büyük market zincirlerinin bazı ürünlerinde, Et ve Süt Kurumu ile AOÇ’nin bazı ürünlerinde %10’luk indirim getirilmektedir. Programın geri kalanı ise sermayeye verilecek desteklerden ibarettir. Programda özel sektöre ve KOBİ’lere teşvikler, ucuz maliyetli krediler ve borç yeniden yapılandırmaları sunuluyor. Halihazırda yüksek faizden borçlanmış işletmelere %10 faiz indirimi getirileceği belirtiliyor. Doğalgaz ve elektrik Ağustos ayının başından itibaren üç defa zamlanmışken, yıl sonuna kadar zam yapılmayacağı “müjdesi” veriliyor. Tabi o da “küresel piyasalarda olağanüstü bir gelişme olmazsa” şartına bağlı olarak! Ve tüm bunlara eşlik eden bir propaganda kampanyası yürütülüyor. Bu kampanyanın logosuyla, bu logonun stickerlarıyla, enflasyonlamucadele.org.tr adlı internet sitesiyle, ALO 173 şikayet hattıyla enflasyonla mücadelede bir “milli ruh” yakalanmak isteniyor. Bu propagandayla emekçi kitleleri oyalamaya ve enflasyona neden olan ekonomi politikalarının tartışılmasının önüne geçmeye çalıştıkları ortadadır.

Erdoğan AKP’si bir yandan işçi ve emekçilerin, bilinçleri bulandıran “yerli ve milli” propaganda eşliğinde fiyatlarda yapılacak bu geçici indirimlerden etkilenmesini umuyor. Kitlelerden ekonomik tablonun düzeleceğine, “ekonomik savaşın kazanılacağına” dair çizilen pembe hayallere inanmaları isteniyor. “Fedakârlık” adı altında emekçilerden krizin faturasını yüklenmeleri bekleniyor. Erdoğan’ın enflasyonla mücadele adına alınmasını istediği “her türlü tedbirin” bir yanı bu tarz algı operasyonları iken, diğeri de baskı ve zorbalıktır. Örneğin son 15 yılın en yüksek enflasyon oranını açıklayan TÜİK Başkan Yardımcısı görevden alınıyor. Kriz haberleri yapanlar vatan hainliğiyle suçlanıyor, havalimanı işçilerine yapıldığı gibi hak arayan işçiler tutuklanarak gözdağı verilmek isteniyor.

Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı çerçevesinde yapılan geçici indirimler enflasyonu kısa bir süre geriletse de enflasyonun 2 ay içinde tekrar yükseleceğini konunun uzmanları dile getiriyorlar. Bunu Erdoğan ve ekibi de biliyor. Dertleri zaten işçiyi düşünmek değil, sermayeyi kurtarmaktır. Oy deposu olarak gördükleri işçi ve emekçiler nezdinde “ekonomik savaş” altında gayretkeş pozlar vermek, yerli ve mili söylemleriyle emekçileri uyutmaya devam etmek istiyorlar. Ancak derinleşen ekonomik kriz işçi ve emekçileri katı bir gerçekle yüz yüze getirecektir. Baskı ve zorbalığın da biriken tepkileri engellemeye yetmeyeceğinin farkındadırlar.

İşte bu nedenle “Krizin faturasını ödemeyeceğiz!” şiarıyla yükseltilecek mücadele oldukça önemlidir. Krizin nedenleri ve sorumluları hakkında işçi ve emekçilere yönelik yapılacak bilinçlendirme çalışmaları sermaye devletinin yaydığı gerici propagandanın da panzehri olacaktır.