İstanbul seçiminin kaybedilmesi, bir belediyenin el değiştirmesinden çok tüm dünyanın hemfikir olduğu gibi Erdoğan-AKP rejiminin siyasi olarak kaybetmesidir. Kendisi de bunun olabildiğince farkındadır.
Gerici-faşist iktidar bloku, 23 Haziran’a, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında 1 Kasım’da tekrarlanan seçimlerde aldığı galibiyet nostaljisiyle yüklendi. Kuşkusuz Türkiye genelinde yapılan bir seçim ve hazırlığı ile İstanbul gibi bir metropolde yapılan seçim ve hazırlığı aynı değil. Ama AKP’nin beklentisi aynıydı: Kazanmak! Beklentisi ağır bir hezimete dönüştü!
Kitleler AKP’ye tepki olarak İmamoğlu’na oy verdi
İmamoğlu ezici bir üstünlükle kazandı İstanbul seçimini. İmamoğlu 23 Haziran’a yönelik propagandasında “demokrasi” temelinde vurgular yaptı daha çok. Oysa CHP, lafzında burjuva demokrasisi eksik olmasa da pratiğinde öyle olmadığını TC’nin kuruluşundan bu yana defalarca kanıtlamıştır. 17 yılda zor anlarda AKP’ye koltuk değnekliği yapmış olması da cabası. Görüntüde “Yenikapı ruhu”ndan çıksa da hem referandumda, hem 24 Haziran’da CHP’li kitlenin bile tepkisini emerek Erdoğan’ın yolunu düzledi.
Kitleler AKP ve Erdoğan’a tepkili fakat düzen siyaseti, sermayeye AKP denli hizmet edebilecek bir alternatif çıkaramadığı için, şimdiye kadar AKP’de yedeklendi.
31 Mart seçimlerine giderken hâlâ AKP ve Erdoğan’a alternatif çıkmasa da artık Erdoğan Türkiye’yi adeta bir aile şirketi gibi görmeye başladığından, sermaye için daha riskli bir hal almaya başladı. Bu yüzden TÜSİAD 31 Mart seçimleri öncesinde olmasa dahi 23 Haziran öncesinde AKP’yi ve Erdoğan’ı eleştiren açıklamalar yaptı.
Kitleler ise İmamoğlu’nda CHP ve Kılıçdaroğlu’nun pısırıklığını değil, aktifliği gördü. Ki bu yüzden İmamoğlu’na cumhurbaşkanlığı seçimlerine giriyormuş gibi sorular dahi soruldu. Sonuç olarak İmamoğlu kitlelerin AKP ve Erdoğan’a duyduğu tepkinin pratikteki yanıtı olacak bir alternatife dönüştü. Bu yüzden ezici bir üstünlük sağladı.
Dinci-gerici koalisyona kaybettiren kitlelerin önemli bir kısmını işçi ve emekçiler oluşturuyor. Kazanan ise şu an İmamoğlu ve CHP’dir. CHP’nin işçi ve emekçilere vereceği hiçbir şey yoktur. CHP bir sermaye partisi değil, reformist bir parti olsaydı bile (Yunanistan’da
Syriza gibi) ekonomik kriz derinleşirken işçi ve emekçiler lehine bir şey yapamazdı. Çünkü kriz de krizin derinleşmesi de asıl olarak sistem sorunudur. İktidardaki sermaye sınıfı krizi emekçilere fatura etmek için uğraşıyor. İmamoğlu ve CHP bunu yapacak bir alternatiftir.
Sonuçta her halükarda 23 Haziran’da sermaye sınıfı kazanacaktı ve sonuçta öyle de oldu. Bugün dinci-gerici koalisyona kaybettiren işçi ve emekçiler ise asıl olarak sermaye düzenini alt eden bir devrimle kazanacaklardır.
H. Ortakçı