İstanbul Sanayi Odası (İSO) “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu-2018” araştırma sonuçlarını paylaştı. 2018’in zirvesine yine TÜPRAŞ oturdu. İlk on büyük kuruluş sıralamasında, TÜPRAŞ’ı takiben Ford Otomotiv, Toyota Otomotiv, Oyak-Renault, TOFAŞ Türk, Arçelik, İSDEMİR, ERDEMİR, İçdaş Çelik, Hyundai Assan, Çolakoğlu Metalurji yer alıyor.
Türkiye’nin toplam sanayi ihracatının %44,5’ini gerçekleştiren 500 şirketin 2018 yılında üretimden net satışları %34,5 büyüme sağladı. Söz konusu şirketler aynı zamanda ihracatta %11 artış yakaladılar. Raporda, İSO 500’ün faaliyet kârı oranının 2018 yılında 1,3 puan iyileşerek %10,9’a yükseldiği, toplam faaliyet kârı mutlak büyüklüğünün %52,7 artış sağladığı belirtildi. Bunlara ek olarak, %67’lik borç miktarı ile İSO 500 tarihinin en büyük borç oranı kayda geçti. Şirketlerin finansman giderlerinin faaliyet kârı içindeki payı %88,9’a yükseldi.
Türkiye ekonomisinde belirleyici konumda olan bu kuruluşlara dair gerçeğin bir yüzü bu. Öteki yüzünü ise İSO Başkanı Erdal Bahçıvan dile getiriyor: “İSO 500 araştırması bir kez daha ortaya koymaktadır ki sanayi sektörümüz, esas faaliyetlerinde, satışlarında ve esas faaliyetlerindeki kârlılıkta, 2018 gibi zorlu bir senenin içinden geçmesine karşın başarılı bir performans göstermiştir. Ama bu performans, mali tablolara yansıyan finansman maliyetleriyle baş edememiştir. Maalesef finansmanın mali tablolarda yarattığı tahribat, esas faaliyetlerde ne kadar başarılı olunursa olunsun bunun sürdürülebilir olmadığını ortaya koymaktadır.”
Ekonomik krizin sonuçları emekçilere ve sermayedarlara farklı yansıyor. Bin yanda açlık sınırının altında yaşamaya zorlanan milyonlar ve iflas eden daha küçük firmalar, diğer yanda krizi fırsata çevirip servetlerini arttıran büyük firmalar yer alıyor. Her kriz döneminde büyük şirketler hep kazanır diye bir ilke yok elbette. Nitekim iflas edenler de oluyor. Ancak genel anlamda en büyükler daha çok kazanıyor. İSO 500’ün raporunda görüldüğü gibi, krize rağmen kâr oranlarında artış var. Bu gerçeği kendileri de ifade ediyor, bunu başarı olarak yansıtıyorlar. Bu “başarı”nın gerisinde, işçi kıyımları, hak gaspları, borçların geri ödenmesinde ve üretim maliyetlerinin rahatlatılmasında devlet “teşvikleri” (peşkeşleri), döviz kurlarının artışından kâr sağlamak gibi etkenler yer alıyor.
Özel şirketlerin dolara bağlı yüksek orandaki borçları, kamunun sırtına yükleniyor. İSO Başkanının sürdürülebilir değil diye şikâyet ettiği durum, bu borçları kendi kâr oranlarından da ödemek zorunda kalmalarıdır.
Hatırlanacağı gibi TÜSİAD’ın krizden kurtuluş reçetesi diye sunduğu öneriler yapısal değişikliklerin yapılması yönündeydi. Burjuvalar vergi reformu, eğitim alanında dönüşüm, dijital uyum, işgücü maliyetlerine devlet teşvikleri gibi adımları her fırsatta dile getiriyorlar.
TÜSİAD-Koç Üniversitesi ortaklığında kurulan Ekonomik Araştırma Forumu, “Türkiye ekonomisindeki finansal riskler ve fırsatlar” konulu bir konferans düzenlemişti. Orada konuşan TÜSİAD Başkanı, reel sektörün borç yükü altında zorlandığını belirterek, sorunlu kredilerin sınıflandırılmasını önermiş, bu kredilerin ödenebilmesi açısından önemli bir fon kaynağı ihtiyacından söz etmişti.
AKP döneminde tarihlerinin en büyük kâr oranlarını yakalayan ‘en büyükler’ ve AKP’nin palazlandırdığı sermaye grupları ekonomik krizi fırsata çeviriyorlar. Kıdem tazminatının fona devredilmesi, BES’in zorunlu hale getirilecek olması gibi adımların bir an önce hayata geçirilmesini istiyorlar. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) yeni bir düzenleme ile Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES) standart fonlardaki birikimin %10’unun Borsa İstanbul’daki hisse senetlerine yatırılması, para piyasası fonlarında bulunan birikimin %25’inin devlet tahvillerine ek kaynak olması yönünde adım atıyor.
Sermaye devletinin temel gündemini İstanbul seçimleri oluştursa da ekonomik krizin faturasının işçi ve emekçilere ödetilebilmesinin yollarını da arıyor. TÜSİAD, İSO gibi yapılar da kâr oranlarının düşmemesi için AKP iktidarından gerçek çözümler bekliyorlar.