Mevcut sömürü düzeninin işçi sınıfı ve emekçilere yönelik baskı, devlet terörü ve ağır çalışma koşulları, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından yayınlanan “Küresel Haklar Endeksi 2019” raporunda bir kez daha gözler önüne serildi.
Kapitalizm, yaşadığı durgunluk ve krizleri savaş çığırtkanlığı yaparak, bölgesel çatışmalar çıkararak, özelleştirmeleri yaygınlaştırarak, özellikle işçi sınıfı ile emekçilerin tarihsel kazanımlarını gasp ederek atlatmaya, bu krizleri ertelemeye çalışıyor.
Emperyalist-kapitalist sistem, işleyişi gereği, krizleri çözemez. Faturayı sınıf ve emekçi kitlelere ödetmek dışında bir seçeneği yoktur zaten. Bu uğurda devlet aygıtı da dahil her türlü araç kullanılır. Nitekim sermaye devletleri de grevlerin yasaklanması, örgütsüz ve kuralsız çalışmanın dayatılması, işçi sınıfı mücadelesinin zayıf kaldığı durumlarda iş kanunlarında yapılan değişikliklerin patronların ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi vb. konularda üzerlerine düşen görevi yerine getirirler.
Ekonomik kriz yaşanmadığı zamanlarda da sömürü koşulları sınıf mücadelesinin seyrine göre değişebilir. Sunulan raporlar ile de ülkelerdeki işçi ve emekçilerin durumu, sınıf mücadelesinin zayıflığı, aynı zamanda sermaye devletlerinin baskıları açıklanmış olur.
Söz konusu ITUC raporunda, dünyada işçilerin durumunun en ağır olduğu ilk on ülke, sırasıyla, Cezayir, Bangladeş, Brezilya, Kolombiya, Guatemala, Kazakistan, Filipinler, Suudi Arabistan, Türkiye ve Zimbabwe olarak açıklandı. ITUC araştırması 145 ülkeyi kapsıyor ve bu ülkelerin 54’ünde ifade ve örgütlenme özgürlüğü engellenmiş durumda. Grev hakkı ihlali, sendikacıların öldürülmesi, sendika hakkının engellenmesi, tutuklama, şiddet gibi maddelerde Türkiye ilk sıralarda yer alıyor. Raporda Türkiye’ye dair şu değerlendirme yapılıyor:
“Darbe girişiminden ve hükümet tarafından sivil özgürlüklere getirilen katı kısıtlamalardan bu yana, işçilerin özgürlükleri ve hakları, protestolara yönelik polis baskısı ve örgütlenmek isteyen işçilerin sistematik şekilde işten atılmasıyla inatla reddediliyor.”
Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inşaatında 14 Eylül 2018’de 10 binden fazla işçinin sağlıksız ve güvencesiz çalışma koşullarını protesto etmesi, polisin şiddetli saldırısı ve gece saatlerinde 400’den fazla işçinin gözaltına alındığı, Dev Yapı-İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut dahil 31 işçinin tutuklandığı da raporda anlatılıyor. Bir diğer örnek olarak Oyak Renault’da Mart 2016’da Birleşik Metal-İş’e üye olan 26 işçinin, sendika seçme özgürlüklerinin engellenmesi ve işten atılmaları nedeniyle yaptıkları eylem, polisin saldırısı ve 2 Kasım 2018’de 5 ay hapis cezasına çarptırılmalarına yer veriliyor. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CK) ile Devlet Denetleme Kurulu’nun yetkilerinin genişletilerek sendikaları ve meslek örgütlerinin cumhurbaşkanlığı vesayetine devredildiği de ifade ediliyor.
Türkiye’de işçi ve emekçilere yönelik saldırılar, derinleşen ekonomik krizin etkisiyle katmerleşerek tırmanıyor. DİSK-AR Şubat 2019’da “Sendikalaşma Araştırması” raporunu sunmuştu. Araştırmaya göre memurlar hariç 16 milyon 254 bin işçinin sadece 1 milyon 859 bini sendika üyesi ve sendikalaşan işçilerin ciddi bir bölümü toplu iş sözleşmesinden yararlanamıyor. Toplam işçilerin yüzde 27,6’sını oluşturan kadınların yalnızca yüzde 19’u sendikalı ve kadın işçilerin sendikalardaki söz haklarının sınırlı olduğu da ek olarak belirtiliyor.
ITUC raporunda yer alan bilgilere göre, 2019’un ilk altı ayında ülkelerin yüzde 85’inde grev hakkı ihlal edilmiş, yüzde 80’inde işçilerin toplu pazarlık hakkı kabul edilmemiş. Sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkının engellendiği ülkelerin sayısı 2018 yılında 92 iken, 2019’da 107’ye yükselmiş. İşçilerin tutuklandığı veya gözaltına alındığı ülke sayısı 2018’de 59 iken, 2019’da 64’e çıkmış. En fazla tutuklamanın olduğu ülkeler ise Çin, Hindistan, Vietnam ve Türkiye.
Gelişmiş kapitalist ülkelerde de durum çok farklı değil. Volvo, Eletrolux, Ericsson gibi büyük tekellerin temsilcileri, Sanayi ve Ticaret Odaları grevlerin İsveç ekonomisine darbe vurduğu ve rekabet gücünü zayıflattığı yönündeki ifadeleri ile İsveç hükümetinden ‘önlem’ alınmasını istemişlerdi. Sosyal Demokrat İşçi Partisi ve Yeşiller’den oluşan azınlık hükümeti, uzun mücadeleler sonucu kazanılan grev hakkının kısıtlanmasını sağlayacak düzenlemeyi kabul etti. Görüldüğü gibi ‘sosyal demokrat’, ‘refah’ ülkesi sayılan İsveç’te dahi işçi ve emekçilerin hakları gasp edilip, sömürü koşulları ağırlaştırılıyor.
Bu raporlardaki tüm veriler göstermektedir ki, işçi sınıfı ve emekçilerin artan baskı, devlet terörü ve hak gasplarına karşı mücadele etmekten başka bir alternatifleri yoktur. Tarihsel kazanımların korunması ve sömürü koşullarının sınırlandırılması için örgütlü mücadele yükseltilmelidir. Kalıcı sonuçlar ise ancak emperyalist kapitalist sistemin aşılması ile sağlanabilir.