İstanbul Planlama Ajansı (İPA) “İstanbul ve Deprem” başlıklı rapor yayınladı. Raporda 1939’dan başlayarak depremlerin batıya doğru kaydığı ve önümüzdeki 30 yıl içerisinde İstanbul yakınlarında yıkıcı bir deprem beklendiği vurgulandı.
Marmara Denizi’nde Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde meydana gelmesi beklenen deprem İstanbul’un önündeki en önemli tehditlerden biri olarak niteleniyor. 2019 yılında yapılan tespit çalışmasına göre bu depremde yaklaşık 500 bin binanın hasar alması bekleniyor. Ayrıca, olası bir depremin yalnızca yapı stokuna değil, kentin alt yapısına da büyük hasar vereceği öngörülüyor.
Rapora göre İstanbul’da depremin en çok hasar vereceği ilçeler Bakırköy, Zeytinburnu ve Fatih olarak sıralanıyor. Anadolu Yakası’nda ise sahil şeridi boyunca, özellikle eski yapı stokunun yoğun olduğu alanlarda tehdit öne çıkıyor. 2019’da tamamlanan hasar tahmin çalışmalarına göre İstanbul’da 48.000 binanın ağır, 146.000 binanın orta hasar alacağı tahmin edilirken; Hızlı Tarama Yöntemleri ile ağır ve orta hasar alması beklenen bina sayısının kat kat fazla olduğu ortaya çıktı. Sonuçta 7.5 büyüklüğünde bir depremde şu anda hafif, orta ve yüksek hasarlı bina sayısının 500 bine ulaştığı görülüyor.
Sadece yapı stoku değil, altyapı da büyük risk altında
Öngörülen depremin yıkıcı etkilerinin sadece yapı stokunda değil, altyapı sistemlerinde de önemli hasarlar meydana getirmesi bekleniyor. Yapı stoku ve altyapı sistemlerinde beklenen hasarlara ek olarak, deprem sonrası meydana gelmesi olası bir tsunami nedeniyle Marmara Denizi’ne kıyısı bulunan tüm ilçeler ek risk altında olacak. Kıyılarda yer alan balıkçı barınakları, yeşil ve kamusal alanlar ve dere ağızları, tsunami karşısında hasar görebilirliği yüksek bölgeler. Tüm bunlar nedeniyle İstanbul’un karşı karşıya olduğu deprem tehlikesi, beraberinde getireceği tüm risklerle birlikte ele alınmayı zorunlu kılıyor.
Düzenlemeler riskleri azaltmadı
Raporda 1999 depreminden sonraki düzenlemelerin deprem riskini azaltmaya yönelik olmadığına da dikkat çekildi ve şunlar sıralandı:
“-1999 depremi sonrasında özel iletişim vergisi ve zorunlu deprem sigortası getirildi.
-Afet riski gerekçesi ile kentsel dönüşüm uygulamaları da hızlanmış oldu ancak rant odaklı projeler yapıldı.
-İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) planı yaklaşımı ile ilçe ve büyükşehir belediyelerini kentsel dönüşüm odaklı plan ve strateji üretmeye yönlendirdi.
-Riski azaltması beklenen imar afları, yönetmeliğe uymadan yapılmış yapıların yasallaşmasına olanak sağlayarak mevcut riskleri daha da artırdı.
-İstanbul’daki kentsel dönüşüm faaliyetleri kullanılarak deprem söyleminin araçsallaştırılması, rant ve arazi değerlerinin artışına neden oldu.
-Bayrampaşa ve Kâğıthane ilçelerinde, toplam riskli yapı sayısı az olmasına rağmen parsel bazlı kentsel dönüşümün daha yoğun gerçekleştiği görülüyor. (2012-2020 yılları arası)
-İstanbul’da son 20 yılda tamamlanan ve yapımı devam eden büyük ölçekli inşaat projeleri, mevzuata aykırı uygulamalar ve imara açılan alanlarda üretilen inşaat alanları ile elde edilen 1,4 trilyon lira maddi kazançla İstanbul’daki orta ve üzeri riskli yapıların tamamı 4 kere dönüştürülebilirdi.
-Söz konusu riskli yapıların dönüştürülmesi için gerekli olan maliyet aynı zamanda İBB’nin 2022 bütçe gelirlerinin 10 katından fazla.”
Riskleri azaltmak üzere “İstanbul Vizyon 2050 Strateji Belgesi” kapsamında ise şu öneriler sıralanıyor:
“-İstanbul Konut Ofisi’nin kurulması
-Deprem Yenileme Fonu’nun oluşturulması
-İmar planlarının kentin yerleşik alanlarında, yapı yoğunluğunu artırmadan, nüfus yoğunluğunu artırmak üzere güncellenmesiyle kentsel dönüşüm finansman ve uygulama araçlarının bu doğrultuda kullanılması
-Yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluklarının ön plana alındığı kiralık ve sosyal konutları içeren, veriye dayalı, kapsayıcı ve bütüncül bir konut politikası geliştirilmesi.
-Yerel yönetimlerin dengeleyici ve düzenleyici birer aktör olarak görev üstlendiği, sosyal konut ve sosyal kiralık konut ürettiği ve konuta erişim sıkıntısı yaşayanları önceliklendirdiği bir sistem kurgulanması
-İstanbul’da oluşabilecek tüm afet risklerine karşı kentsel altyapı sistemlerinin uyum kapasitesinin artırılması
-Sel, iklim krizi vb. afetlerin getireceği sağlık riskleri ve salgın hastalıklara karşı hazırlıklı olunması ve oluşabilecek toplumsal ve bireysel sağlık risklerinin önlenmesi.”