Bugün anneler günü…Wikipedia’ya göre “anneleri anmak ve onurlandırmak amacıyla bütün dünyada farklı zamanlarda kutlanan özel gün” olarak tanımlanıyor. Anneler Günü geleneğinin Antik Yunan’a kadar dayandığı ve 1908 yılından itibaren de resmi olarak kutlanmaya başladığı belirtiliyor.
Bu ülkede Anneler Günü deyince akla 893 haftadır çocuklarını arayan Cumartesi Anneleri, 855 gündür kızını suya, dağa, kuşa soran Bedriye Doku, 15 yaşında öldürülen oğlunun katillerinin yargılanması için mücadele eden Gülsüm Elvan, cenazesi günlerce buzdolabında bekletilen Cemile’nin annesi, cenazesi sokak ortasında bir hafta kalan Taybet Ana, hapishanedeki oğluna Kürtçe konuşma yasağı nedeniyle bildiği tek Türkçe cümle ile özlemini, sevincini, üzüntüsünü anlatan İpek Ateş, Emine Şenyaşar, Mısra Öz ve niceleri geliyor. Katliamlarla, faili meçhul cinayetlerle, işkence ve baskıyla dolup taşan bu coğrafyada Anneler Günü kutlaması da burjuvazinin ikiyüzlülüğün bir günü daha olmanın ötesine geçmiyor.
Kapitalizm, her duyguyu olduğu gibi anneliği de sömürmek üzere ayırdı annelere bugünü. Hediyeler, ışıltılı sözler, kutlamalar vs. ile kutsal diyerek yüceltilen annelerin günü. Yüceltilen anne olmak değil “kendini çocuklarına adamış” anne olmaktır. Burjuva değerlere uygun bir annelik ve aile kapitalist sisteminin akıbeti için önemlidir. Bu düzende sunulan “iyi annelik”; doğuran kadınların yemek, temizlik, çocuk ve yaşlı bakımını kusursuzca yerine getirmesi, cefakarlık ve fedakârlık içinde ailenin kutsallığını koruması, kolun kırıldığında yen içinde kalmasıdır.
Gerici-faşist iktidarın politikaları ile kadının ikincil cins konumu derinleşiyor ve kadınların karşı karşıya kaldığı saldırılar boyutlanıyor. Anneler çocuklarının gözleri önünde şiddetin her türlüsünü yaşıyor, katlediliyor. Ev içinde yaşanan şiddete “kutsal aile”nin bekası için göz yumuluyor. Böylelikle kapitalizmin devamı için işçi sınıfı bir de bu yönden ehlileştiriliyor. Öte yandan evlatlarını arayan, evlatlarının onurlu mücadelesine omuz veren, çocuklarının katillerinin yargılanması için mücadele eden anneler de gözaltı, şiddet, baskı ve tutuklamalarla karşı karşıya kalıyorlar.
Kadını köleleştiren kapitalist düzen, kadına özgürlük ve kurtuluş sağlayamaz. Kapitalist sömürü düzeni uyguladığı baskı ve şiddet politikaları ile kadının kölelik halkalarına yeni zincirler ekler. Cinsel, sınıfsal ve ulusal ezilmişliği bir arada yaşayan işçi ve emekçi kadın ancak bu sisteme karşı tüm emekçi sınıflarla birlikte örgütlü mücadelenin yolunu tutarsa kurtuluşunu sağlayabilir. Sorunların kaynağı kapitalist sömürü düzenidir. Bu düzene karşı mücadele etmek ve sermayenin saldırılarına karşı her alandan örgütlenerek cevap vermek kadın-erkek tüm emekçiler için biricik yoldur.