Cumartesi Anneleri: Bizim kutlayacak Anneler Günü'müz yok!

Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 633. haftasında kayıplarının akıbetini sorarak Nuriye Gülmen, Semih Özakça ve Kemal Gün'ün açlık grevine dikkat çekti. Anneler Günü öncesi de “Bizim kutlayacak Anneler Günü'müz yok” dediler.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 13 Mayıs 2017
  • 11:33

Cumartesi Anneleri 633. haftasına giren eylemlerinde, gözaltında kaybedilen Kasım ve Halil Alpsoy'un katillerinin cezalandırılmasını istedi. Eylemde, Anneler Günü vesilesiyle çocukları katledilen annelerin acılarına ve Nuriye Gülmen, Semih Özakça ile Kemal Gün'ün açlık grevine dikkat çekildi. Gülmen ve Özakça'nın işlerine dönmek için başladıkları açlık grevinin 66., Kemal Gün'ün ise bombardımanda yaşamını yitiren DHKC gerillası oğlunun cenazesini alabilmek için başldığı açlık grevinin 79. gününde olduğuna dikkat çekerek taleplerinin kabul edilmesini istediler.

Saat 12.00'de Galatasaray Meydanı'nda başlayan eylemde yere “Failler belli kayıplar nerede” pankartı ile Kasım ve Halil Alpsoy'un fotoğrafları konuldu. Gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları ve karanfiller de ellerde tutuldu.

“Nuriye ve Semih senin vatandaşın değil mi?”

Bu haftaki eylemde de kayıp yakınları konuşurken ilk sözü 1980'de gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in kardeşi İkbal Eren aldı. Eren konuşmasına “Yarın Anneler Günü. Yönetenler çıkıp diyecek ki 'Cennet annelerin ayaklarının altındadır.' Buradaki annelerin yaşadığı cehennemi de görün” diyerek başladı. Erdoğan'ın “Reza Zarrab benim vatandaşım. Devletin görevi vatandaşının hakkını korumaktır” minvalindeki sözlerine değinen Eren, “Hangi vatandaşın hakkını koruyorsunuz? Geçmediği köprünün vergisini ödeyen vatandaşı mı koruyorsun?” diye sordu. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın işlerini geri almak için yaptıkları açlık grevine değinen Eren, “Onları vatandaş olarak saymıyorsunuz” dedi. Eren konuşmasını, “Sevdiklerimizin akıbetini öğrenmek için ne gerekiyorsa yapacağız” diyerek sonlandırdı.

“Anneler ya mezarlığa ya hapishaneye koşuyor”

1995 yılında gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız annesini anarak konuşmasına başladı. Çocukları katledilen annelere dikkat çeken Yıldız, “Kimileri hapishanelere koşuyor kimileri mezarlıklara” dedi.

OHAL yasakları nedeniyle eylemlerini gerçekleştiremeyen Yüksekovalı kayıp yakınları adına söz alan Tayyip Canan, insanları işkenceyle gözaltında kaybedenlerin, devlet arşivlerindeki kayıtlarda olduğunu söyleyerek yargılanmalarını istedi.

1995 yılında gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın annesi Emine Ocak'ın, hastalığı nedeniyle gelemediği ifade edilerek gönderdiği mektup okundu. Kızı Maside Ocak tarafından okunan mektupta “Bizim için Anneler Günü acı geçiyorsa çocuklarımızın eli bize ulaşmıyor diyedir” diyen anne Ocak, Galatasaray Meydanı'nda bulunanları selamladı. Anne Ocak mektubunu, son nefesine kadar barış ve adalet için mücadele edeceğini vurgulayarak sonlandırdı.

1994 yılında gözaltında kaybedilen Halil ve Kasım Alpsoy'un çocuklarının, Galatasaray Meydanı'nda büyüdüğü ifade edilen eylemde, Alpsoy'ların torunları konuştu. Torunlar, dedelerinin katillerinin cezalandırılmasını istedi.

“Kayıplarımız bulunana kadar kutlayacak günümüz yok”

Kayıp yakınlarının konuşmalarının ardından Rezzan Karaman tarafından basın açıklaması okundu. Açıklama, açlık grevindeki Nuriye Gülmen, Semih Özakça ve Kemal Gün'ün taleplerinin karşılanması istenerek başladı.

Yarının Anneler Günü olduğu hatırlatılan açıklama şu ifadelerle sürdü: “Gözaltında kaybedilen evlatlarımızın akıbetini öğrenme hakkımızdan bizi mahrum edenler yarın yine 'Cenneti annelerin ayakları altında gören bir inancın mensupları olan bizler' diyerek söze başlayacaklar. Devlet gözaltında kaybedilen evlatlarımızın akıbetleriyle ilgili bizi ve toplumu bilgilendirme görevini yerine getirinceye kadar ve evlatlarımız için adalet talebimiz karşılanıncaya kadar bizim kutlanacak günümüz olmayacak.”

“Yarım saat sonra döner deyip kaybettiler”

Açıklama, 1994 yılında gözaltında kaybedilen Kasım ve Halil Alpsoy'la ilgili bilgiler verilerek devam etti. 37 yaşındaki Halil Alpsoy’un 12 Mayıs 1994 gecesi İstanbul Kanarya’daki evinin önünde bekleyen polisler tarafından “Yarım saat sonra geri döner” denerek gözaltına alındığı belirtilen açıklamada, 18 gün sonra, işkenceden tanınmaz hale gelmiş bedeninin İstanbul’a 530 km uzaklıktaki Kırıkkale’de ormanlık bir alanda bulunduğu aktarıldı.

Bir hafta sonra amcasının oğlu Kasım Alpsoy’un Adana’daki evinin polis tarafından basıldığı söylenen açıklama şöyle sürdü: “Gözaltına alındığı günün akşamı Kasım Alpsoy’u serbest bırakıp kimliğini alıkoydular. 'Yarın gel. Kimliğini al!' dediler. Eve geldiğinde işkenceden perişan haldeydi. Eşine daha önce İstanbul’da gözaltına alındığında kendisini sorgulayan timin Adana’ya gelerek oradaki işkencesine de katıldığını söyledi. Ertesi gün, kimliğini almak üzere bir akrabasıyla MİT binasına gitti. Akrabası tüm gün kapıda bekledi ancak Kasım Alpsoy o binadan bir daha çıkmadı.”

Açıklamanın devamında Kasım ve Halil Alpsoy'un gözaltına alındığının inkar edildiği, ailelerinin tüm başvurularının da sonuçsuz kaldığı ifade edildi. Açıklama Kasım ve Halil Alpsoy'un katillerinin cezalandırılması istenerek sona erdi.

Açıklamanın ardından Cizre ve Yüksekova'daki kayıp yakınlarının hala eylem yapamadığına dikkat çekilerek, kayıp yakınlarının avukatlığını yapan Tahir Elçi'nin katledilmesinin üzerinden 76 hafta geçtiği hatırlatıldı. Tahir Elçi dosyasında da cezasızlığa doğru gidildiği ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul