Fortune 500 Türkiye-2022 Araştırması’nın sonuçları geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Araştırma sonuçları Türkiye’deki sınıfsal uçurumu bir kez daha gözler önüne serdi.
Şirketlerin net satış gelirlerine göre sıralandığı araştırmanın sonuçlarına göre en büyük 500 şirketin net satış geliri yüzde 148,7 artışla 8 trilyon TL’ye dayandı, 7 trilyon 986 milyar TL oldu. Net kârları ise bir önceki yıla göre yüzde 245,5 oranında rekor bir artışla 545 milyar 138 milyon TL oldu.
Araştırmanın ilk kez yapıldığı 2007 yılında net satış geliri 1 milyar TL’nin üzerinde olan 53 şirket varken, 2022 yılında 500 şirketin tamamının net satış geliri 2 milyar TL sınırının üzerine çıktı. 13 şirket ise 100 milyar TL’nin üzerinde net satış gelirine ulaştı.
Kapitalist efsaneye göre bu büyümenin istihdama da yansıması, zenginleşen kapitalistlerin yeni iş olanakları yaratması gerekir. Ne var ki, kârlarını bir yılda 2,5 kat arttıran bu açgözlü kapitalist şirketlerin istihdamdaki artış oranı ise yalnızca ve yalnızca yüzde 2,5! Yani sadece bir yılda 545 milyar TL’yi cebe indiren bu aç gözlü asalaklar işçi sınıfının kanını emmekten başka bir şey bilmiyor.
Geride kalan yılın artan hayat pahalılığı ile birlikte derinleştirdiği sefalet koşullarını düşündüğümüzde Türkiye’de sınıfsal uçurumun derinliğini görmek hiç de zor değil. Bir tarafta en temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanan milyonlarca işçi ve emekçi... Diğer tarafta bu milyonlarca emekçinin emeği üzerinde saltanat süren, onların emeğine el koyarak durmadan zenginleşmeye devam eden aç gözlü kapitalistler...
Sermaye devleti ise her zaman olduğu gibi aç gözlü kapitalistlerin arkasında. Sokaktaki çocuğu bile kandıramayacakları enflasyon rakamlarına güya “refah payı” ekleyerek yaptıkları asgari ücret zammının gerçek hayatta hiçbir karşılığı yok.
Alım gücü her saniye erimeye devam ediyor. Üç hafta önce açıklandığında 482 dolara karşılık gelen asgari ücret daha işçinin eline geçmeden 436 dolara düştü. Ama yandaşları semirsin diye devlet kasasında yarattıkları devasa kara deliği işçinin, emekçinin sırtına yükleyecekleri vergi soygunlarıyla kapatmaya çalışmaktan geri durmuyorlar. Sermayeye teşvik yağdırmaktan, işçiye sopa sallamaktan vazgeçmiyorlar.
İşte bu fotoğraf Türkiye’nin gerçek fotoğrafıdır. “Türkiye Yüzyılı” adı altında pazarladıkları büyüyen ve güçlü Türkiye efsanesi koca bir yalandan başka bir şey değil. Daha doğru bir ifade ile büyüyen bir avuç sömürücü asalaktan başkası değil!
Yoksulluk göreceli bir kavramdır. Ne rakamsal artışlar ne de geçmişte olmayan teknolojik araçların kullanılması yoksulluk gerçeğini ortadan kaldıramaz.
Yoksulluk, adım adım uzay çağına giden bir dünyada en temel insani ihtiyaçlarını bile karşılayamamak demektir.
Yoksulluk, yaşamı emeği ile
var eden milyonlarca işçinin yarattığı zenginliklerin yanına bile yaklaşamaması demektir.
Yoksulluk, durmadan derinleşen gelir ve servet uçurumu demektir.
Bu dünya sermayenin dünyasıdır. Üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanan bu kapitalist sömürü düzeninde işçi sınıfı için yaşam hakkı bile yoktur. Çünkü yaşamak sadece nefes almak değildir.
Ama bir başka gerçek daha var ki, o da bu gidişatın kader olmadığıdır.
Milyonlarca işçi ve emekçinin kanı-canı pahasına yükselen
bu sömürü düzenini tarihin çöplüğüne gönderecek olan işçi sınıfından, kendi sınıf çıkarları etrafında birleşmiş ve kenetlenmiş işçilerden başkası değil.
Baskı ve zorbalığa dayanan bu sömürü düzeni elbet son bulacak!
İşçi sınıfı örgütlü gücü ile kendisini ve tüm insanlığı bu zorba düzenden kurtaracak, insanlığın eşit ve özgür yarınlarını mutlaka inşa edecek...
Emeğin Kurtuluşu Gazetesi’nin, 16-31 tarihli, 13. sayısından alınmıştır…