Hüseyin yoldaşı, sonsuzluğa uğurlanışının 8. yıldönümünde anmak, onun sınıf devrimcisi kimliğini anlamak ve yaşama geçirmekle mümkün.
Hüseyin yoldaş ölümsüzleşene dek bir işçiydi, çalışıyordu. Çalışmasına rağmen ne okumakta, ne yazmakta geri duruyordu. Dürüst ve komünist bir işçi önderiydi.
Sefaköy’de elektrik kablosu üreten bir fabrikada işçiler, sendikalı olma üzerine fikir almak için Sefaköy İşçi Kültür Evi’ne gelmişti. Hüseyin yoldaş işçilerle konuştu. İşçiler gittikten sonra, “Gelen işçilerin çoğu tazminat alarak işten atılmak için sendikalı olmak istiyor” demişti. İşçiler geldiğinde sevinmiştim, ama yoldaş gözlemini aktarınca umutsuzluğa düşmüştüm. Tam o noktada Hüseyin yoldaşın öncü sınıf devrimcisi kimliği öne çıkıyordu. Çünkü o umutsuzluğa düşmemiş, bunu o fabrikada sendika çalışması için bir olanağa çevirmişti.
Aynı fabrikada sendika çalışması nedeniyle işten atılanlar oldu. Başta söylediği işçiler de vardı atılanlar arasında. O işçiler direnişte aktif olarak yer aldı. Direniş kazanımla sonuçlandı. Bu zaferde Hüseyin yoldaşın öncü olarak bire bir payı vardı.
Teorik olarak birikimli olmasına rağmen, hiçbir şey bilmeyen bir işçiye yapması gerekenleri anlatıyor ve kavratıyordu. İşçinin anlayacağı dil kullanmak diye bir kaygısı yoktu. Çünkü zaten sınıfın dilini konuşuyordu. Sınıfın bir parçası olarak öncüydü. Onu tanıyan bütün işçilerin ‘Hüseyin Hocası’ydı, kuşkusuz bu bir yetenek. Ama daha çok devrimi özümsemenin ve devrim hedefine kilitlenmenin doğal bir sonucu.
Hüseyin yoldaşı, yoldaşları olarak mezarı başında andık. Mezar başında anma, hem vicdani bir sorumluluk, hem de devrimci ruhun canlı tutulması için bir araç. Devrimci bir ruhla mezar başına gidiliyor. Burada devrimci ruh daha da güçleniyor. Hüseyin yoldaş bu şekilde OHAL karanlığına, yılgınlığına karşı direniş ateşini daha da harladı. Ölümsüzleşen tüm yoldaşlarımız partileriyle birlikte yaşıyor ve bıraktıkları mirası taşıyarak hep birlikte zafer sloganları atacağız.
M. Kurşun