Ermeni olduğunu söylediği için “Türklüğü aşağılamak”tan davalar açılan, devletin tetikçi medyası tarafından hedef gösterilen, devlet gözetimindeki gruplar tarafından saldırılara uğrayan Hrant Dink’in “güvercin ürkekliği” diye tarif ettiği yaşamı, 19 Ocak 2007 yılında yaşadığı silahlı saldırıyla son buldu. “Gözleri yorulmadan, bedeni daha yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doymadan*, yaşamdan zorla koparıldı.
Katliam süreci nasıl başlatıldı?
AGOS gazetesinde Ermeni soykırımına dair haber ve makaleler yayınlanmasıyla birlikte sermaye devleti harekete geçti. Hrant Dink'e yönelik linç kampanyaları örgütlenmeye başlandı. Genel Kurmay başkanlığının saldırgan demeçlerini, Hrant Dink'in valiliğe çağrılması ve burada MİT görevlilerince tehdit edilmesi izledi. Hakkında suç duyurularında bulunuldu. AGOS önünde “Ya sev ya terk et!” gösterileri, davaların görüldüğü adliye binalarında ise polis gözetiminde faşist saldırılar gerçekleştirildi. Milliyet, Hürriyet, Radikal, Cumhuriyet ve bilumum devletçi geleneğin arkasında saf tutan medya da bu şovenist seferberliğe katıldı. Her yerde “Türklüğe hakaret eden Ermeni” denilerek Hrant Dink açık bir hedef haline getirildi. Ardından Hrant'ın hakkında zorlama bir mahkûmiyet kararı verildi. Yetmedi, açtığı 301. Madde davalarıyla meşhur faşist Kemal Kerinçsiz'in ve başkanlık ettiği Büyük Hukukçular Derneği'nin birbiri ardına şikayetleri devreye girdi. Devletlilerce “Türk topraklarında gözü var”, denilen, “Hain”, “Düşman” ilan edilen Hrant Dink'in katli vacip kılındı.
19 Ocak 2007'ye gelindiğinde ise AGOS önünde dört el silah sesi duyuldu. Tetiği çeken el Trabzon doğumlu bir ülkücü-faşist olan Ogün Samast'a aitti. Ogün Samast'a talimat verense 2004'te Trabzon'da Mc Donalds'a bombalı eylem yapan Yasin Hayal'di. Yasin Hayal'e bombalı eylem öneren ve kullandığı bombayı imal eden kişi Erhan Tuncel… Tetikçi isimleri ardı arkasına sıralana geldi. Işık Evleri, Alperen Ocakları geçmişi olan Erhan Tuncel, bombalama eyleminin sonrasında Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesi'nde göreve başlatılmıştı. Bitmedi, Yasin Hayal'in Hrant'ı öldürmek için silah istediği kişi, eniştesi Coşkun İğci, o da Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı çalışıyordu. Bu iç içe geçmiş zinciri, zamanında Nazım Hikmet'in TKP'nin 15 kadrosunun Trabzon'da boğularak katledilmesine dair yazdığı dizelerinden de hatırlıyoruz.
...”Burjuva Kemal'in omuzuna binmiş,
Kemal kumandanın kordonuna.
Kumandan kahyanın cebine inmiş,
Kahya adamlarının donuna.
Uluyorlar...”
Hrant Dink’in 2007'de vurulmasına dek süren saldırılar ve katledilmesinden sonrasına uzanan zaman diliminde ortaya saçılanlar yine o bildik resmi çıkarıyordu karşımıza, devletin katliamcı yüzünü.
Adım adım katliama gidiliyor
Trabzon istihbaratına bağlı çalışan Erhan Tuncel, 15 Şubat ve 7 Nisan 2006'da Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapacağına dair Emniyet Müdürlüğü'ne bir rapor verir. Rapor buradan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne iletilir. Temmuz 2006’da bu sefer Coşkun İğci, Yasin Hayal'in kendisinden silah istediğini, Hrant Dink'e suikast gerçekleştireceğini, çalıştığı Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'na bildirir. Adım adıma katliama doğru gidilmektedir.
Bu organize katliamın bir aşamasında yine tanıdık bir isme rastlayacaktır. Hrant'a açılan davalarda, faşist saldırılara sahne olan mahkeme salonlarında başı çeken ülkücü Kemal Kerinçsiz'e Veli Küçük de eşlik eder. Mahkemede bu kişinin bulunması hiç tesadüf değildir. Tıpkı, bu zatın Karadeniz Bölge komutanı görevindeyken, Giresun'a Topal Osman'ın heykelini diktirmesinin tesadüf olmadığı gibi. Topal Osman I. Emperyalist paylaşım savaşı sırasında, Karadeniz bölgesinde Rumlara ve Ermenilere yönelik katliamlar organize eden Teşkilat-ı Mahsusa'nın üyesidir. İşte bu geleneğin sürdürücüsü Veli Küçük, 90'ların faili meçhul devlet katliamlarında, '92 Newrozun'daki ölümlerde, '95 Gazi katliamında temel bir aktör olarak hep sahnededir. Çeteleşen devleti açığa vuran '96 Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı ile telefonda son görüşen kişi yine Veli Küçük'tür. Kirli yüzünü Hrant Dink katliamında da göstermiştir.
Bitmedi, Trabzon terminalinden istihbarat elemanlarının nezaretinde Hrant Dink'i vurmak için yola çıkan Ogün Samast, İstanbul’da da bu istihbarat görevlilerinin eşliğinde katliamı gerçekleştirmiştir. Hrant’ı vurduğu sırada, aralarında rütbeli jandarma astsubayın da bulunduğu altı kamu görevlisi de olay yerindedir. Bu süreçte ayrıca İstanbul ve Trabzon emniyet ve jandarma birimleri arasında olağandışı bir telefon trafiği yaşanmıştır.
Samsun terminalinde yakalanan Ogün Samast'ın götürüldüğü emniyette bir katil ya da bir sanık gibi değil, adeta bir kahraman gibi karşılandığını ve polislerin Samast’la Türk bayrağı eşliğinde hatıra fotoğrafları çektirildiğini biliyoruz.
Katliam sonrası devletin kendini aklama çabaları
Katliama ön ayak olunduktan sonra katillerin aklanması, davanın uzatılarak unutturulmaya çalışılması ve tetikçilere verilen göstermelik cezalarla devlet adına işin içinden sıyrılma sürecine geçildi.
İlkin gizlilik kararları getirilerek dosya Dink ailesi avukatlarına bir süre kapatıldı. Daha ilk adımda cinayet birkaç tetikçiye yıkılmaya çalışıldı. Kamu görevlilerine dair etkin bir soruşturma yapılmadı. Hrant Dink davasının bir dönem Ergenekon operasyonlarına katık yapılmaya çalışıldığını da görürüz. Kamu görevlilerin yargılanması, bu gerici kapışmalar ve devletin ihtiyaçları çerçevesinde ancak gündeme gelir. Hrant Dink cinayeti o dönem Ergenekon tetikçilerinin üzerine yıkılmaya başlar. Lakin rejim krizi yeni bir sürece doğru evrilir ve AKP-Gülen kapışması gündeme gelir. Bu safhada tabii ki Ergenekoncular aklanmaktadır, bunların arasında Kemal Kerinçsiz ve elbette ki Veli Küçük'te bulunmaktadır.
Unutturulmaya, göstermelik cezalarla geçiştirilmeye çalışılan Hrant Dink cinayeti, gelinen yerde düzen içi çatışmada bir tarafın diğer kesimi kullanarak kendini aklama çabasına malzeme olarak kullanılmaya çalışılır. Oysa, gerçek kendini dün de göstermişti bugün de gösteriyor. Katliamcı devlet geleneği sürüyor.
Hrant'a sıkılan kurşunlar tüm ezilen uluslara, eşit ve özgür yaşamak isteyen toplumun tüm emekçi kesimlerine sıkılmıştır. Bunu bertaraf etmek içinse her ulustan, her mezhepten işçi ve emekçilerin örgütlü dayanışma ve ortak kader birliği içinde olması, sınıf çıkarları etrafında kenetlenmesi gerekmektedir.
*Eşi Rakel Dink'in Hrant'a yazdığı mektuptan