Her 4 insandan 3’ü iklim krizinin farkında!

Rapora göre; her 4 kişiden 3’ü iklim krizinin farkında, 3 kişiden 2’si iklim krizinden dolayı meydana gelebilecek bir olay veya durumda başkalarına kıyasla daha fazla zorlanacağını belirtti. Toplumun yüzde 72’si iklim krizinin olası etkilerinin başında gelen gıdaya erişimde zorlanmaktan endişe ediyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 01 Ekim 2021
  • 19:30

Sel, kuraklık, deprem, orman yangınları, iklim krizi, küresel ısınma, buzulların erimesi… Bunlar, son dönemde en çok duyduğumuz “felaketler” haline geldi. Özellikle yaşadığımız coğrafyada, Türkiye’nin bir ucunda sel yaşanırken, diğer ucunda orman yangınlarının, kuraklıkların yaşandığına tanık olduk yakın zamanda. Doğal afetlerin yaşadığımız sistemde nasıl da felaketlere dönüştürüldüğüne de şahit olduk. Birçok bilim insanının dünyaya ömür biçtiği günümüzde, her geçen gün küresel ısınmanın yükseldiğini görmekte ve bunun sonuçlarını yaşamaktayız. Ancak bu gerçekliğe rağmen dünya genelinde bir avuç tekelin kârları uğruna doğanın talan edilmesi, adeta katledilmesi sürmektedir. Aynı zamanda, tüm canlıları yok oluşa sürükleyen projeler hayata geçirilerek ozon tabakasına zarar verilmeye devam edilmektedir. Türkiye’de de dinci-faşist AKP-MHP rejimi, ülkeyi beton yığınına çeviren projelere imzalar atmakta ve bu durumdan da “övünçle” bahsetmektedir.

Yakın zamanda Yuvam Dünya Derneği, KONDA Araştırma ve Danışmanlık desteğiyle hazırladığı “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı Araştırması”nın sonuçlarını açıkladı. Araştırmanın sonucu, iklim değişikliğinin gelinen yerde büyük bir sorun haline geldiğini ve toplum genelinde de bunun bir sorun olarak görüldüğünü göstermesi açısından önemlidir. Yapılan araştırma, 10-11 Nisan tarihleri arasında 74 ilde 15 yaş üstü 3 bin 22 kişiyle yapıldı.

Rapora göre; her 4 kişiden 3’ü iklim krizinin farkında, 3 kişiden 2’si iklim krizinden dolayı meydana gelebilecek bir olay veya durumda başkalarına kıyasla daha fazla zorlanacağını belirtti. Toplumun yüzde 72’si iklim krizinin olası etkilerinin başında gelen gıdaya erişimde zorlanmaktan endişe ediyor. Bir diğer çarpıcı sonuç ise halkın en çok sağlık problemleri ve susuzluk yaşamaktan korkmasıdır.

İklim değişikliğinin dünyamız açısından yarattığı tehdit, çeşitli doğal afetlerle bir biçimde dışa vuruyor. Bir yanda orman yangınları oluşurken, diğer yanda sel felaketi yaşanmaktadır. En önemlisi de bu “felaketlerin” yoksul insanların ve diğer canlıların yaşamlarını yitirmesine neden olmasıdır. Durum böyleyken, emperyalist-kapitalist devletler, daha fazla kar uğruna fabrika bacalarından daha fazla dumanın çıkabilmesi için kendilerine havayı belli bir oranda kirletme hakkı bile vermektedir!

Koronavirüs pandemisinde dahi işçi ve emekçileri ücretli izine çıkarmak yerine daha fazla sürelerde fabrikada çalıştıran bu aynı kapitalist tekeller, böylelikle kârlarını ikiye hatta üçe katlayabilmiştir. Doğayı katleden bu aynı tekeller, “Paris Anlaşması” gibi anlaşmalar ile de toplum nezdinde kendilerine sözde “çevreci” bir imaj yaratmaya çalışmaktadır. Fakat göstermelik bu anlaşmalarda ortaya konan sınırlı hedefleri dahi yerine getirmekten acizdir. Çünkü sorunun parçası olanlardan sorunun çözümü beklenemez.

Bir avuç tekelin kârı üzerine kurulu olan emperyalist-kapitalist sistem sürdükçe, ne iklim krizine kalıcı bir çözüm getirilebilir, ne de doğal afetlerin birer felakete dönüşmesi engellenebilir. Dünyamızı topyekûn tehlikeye atan bu asalaklar sınıfı ve bu sınıfın kurduğu sistem yıkılıp yerine insanın insan tarafından sömürülmediği, doğanın katledilmediği bir sistem olan sosyalizm inşa edildiğinde, ancak o zaman harap edilen dünya nefes almaya başlayabilecektir.

İstanbul’dan bir DGB’li