Koronavirüs sorunu aylardan beri dünyanın gündemindeyken, Ankara’daki dinci-Amerikancı sermeye iktidarının öncelikleri farklıydı. Beka sorununu çözmek için saldırganlık, savaş, Suriye topraklarının işgali, şehitler tepesinin boş kalmaması, “mülteci kartı”nın Avrupa Birliği’ne karşı kullanılması gibi konular gündemi işgal ediyordu.
Son günlere kadar “virüs bizim sorunumuz değil” havasında olan AKP-saray rejiminin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, elinde “Koronavirüs haritası” ile nihayet medyanın karşısına çıkıverdi. Buna göre virüs ne Türkiye’ye ne Türki cumhuriyetlere uğramıştır. Ne hikmetse buralara yolu düşmemiş.
“Türklere virüs işlemez” demeye getiren “virüs haritası” açıklandıktan bir gün sonra, “virüs gelmiş olabilir”, sonrasında gece yarısı “ilk vaka tespit edildi” açıklaması aynı bakan tarafından yapıldı. Ertesi gün ise, “Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu” oluşturulduğu duyuruldu. Bilimle ne tür ilişkiler kurduğu bilinmeyen üç AKP’li bakan medyanın huzurunda boy gösterdi.
Doların kokusu
Talihsizlik şudur ki, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca “virüs Türklere işlemez” safsatasını piyasaya sürdükten bir gün sonra üç kurum (IMF, DB, AB) virüsle mücadele için toplamı 100 milyar dolara yakın ödenek ayıracaklarını ilan ettiler. Bu haber sarayın kurnazlarının uykusunu kaçırmış olmalı. “Virüs bize işlemez” diye caka satmanın zamanı değildi artık. Bu paradan pay almak için kolları sıvamak gerekiyordu.
Aylardır virüs lafı etmeyen AKP’li bakan ilk vakanın saptandığını, durumun ciddi olduğunu, Bilim Kurulu oluşturarak gerekli önlemleri aldıklarını ilan etti. Manşetlerden düşmeyen bakan, peyderpey açıklamalar yapıyor. Doların kokusunu alan saray rejiminin temel gündemlerinden biri artık Koronavirüstür. AKP şefi T. Erdoğan’ın işe el koyması an meselesidir.
Bilim mi ticaret mi?
Bilim Kurulu oluşturuldu “müjdesini” duyurmak için sarayın üç bakanı medyanın huzurlarında boy gösterdi: Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ise açıklanmayan bir sebepten dolayı basın toplantısına katılamadı.
“Bilim Kurulu” adına konuşanların ilki özel hastane sahibi, ikincisi turizm şirketi sahibi, üçüncüsü sanayi ve ticaretle iştigal ediyor, katılamayan zat ise sahip olduğu özel eğitim kurumlarıyla iftihar edenlerden. Görüldüğü üzere “Bilim Kurulu”nun başını çekenlerin -başka işlerle iştigal etseler de- bilimle pek bir alakaları bulunmuyor. Bu oluşum, sermaye iktidarının olaya nasıl baktığını gözler önüne seriyor. Zira sorun halk sağlığı olsaydı, bu iş öncelikle Tabipler Birliği ile yapılırdı. Oysa Sağlık Bakanı koltuğunda oturan zat, Tabipler Birliği’nin hastanelerdeki sorunları konuşmak için talep ettiği randevuya yanıt bile vermeyen tıynette biri.
İlla da şeffaflık
AKP’nin sağlık bakanı, Koronavirüs konusunda ne kadar da şeffaf davrandıklarını anlatıyor. Oysa üç günde 180 derece zıt açıklamalar yapan da kendisidir. Yolsuzluk, talan, rüşvet, adam kayırma rejimi için şeffaflık diye bir sorun olamaz. Aksi halde ne büyük vurgunlar yaptıklarını halka anlatmaları gerekirdi. Örtülü ödenek her yıl katlanırken, şeffaflıktan söz etmek, riyakarlık ötesi bir şey olsa gerek.
“Türk’e virüs bulaşmaz” diye pişkince açıklamalar yapan bu bakanın üç gün aradan sonra “risk ciddidir” diye vaaz vermesi, saray rejiminin ne kadar da şeffaf olduğunu anlatıyor. Koronavirüs dünyada dolaşıyor ama düne kadar Türkiye’ye ayak basmadı. Bugün ise “risk ciddidir.” Bundan öte şeffaflık mı olur?
Yaman çelişki
Koronavirüs düne kadar Türkiye’ye ayak basmamıştı, ne çare ki, “bir vaka” tespit edildi. AKP şefi hemen bir vaaz verdi: “Avrupa'dan gelen bir vatandaşımızda koronavirüs tespit edildi. Genel sağlık durumu iyi, tedavisi sürüyor. Ailesi ve yakın çevresi izlemeye alındı.”
Yani telaşa gerek yok. Avrupa’dan virüsü ülkeye “sızdıran” vatandaşın sağlık durumu iyidir. O halde bu telaş neyin nesi, bu “Bilim Kurulu” hangi ihtiyacın ürünü? AKP’li bakanlardan öğrendiğimize göre virüse karşı İstanbul, Ankara, Erzurum gibi kentlerde “operasyon merkezi” oluşturulmuş. Bir yanda işi hafife alan büyük şef, öte yanda ciddi önlemlerden söz eden bakan. Bu çelişik tablo bile iktidarın halk sağlığıyla ne kadar ilgili olduğunu anlatmaya yeter.
İşin bir de “milli yanı” var
Suriye’ye karşı savaşa fiilen katılsın diye NATO’nun ayaklarına kapansa da, AKP-MHP koalisyonu “yerli-milli” hassasiyetinden taviz vermiyor. Bu kepazelik, koronavirüs konusunda da sergilendi. Bunu hem AKP şefi hem onun sağlık bakanı dillendirdi.
T. Erdoğan: “…Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir. Milletimiz nice saldırıları göğüslemeyi başarmıştır, bunun da üstesinden gelecektir.”
Sağlık Bakanı: “Küresel soruna karşı, ulusal bir mücadele vereceğiz. Risk somut, tedbirler basittir. Koronavirüs tedbirlerimizden daha güçlü değildir.”
Kokuşmuş saray rejiminin efendileri temin ediyor; “Koronavirüs saldırısı” “ulusal mücadele” ile püskürtülecektir. Önümüzdeki günlerde büyük şefin “etkisiz hale getirilen koronavirüs unsurları” hakkında toplumu aydınlatmaya başlaması da kuvvetle muhtemeldir.