Osman Kavala’nın tutuklu, 14 kişinin de tutuksuz yargılandığı “Gezi davası” bugün 2. duruşmayla devam etti. Mahkeme heyeti savcının da istemi doğrultusunda davadaki tek tutuklu Osman Kavala’yı yine tahliye etmedi.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri’de görülen duruşma için yüzlerce kişi duruşma salonunda toplandı. Avukatların savunmalarıyla başlayan duruşmada ilk olarak Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ın avukatı Fikret İlkiz söz aldı.
“Aynı suçtan iki kez yargılama olmaz”
İddianamede Haziran Direnişi’nin değerlendirmesinin yer aldığı bölümlerden alıntılarla söze başlayan İlkiz, iddiaların ve delillerin soyut ve hukuksuz olduğundan bahsetti. İddianamede sanıklarla işledikleri öne sürülen suçlar arasında somut bir bağ bulunmadığına dikkat çeken Av. İlkiz, İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde müvekkillerine bu yönde bir dava açıldığını ve mahkemenin beraat kararı verdiğini hatırlattı.
“Taksim Dayanışması Platformu’nun suç örgütü olduğuna dair gösterilmiş hiçbir kanıt yoktur. Bununla ilgili yazılan iddianame 33. Asliye Ceza tarafından geri gönderildi” diyen Av. İlkiz, aynı suçtan iki kez yargılama ve mahkumiyet olamayacağını belirtti. Ortada “yeni delil” dahi olmadığını ifade eden Av. İlkiz, bu nedenlerden ötürü davanın usulsüz ve hukuksuz olduğuna işaret etti.
“Emperyal bağlantı aranıyorsa hükümet kendisine bakmalı”
Av. İlkiz’in ardından Av. Özgür Karaduman “Bu iddianame, Türkiye'nin yakın geleceği açısından da çok önemli” vurgusuyla savunmasına başladı. İddianamenin ciddiyetsizliğinin altını çizerek Uludağ Sözlük’teki bir yazının kaynak gösterildiğini örnek veren Av. Karaduman, sözlerini şu vurgularla sürdürdü:
“Gezi direnişi ile Gezi'yi organize edenler arasındaki ilişki delillendirilememiş ama emperyal güçlerle bağlantısı dile getirilmiş. Bu ülkede biri emperyal bağlantı arıyorsa hükümet önce kendisine bakmalı.
“Tüm faaliyetleri emperyal güçlerle yönetilen siyasal ortamda Türkiye'de halk ve yurttaşların kendi özgürlüklerini kullandığı bir eylemi emperyal bağlantılı olduğunu iddia etmek hem mesnetsiz, delilsiz hem de siyasal gerçeklere aykırıdır.”
“Bu iddianame muhalefeti sınırlamak için yeniden ‘kıymetlendirildi’”
İddianameyi “komplo” diye tanımlayarak sözlerini sürdüren Av. Karaduman, muhalefetin mücadele yöntemlerinin hedef alındığını söyledi ve 6 yıl sonra böyle bir dava açılmasının da bunu gösterdiğini dile getirdi.
Haziran Direnişi öncesinde ve önceki yıllar içerisinde iktidarın protesto edildiği eylemlerden örnekler veren Av. Karaduman, polis saldırılarının eylemleri büyüttüğüne değindi. Düzen muhalefetine yönelik davalara işaret eden Av. Karaduman “Eğer iktidarın çizdiği siyasal sınırlar içinde kalmazsanız, 5 yıl da 10 yıl da geçse yargılanırsınız, bir daha, bir daha yargılanırsınız” vurgusu yaptı. Dünyanın farklı yerlerinden eylemleri ve Haziran Direnişi’nin gündemi olan sorunları anlatarak bu eylemlerin “emperyal örgüt”le organize edilemeyeceğini ifade eden Av. Karaduman mahkemeyi iddianameyi reddetmeye çağırarak sözlerini şu vurguyla tamamladı:
“Bu iddianame olası muhalefet imkanlarını daraltabilmek amacıyla, yeniden ısıtılıp kıymetlendirilerek altı yıl sonra yeniden tarihe geçti. Bu dava, tarihsel olarak da güncel olarak da kendi iddialarını kendisi çürüten iddianame olarak tarihteki yerini aldı.”
“Hazırlanan ‘iddianame’ değil ‘savcının görüşleri’”
Saat 14.00’e kadar verilen aranın ardından duruşma Av. Eren İşler’in beyanlarıyla devam etti. Hükümeti devirmeyi amaçladığı öne sürülen bir harekete dair iddianamenin 6 yıl sonra açılmasına değinerek söze başlayan Av. İşler, “Ki bu süre içinde seçimler yapılmış, anayasa işlemiş. Bu kadar eleştirdiğimiz iddianame bile Gezi direnişini şiddetsiz eylem olarak değerlendiriyor” dedi.
Ortada bir “hukuki bir ciddiyetsizlik” olduğunu söyleyen Av. İşler, iddianameyi “savcının görüşleri” olarak okuduklarını belirtti. “İddianamenin herhangi bir yerinde delilin bir faille ilişkilendirildiğini de görmüyoruz” diyen Av. İşler, ‘Anlaşılmıştır, göstermiştir kanaati edinilmiştir, dikkat çekicidir, görülmüştür’ gibi yorum ifadelerinin iddianamede yer aldığına değindi. İddianamenin dilini teşhir etmeyi sürdüren Av. İşler, “İsnat edilen suç, suç sayılan fiiller, bunların ne zaman işlendiği gösterilmelidir. Maddi olaylar hakkında o kadar net bilgi verilmelidir ki sanık hangi fiilden yargılandığını bilmelidir” diyerek bu belgeden hükme gitmenin mümkün olmadığına dikkat çekti. Av. İşler devamında şu vurguda bulundu:
“Gezi anayasal ve demokratik hak kullanımıdır. Çok sayıda hak ile talepler dile getirilmiştir. Toplanma, ifade özgürlüğüdür. Bunun yanında halkın itiraz hakkı ve direnme hakkı da vardır. Bu kişilerin eylemleri bundan ibarettir. Bu iddianamenin kabul edilmesi bile bu hakların engellenmesine yöneliktir.”
“İddianame antagonizmaya örnek”
Av. İşler’den sonra Gökçe Yılmaz’ın avukatı Bahri Belen savunma yaptı. İddianamedeki tutarsızlıkları ortaya koyarak savunmasını sürdüren Av. Belen, “şiddetsiz eylemler” üzerinde duran iddianamenin “cebir ve şiddet” suçlamasında bulunduğunu örnek verdi. Açık Toplum Vakfı’nın faaliyetlerinin Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlendiğinden ve bir suç bulunmadığından bahseden Av. Belen, iddianamede bunun aksine aynı faaliyetlerin Haziran Direnişi ile ilişkilendirilip suç olarak gösterildiği üzerinde durdu. Av. Belen, müvekkili hakkındaki yakalama kararının kaldırılması talebiyle sözlerini noktaladı.
Duruşma, İnanç Ekmekçi’nin avukatı Aynur Tuncel Yazgan’ın beyanlarıyla devam etti. İddianamede üç sayfada adı geçen müvekkilinin yurtdışında yaşadığı üzerine konuşan Av. Yazgan, istinabe yoluyla müvekkilinin ifadesinin alınması talebini dile getirdi ve “Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı'na yazı yazılarak ne zaman hangi görevde çalıştığının sorulmasını istemiştim. Müvekkilim huzura da gelse yapacağı savunma üç cümleden ibaret olacaktır” diye konuştu.
Devamında Can Dündar’ın vekili Av. Akın Atalay söz alarak Dündar’ın yaşadığı saldırıları hatırlattı. Av. Atalay da istinabe yoluyla Dündar’ın ifadesinin alınması talebini dile getirdi.
“Olmayan bir filmle hükümeti yıkmaya teşebbüs edilebilir mi?”
Duruşma, Çiğdem Mater’in vekili Av. Hürrem Sönmez’in beyanlarıyla devam etti. Müştekilerin nasıl zarara uğradığının iddianamede yer almadığını belirten Av. Sönmez, “Müvekkil bakımından iddianamedeki fiiller belgesel çekmek, Gezi eylemleri sırasında gazdan etkilenen kişilere Gaviscon vermek. Bunların hiçbiri suç değildir” dedi.
Bunun üzerinden “ağırlaştırılmış müebbet” istemine ilişkin beyanını sürdüren Av. Sönmez, usulsüz dinlemelere, isnat edilen suçla ilişkisi olmayan fiillere değinerek “Savcılığın iddiası 16 kişinin bu protestoları organize ettiği ve milyonların bu organizasyon dahilinde sokağa çıkmış olmasıdır. Bu yurttaşlar için onur kırıcı bir iddiadır” dedi.
Müvekkilinin film yapımcısı olduğunu, suç olarak gösterilen filmin çekilmediğini söyledi ve ne olmayan bir film üzerinden ne de bir başkasından “Hükümeti yıkmaya teşebbüs” fiilinin işlenemeyeceğini belirtti ve şöyle ekledi:
“İddianamelere ve etkili yargılamalara konu edilecek şey, insanların hayatını kaybetmesine, uzuvlarını kaybetmesine neden olan failler olmalıdır, burada sanık sandalyesinde oturanlar değil.”
“İfade özgürlüğü hedefte”
Ardından, Mine Özerden’in avukatı Av. Tuğçe Duygu Köksal savunma yaptı. Hukuksuzca toplanan delillerin kabul edilmemesi talebini dile getiren Av. Köksal, müvekkiline isnat edilen telefon görüşmeleri ve isimsiz bir e-posta olduğunu dile getirdi. “Müvekkilim aleyhinde delil yaratılmak üzere izlemeye tabi tutuldu ve isimsiz mail yaratıldı. Daha sonrasında ikinci grup telefon görüşmeleriyle bu isimsiz mail yeniden kıymetlendirilmiş ama bu telefon görüşmelerinin hiçbiri müvekkilem tarafından yapılmamış” diyen Av. Köksal, mahkemenin delilleri tartışmasını istedi ve söz konusu delillerle müvekkilinin ifade özgürlüğünün yargılama konusu olduğunu sözlerine ekledi. Av. Köksal, yurtdışı yasağının kaldırılması talebinde bulundu.
“Kavala bir kere hakim karşısına çıktı iki kere tutuklandı”
Sonrasında, tutukluluğu devam eden Osman Kavala tekrar söz aldı. Delillerle iddia edilen suçlamalar arasındaki kopukluğu ortaya koyan Kavala, tahliye talebiyle konuşmasını noktaladı. Kavala’nın avukatı Köksal Bayraktar söz alarak “Müvekkilim 21 aydan bu yana yani 630 günden bu yana hürriyetinden yoksun kılınarak yaşama durumunda kalmıştır. Sayıların büyüklüğü yapılan hukuki işlemin yanlışlığını ortaya koymaktadır” vurgusu yaptı. Son Kavala’nın tahliyesi yönündeki AYM kararına dikkat çeken Av. Bayraktar, “Hükümeti devirmeye teşebbüs etmek ancak silahlı bir örgütün faaliyetiyle mümkün olabilir” yorumuna dikkat çekti. Kavala’nın başka bir dosyadan daha tutuklu olduğuna değinerek bir kere hakim karşısına çıktığını hatırlatan Av. Bayraktar, iki kere tutuklama kararını “hukuki garabet” olarak tanımladı.
Ardından müştekilerden, iş makinası sahibi Kemal Mustafa Bayram söz alarak iş makinasının yakıldığını ve mağdur olduğunu öne sürdü. Yargılanan kişilerden şikayetçi ve davacı olduğunu söyleyen Bayram kaybının yargılananlardan tazmin edilmesi talebinden bahsetti. Sonrasında müştekiler arasında yer alan emniyet müdürünün vekili davaya katılma talebinde bulundu.
Yiğit Aksakoğlu’nun avukatı Turgut Kazan söz alarak müştekilerin kamu davasına dahil olmasının yanlış olduğu üzerine beyanda bulundu.
Savcı Kavala’nın tutukluluğunun devamını istedi
Savcının ara karar için mütalaasını sunduğu duruşmaya mahkemenin kararı öncesi ara verildi. “Katalog suç” bahanesini öne sürerek Kavala’nın tutukluluk halinin devamını isteyen savcı, “atılı suçlar”ı gerekçe göstererek istinabe taleplerinin reddini talep etti. Avukatların beyanlarına dair bir şey demeyeceğini söyleyen savcı, müştekilerle ilgili de değerlendirmesi olmadığını dile getirdi.
Aranın ardından karar için toplanılan salona basın ve gözlemciler dışındaki izleyiciler alınmadı. Kararını açıklayan mahkeme heyeti, savcının istemi doğrultusunda Kavala’nın tutukluluk halinin devamına hükmetti. Kararın oy çokluğuyla alındığı ifade edildi. Dava 8-9 Ekim 2019’a ertelendi.