Düzenin ana muhalefet partisi CHP, AKP-MHP tabanından oy devşirebilmek için dinci ve milliyetçi söylemleri özellikle öne çıkarmaya devam ediyor. Son olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hem de faşist saldırganlığın Alevi emekçileri hedef aldığı Maraş Katliamı’nın yıldönümünde, “Ben hiçbir ülkücünün otoriteden yana olduğuna inanmıyorum. Demokrasi ülkücülerin olmazsa olmazıdır. Ülkücüleri ve milliyetçileri demokrasiden yana tavır alan gruplar olarak görüyorum” dedi.
Ülkücülüğünün altını çizen Mansur Yavaş’ta ısrar edilmesi, CHP’li Bolu Belediye Başkanı ve partinin ilçe yönetiminin Ülkü Ocakları’nı ziyaret etmesi gibi, “ittifak ruhu” adına gericiliğe alan açan tutumları sık görmeye başladık. Kuşkusuz bu tablo yeni ve şaşırtıcı değildir.
Örneğin, 2010 senesinde yapılan referandum için Samsun’da bir mitinginde de Kılıçdaroğlu “bozkurt” işaretini kullanmış, CHP’liler o zamanki “ittifak ruhu” gereği CHP ve MHP bayraklarının yan yana görünmesinden hiç de gocunmamışlardı. Kılıçdaroğlu “Adalet Yürüyüşü”nde de yoldan geçen araçlardan kendisini “bozkurt” işareti ile selamlayanlara bu işaretle karşılık vermiş, yine ülkücü kesimlere göz kırpmıştı. 2017 yılında tek adam rejiminin oylandığı son referandumda CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel sosyal medyada “İşte Türkeş de hayır diyor” diyerek Türkeş’i referans olarak göstermişti. Muharrem İnce de cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde “Ülkücülere hiçbir husumetim yok” deme gereği duymuştu.
Şimdi ise hem İYİ Parti ile girdikleri ittifak gereği hem de “sağdan oy kapma” politikası adına dinci-milliyetçi söylem ve pratikleri özellikle öne çıkarıyorlar. Yine geçtiğimiz günlerde Bahçeli ile olan bir polemiğinde Kılıçdaroğlu, “Ülkücü kardeşlerimin bayrak sevgisi, vatan sevgisi, insan sevgisi benim gönlümde, yüreğimde de aynen vardır… Ülkücü kardeşlerim bilsinler, onlara hiçbir sözüm yok, benim başımın üstünde yeri var” diyerek ülkücülüğün bu topraklarda yüklendiği misyonu bilinçli bir şekilde çarpıttı. Bir başka örnek olarak daha öncesinde MHP’den istifa ederek CHP’ye katılan 4 kişiye rozet takılması sonrasında salonda “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atılmış olması da sadece bir kafa karışıklığı ya da omurgasızlık örneği değil, bilinçli bir tercihin ürünüdür.
“İttifak ruhu”ndan ötesi
Düzenin “sol” ayağı olarak CHP işçi ve emekçilerin -gerçekte öyle olmasa da- sosyal özlemlerinin adresi olarak görüldü. Aynı şekilde Alevilerin istemlerini yıllardır istismar ederek bugüne geldi. Bugün de özellikle Haziran Direnişi’nden sonra kendini ortaya koyan toplumun ilerici değerlerini yaşam tarzı üzerinden korumak isteyen, çevre mücadelesi veren, kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkan “%50’lik” kesime alternatif olma adına bu konuları istismar etmeye devam ediyor. Ancak bir düzen partisi olarak gerçek işlevi gereği, bu kesimlerin tepkilerini düzen sınırları içinde tutmak, meclis aritmetiğinde, seçim sandıklarında boğmak adına elinden gelen ne varsa yapıyor.
Diğer yandan da AKP, MHP, İYİ Parti, Saadet Partisi tabanı gibi gericiliğin çeşitli boyutlarda egemen olduğu kesimleri “kazanmak” adına dinsel ve milliyetçi gericiliği meşrulaştıran tutum ve söylemlere giriyor. Amaç bu kesimlerin tabanındaki emekçileri kazanmaksa bunun yolu bu kesimleri aydınlatan, bilinçlendiren çalışmalarda bulunmak, sosyal istemleri, hak ve özgülükleri her alanda savunan bir çizgide olmaktan geçmektedir. Ancak bugün ülkücülere şirin gözükmek adına yapılan rezilliklerin, faşist anlayışın etkisindeki kesimleri gericiliğin karanlığında bırakmak dışında bir işe yaramayacağı ortadadır. CHP’nin bu kesimleri aydınlatmak, oy desteği dışında gerçek anlamda kazanmak gibi bir derdi zaten yoktur. CHP kendi tabanında toplanan ilerici kesimleri seçim aritmetiği hesaplarıyla pragmatik politikalara yedeklemekte, bilinçlerini bulandırmakta, toplumsal hafızayı bir şekilde silerek düzenin istediği gericilikte buluşmalarını sağlamaktadır. “Demokrasi” kavramı ile ülkücüleri birleştirmeyi özellikle Maraş Katliamı’nın yıldönümünde yapması hiç de tesadüfî değildir. AKP-MHP koalisyonunun elini uzatamadığı kesimlere CHP eliyle gericilik servis edilmektedir.
Bu haliyle CHP bir düzen partisi olarak üzerine düşeni yapmaktadır. Bu görev sermayenin dönemsel ihtiyaçlarına uygun olarak gericilikle kuşatılmış, bilinçleri bulandırılmış işçi ve emekçilerin her yönüyle bloke edilmesine katkıda bulunmaktır.
Bu nedenle tüm renkleriyle düzen partilerine karşı mücadele işçi ve emekçileri sömürüden ve gericiliğin her türünden kurtarma mücadelesinin önemli bir boyutudur.