Erzincan’in Refahiye ilçesinde geçen sene jandarmalar tarafından bir eve baskın yapıldı. Ev baskını sırasında evdekilerin telefonlarına ve evde bulunan kitaplara el konuldu. Bu eserlerden biri belgeselci yazar Kazım Gündoğan ve Nezahat Gündoğan’ın İletişim Yayınları tarafından yayımlanan Dersim’in Kayıp Kızları adlı kitabı, diğeri ise Kalipso Yayınları’ndan çıkan İbrahim Kaypakkaya’nın hayatının anlatıldığı kitap. Kitaplar ‘muhafaza’ altına alındıktan sonra geri isteyen kişiler bir daha kitaplarını alamadı.
Gazete Duvar’dan Hacı Bişkin’in haberine göre, kitapların akıbetiyle ilgili aylar sonra yeni bir gelişme ortaya çıktı. Refahiye Cumhuriyet Başsavcılığı kitapların ‘imha’ edilmesi için talimat verdi. Ancak mahkemeden kitaplarla ilgili bu yönde herhangi bir karar verilmedi.
Talimatla kazan dairesinde yakıldı
Olayla ilgili ev baskınına gerekçe olarak “örgüte yardım etmek” iddiası gösterildi. Söz konusu soruşturmayla kitapların herhangi bir ilgisi bulunmamasına rağmen Refahiye Cumhuriyet Başsavcılığı kitapların ‘imha’ edilmesi talimatını verdi. ‘İmha tutanağında’ 3 jandarmanın imzası yer alırken, kitapların nasıl imha edildiğiyle ilgili, “Refahiye Cumhuriyet Başsavcısı’nın talimatıyla komutanlığımız kazan dairesinde video çekimi yapılarak imha edildiği…” bilgileri yer aldı.
Kitaplar ne anlatıyor?
Dersim’in Kayıp Kızları, 1937-1938 Dersim Katliamı’ndan sonra ailelerinden koparılan kız çocuklarının hayat hikayesini ele alıyor. Ailelerinden koparılan bu kız çocukları devlet baskısıyla asimilasyona uğrayarak yatılı okullara verildiler, bazıları da subaylara veya bürokratlara evlatlık olarak teslim edildi. Aslında 1926’dan 1950’ye kadar değişen yoğunluklarla süren bu uygulama, Tertele’nin vahim cephelerinden biridir. Nezahat ve Kazım Gündoğan, Dersim’in bu kayıp kızlarının izini sürdüler. Kendileriyle, yakınlarıyla konuştular. Bu kitapta, yüzü aşkın ‘vaka’ yer alıyor.
Salih Aksoy’un kaleme aldığı ve Kalipso Yayınları tarafından yayımlanan İbrahim Kaypakkaya – Ser Verip Sır Vermeyen Devrimci Önder kitap, Diyarbakır Cezaevi’nde gördüğü işkenceler sonucu ölen Kaypakkaya’nın sosyalizm üzerine tartışmalarını ve yaşam öyküsünü anlatıyor.