1950'li yıllar Türk sermaye devletinin Batılı emperyalist güçlerle çok yönlü ilişkiler kurması bakımından belirleyici bir dönemdir.
Türk sermaye devleti o dönemde ABD'nin öncülüğündeki kapitalist dünyanın çıkarları için Kore'ye asker göndermiş, bu hizmetin karşılığı olarak Marshall yardımlarını kapmıştı. Bununla birlikte, ilerici ve devrimci güçlerden oluşan “iç mihrakların” yok edilmesi hedefi de ABD'nin tam desteği ve çeşitli projeleriyle hayata geçirilmeye başlandı. Kore savaşının bir diğer ödülü ise, emperyalist savaş aygıtı olan ve birçok ülkede içerideki toplumsal muhalefet güçlerine yönelik saldırıların karargâhı olarak çalışan NATO’ya 1952 yılında alınmak oldu.
1960'larda gelişen mücadelelere karşı Komünizmle Mücadele Dernekleri'nin kurulması ve dinci-milliyetçi kontra yapıların örgütlenmesi ABD'nin plan ve projeleri kapsamında geliştirildi. 10 Ocak 1965 tarihinde, Zonguldak'taki Amerikan firmasına ait bir madende süren grevde işçi önderleri katledildi. Dönemin çalışma bakanı Ecevit, bu katliama karşılık Amerika ile dostluğun zedelenmesini istemediklerini, Amerika'nın yurda gelmesinin engellenemeyeceğini ilan etti. Devrimci-ilerici üniversite gençliğinin öncülüğünde Amerikan donanması 6. Filo denize dökülürken karşısında ABD tarafından eğitilip-donatılan Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin üyeleri, bugünün AKP kadroları bulunmaktaydı. 1969'da Vietnam kasabı lakaplı, CIA uzmanı Robert Komer'in arabası emperyalizm karşıtı gençlik tarafından yakılırken, devlet tarafından bu olaylara yönelik ev baskınları gerçekleştirildi. Bunun sonucu olarak Vedat Demircioğlu katledildi.
1960'lı, 70'li yıllar, sınıf mücadelesinin geliştiği ve emperyalizm karşıtlığının güçlendiği yıllardır. '70'lerin belirleyici özelliği ise, gelişen toplumsal hareketin düzen sınırlarını aşma eğiliminde olmasıdır. Burjuva parlementer çizgiden koparak devleti karşısına alan bir tutumun gelişmesi ve devrimci örgütlerin doğumu da bu döneme denk gelmektedir. Bu süreci Denizler'in idam edilmesi, Sinan Cemgillerin Nurhak Dağları’nda, Mahirler'in Kızıldere’de, İbrahim'in Diyarbakır zindanında katledilmesi izler. Devrimci hareket ve toplumsal muhalefet büyük bir baskı ve saldırganlıkla sindirilmeye çalışılır.
Ülkeyi bütünüyle Amerikan emperyalizmine açan ve kendisini ABD'nin Ortadoğu'daki tetikçisi olma görevine hasreden sermaye düzeni, ezilen halklara yönelik dayanışmayı sürdüren ilerici güçleri bölmek ve parçalamak için de ABD patentli pek çok katliamı devreye sokar. Bunların zeminini düzlemek için özel olarak milliyetçilik ve dinsel-gericiliğin örgütlendirilmesi ABD'nin direktifleriyle yoğunlaştırılır.
1978'de gerçekleştirilen Maraş katliamı bu hedeflerin bir örneğini oluşturur. Bundan iki yıl sonra gelen Çorum katliamı da benzer şekilde emperyalizmin hizmetindeki katliamcı Türk devletinin icraatlarından biridir. İki katliam da ABD'yle ortaklaşa gerçekleştirilmiştir. Ankara'daki CİA ajanı ABD kâtibi Alexander Peck iki katliamda da hazır bulunmuştur. Peck'in sonraki durakları Malatya ve Amasya olmuştur.
***
1980 yılının 27 Mayıs'ında başlayan Çorum katliamı 10 Temmuz'a kadar sürmüştür. Katliam, Alevi emekçilere ve devrimci güçlere karşı ırkçı-gerici güruhların tetikçi olarak kullanıldığı planlı bir devlet organizasyonudur. Ankara'da MHP’li Gün Sazak'ın öldürülmesi olayı planlanan katliamın fitilini ateşler. Failler Çorum'da aranır. Öncesinde Çorum'da kimi demokrat kamu görevlilerinin yerleri değiştirilir. Dışarıdan faşist güçler takviye edilir. İntikam sloganlarıyla Çorum sokaklarında yürüyüşler gerçekleştirilir. Yürüyüşler boyunca Alevilere ait dükkanlar talan edilir. Camilerin komünistler tarafından yakıldığı ve sulara zehir karıştırıldığı gibi provakatif duyurular yapılır. Maraş katliamından ders çıkaran Çorum'daki devrimci ve ilerici güçler kendilerini savunmak için barikatlar kurar. Katliama karşı başlatılan direniş jandarma tarafından boşa düşürülmeye çalışılır.
Gerici-faşist güçlerin saldırılarından yaralı kurtulanlar götürüldükleri hastanelerde işkence edilerek öldürülür. Çorum'da planlı bir katliam yaşanır ve yaşanan vahşetin her adımında devletin ayak izi görülür. Resmi kayıtlara göre 57 kişi yaşamını yitirmiştir. Yüzlerce insan göç etmek zorunda bırakılmış, mülkleri yağmalanmıştır. Toplumda ise mezhepsel temelde önyargılar derinleştirilmiştir.
60'larda başlayan ve '70'lerde daha da gelişen sınıf hareketinin önü katliamlarla kesilmeye çalışılmıştır. Nitekim Maraş ve Çorum, ABD'nin “bizim çocuklar başardı” dediği 1980 askeri faşist darbesinin ön hazırlığı niteliğindedir.
Çorum Katliamı’nın 40. yılında, asıl failin kim olduğunu bildiğimizi bir kez daha haykırıyoruz: Emperyalistler ve iş birlikçi sermaye devleti! Devletin katliamcı geleneği kadar, ilerici ve devrimci tarihimizin direnişlerini de unutmayacağız. Başta Çorum olmak üzere, emperyalist güçlerin karanlık odalarında tertiplenen ve bizzat sermaye devleti tarafından uygulanan tüm katliamların hesabını mutlak soracağız.