Koronavirüs pandemisi ile yaşanan süreç, kadın sorunu gibi bir dizi toplumsal sorunu daha da derinleştirdi. Kadın ve çocuklara yönelik şiddet, taciz, istismar, ayrımcılık daha da arttı. Çocuklara dönük bir diğer önemli sorun da eğitim hakkının gaspı oldu. Başta kız çocukları olmak üzere yüz binlerce çocuğun geleceği eğitim hakkının gaspı ile daha da karartıldı. Sadece kız çocukları da değil, yoksulluk ve fırsat eşitsizliğinin artması ile birçok çocuk eğitim hayatından koparıldı.
2019 yılı TÜİK verilerine göre, Türkiye genelinde 5-17 yaş grubunda 16 milyon 457 bin çocuk bulunuyor. Resmi rakamlara göre bu yaş grubundan 720 bin çocuk çalışmak zorunda bırakılarak eğitim hayatından koparılıyor. Kız çocukları ise 14-17 yaş aralığında çeşitli sebepler ile eğitim hayatından koparılıyor. Kadını ikinci cins olarak gören dinci gerici anlayış, kadınları ve kız çocuklarını değersizleştirerek bu durumu körüklüyor. Erkek çocukları genellikle ekonomik nedenlerle okulu bırakmak zorunda kalırken, kız çocukları için, ekonomik nedenlerin yanına evlilik ve ailenin engellemesi gibi nedenler de ekleniyor. Sermaye devleti, eğitimde “reform” adı altında yaptığı uygulamalarla bunun önünü daha da açıyor. Örneğin, geçtiğimiz yıllarda, 4+4+4 sonrası nişanlanma veya evlilik gibi durumlarda kız öğrencilerin eğitime açıktan devam edebilmesine dair düzenlemeler yapılmış, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesine yasal zemin hazırlanmıştı.
Dünyada da durum farklı değil ve tablo pandemi ile daha da derinleşti. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun yaptığı çalışmaya göre, Covid-19 nedeniyle 2020-30 yılları arasında mevcut hesaplamalara ek olarak çoğunluğu kız çocuğu olmak üzere 13 milyon çocuğun, çocuk yaşta evlendirilebileceği öngörülüyor. “Save the Children” adlı çocuk yardım örgütü de, pandemi nedeniyle 10 milyon çocuğun eğitim hayatına geri dönememe riski bulunduğunu açıkladı.
Ayrıca pandemi süreci çocuğa yönelik istismarın da önünü açtı. Dinci-gerici iktidarın 2016 yılından bu yana iki kez gündeme getirdiği, ancak tepkilerden ötürü uygulayamadığı “çocuk istismarcılarının affı”, pandemi koşullarında çıkarılan “infaz yasası” ile gerçekleşti. 90 bin kişiyi kapsayan bu yasa ile serbest kalanların büyük bir kısmı, kadına yönelik şiddet ve cinayet, çocuğa cinsel istismar ve uyuşturucu gibi nedenlerle ceza almışlardı. Affın sonuçları ise daha ilk günlerden görüldü. Bir yıl önce eşi Rukiye Aslan’a saldırdığı için hapse giren Müslüm Aslan, infaz yasası ile tahliye edildikten sonra, ayrı yaşadığı eşinden 3 çocuğunu alarak evine döndü ve 9 yaşındaki kızı Ceylan’ı katletti.
Bu süreçte, cinsel istismara uğrayan kız çocuklarının istismarcıları ile evlendirilmesini öngören bir kanun teklifi de hazırlandı. Teklifte, “14 yaşına giren bir çocuk ile cinsel istismar faili arasında 15 yaştan fazla fark olmaması, failin suçu işlediğinde başkasıyla evli olmaması ve mağdur çocuğun şikayet etmemesi” durumlarında cezanın ertelenmesinin önü açılıyor. Ayrıca, evlilik gerçekleşirse, istismarcıların cezasının düşmesinin yanı sıra, bu ağır suça yardım ve yataklık edenlerin davaları da düşüyor.
2019 yılına ait Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, geçen yıl Türkiye'de “cinsel dokunulmazlığa karşı suç” kapsamında 49 bin 57 dava açıldı. Bunların 22 bin 689'u çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarıydı. İstatistikler, 2012-2019 arasında Ceza Mahkemeleri'nde çocukların cinsel istismarına dair suç ve karar sayılarını da veriyor. Ancak bu rakamların büyük bir aldatmaca olduğu kamuoyu tarafından biliniyor. Zira rakamlara göre, 2012'de çocuğun cinsel istismarı davalarındaki suç sayısı 17 bin 589'du. 2019'da bu sayı 22 bin 689'a çıktı. Oysa daha geçtiğimiz yıl TBMM'de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) tarafından yayınlanan araştırmaya göre, yalnızca 2003 ve 2019 arasında kadın ve çocuğa yönelik şiddet ve istismar %470 civarında artmıştır. Bu tabloya pandemi sürecinde yaşananlar eklenmiş değil.
Kapitalist sistem milyonlarca çocuğun yaşamını kabusa çeviriyor ve onlara karanlık bir gelecek dayatıyor. Bu gelecek, Ensar Vakfı’nda cinsel istismarı, Aladağ'daki tarikat yurtlarında katledilmeyi, azgın ve dizginsiz bir çocuk işçiliği sömürüsünü, istismarcıları yargı eliyle koruyup kollamayı temsil ediyor. Kapitalizmde çocuklar sömürüye, istismara, katliamlara ve hak gasplarına maruz kalmaktadır. Çocuklarımızın “neşe içinde türkü söyleyebileceği”, daha iyi yaşayabileceği bir dünya için mücadeleyi yükseltelim.