İşçi Emekçi Kadın Komisyonları olarak gözaltında ve hapishanelerde yaşanan çıplak arama işkencesiyle ilgili Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Av. Ayşegül Çağatay ile konuştuk.
- Son dönemde kitle örgütleri ve sol muhalif kesimler tarafından sıkça dillendirilen, gözaltında ya da hapishanelerde özellikle kadınlara yönelik uygulanan çıplak arama dayatması hakkında bilgi verir misiniz?
Evet, son dönemde çok gündeme geldi. Çıplak arama mevzusu nedir, nasıl yapılır, kimlere yapılır, yapılıyor mu gerçekten? Yöneticiler bu konuda ısrarla bir inkâr politikasına giriştiler. Sonrasında, insanların ısrarlı tepkisi ve teşhiri sayesinde bazı şeyleri nispeten kabul etmek zorunda kaldılar. Hem gözaltında hem de hapishanede insanlara çıplak arama yapılıyor. Hatta bu çok yaygın bir şekilde yapılıyor. Neden yapılıyor? Bu bir nevi bir işkence ve işkence de insanın kişiliğini ezmek için yapılır. İnsanın onurunu ayaklar altına almak için yapılır. Ha, yapan kişi aslında kendi onurunu ayaklar altına almış olur, o ayrı ama temel olarak insanın kişiliğini, karakterini ve bedenini ezmek içindir ve kişiyi daha itaatkâr haline getirmek, söyleneni yaptırmak için yapılan bir işkencedir.
Hem emniyette hem de hapishanelerde yapılan çıplak arama uygulamaları genel olarak inkâr ediliyor. Bir insanın vücudunda arama gerçekleştirmek onun en kişisel ve mahrem alanlarına dokunmak demektir ve bunu öyle basit bir şekilde yapamazsınız. “Ben bunu böyle uygun gördüm, çok tehlikeli birine benziyordu, terörist olabilirdi” gibi ifadeleri hiç kimse için kullanamazsınız. Anayasada şöyle bir ifade yer alıyor: “Temel hak ve özgürlükler ancak yasalarla sınırlandırılabilir.” Yasalarda da insanların çıplak aranabileceğine dair bir uygulama yok. 5275 Sayılı Ceza Ve Tevkif Evleri Kanunu’na baktığımızda burada bir aramadan bahsediliyor ama çıplak arama diye bir uygulama yok. Ama daha aşağıdaki yönetmeliklerde bu uygulamanın olduğunu görüyoruz. Peki, yasada olmayan bir şey tüzük ve yönetmeliklerde olabilir mi? Olamaz. Ve bu aslında yasaya ve anayasaya aykırılık teşkil eder. En basitinden insanın onuruna aykırılık teşkil eder. Kaldı ki yasada olsa dahi böyle bir uygulamanın meşruluğundan söz edemeyiz.
Bu meseleye ilişkin çeşitli başvurular yapıyoruz. Bize bir hapishaneden başka bir hapishaneye yapılan sürgün-sevklerde, dışarıdan ilk kez tutuklanmalarda, hapishaneye giriş esnasında, gardiyanlar tarafından tamamen üstleri çıkarılarak ve bazı yerlerde ‘otur-kalk’ dediğimiz çok daha onur kırıcı, insanı aşağılayan uygulamaların yapıldığını duyuyoruz. Mesela müvekkillerimizden aldığımız bilgilere göre kadınlara Gebze Hapishanesi’nde hem otur-kalk hem de çıplak arama yapılıyor. Düzce Hapishanesi’nde 2017 sürecinde tutsaklara çıplak arama yapıldığını biliyoruz. Silivri, Tekirdağ hapishanelerinde kadınlara ve erkeklere onursuz arama yapıldığını biliyoruz. Yine KHK ile ihraç edilen ve işini geri istediği için tutuklanan mimar Alev Şahin’in de gözaltında şiddet ve zorla çıplak aramaya maruz kaldığını biliyoruz.
İnsanlar bu konuda başvuruda bulunduklarında “yönetmelikte ve tüzükte bu yer alıyor” gibi yanıtlar alınıyor. Ancak bu tüzük ve yönetmelikler yasal değildir. Bu işin bir yönü. Öyle bile olsa onların içinde “gerekli görülen hal” gibi kavramlar geçiyor. Ancak bizim gördüğümüz şu ki; gerekli görülen hal tespiti yapılmıyor. Hangi suç türünden olduğunuzun bir önemi olmaksızın çok yaygın bir şekilde yapılıyor bu uygulama. Ancak siyasi tutsakların bu meseleye direneceklerini bildikleri için bunu bir “hoş geldin dayağı” uygulamasına çeviriyorlar. Yani tutsak çıplak aramaya direniyor ve bu sefer ‘aramada zorluk çıkardığı’ gerekçesi ile kendisine şiddet uygulanıyor.
Benim bizzat konuştuğum adli tutuklular arasındaki bekâr kadınlar bu işkenceden çok fazla etkilenmişlerdi. Bu onlarda bir travmaya yol açmıştı. Hapishanelerde gelen ziyaretçilerin aranmaları da bu şekilde yapılabiliyor. Hâlbuki kapalı görüş yapılacak. Çocuğunu görmek istediği için bu aramaya susmak zorunda kalanlar var. Susmayıp karşı çıkanlara da görüş yasağı veriliyor. Bu aslında bir düşman hukuku örneği. Siz bu sisteme göre suçlu olarak kabul edildiğiniz için sizin aileniz de sizinle beraber bu eziyeti çekmek zorundaymış gibi bir algı ve bir davranış silsilesi uygulanıyor.
- Peki, çıplak arama işkencesi şikâyet konusu olduğunda hukuki süreç ne şekilde işliyor, bu işkenceye maruz kalanların yapabilecekleri nelerdir?
Bu konuda en temel olarak suç duyuruları yapılmalı. Çıplak arama sonuçta arama odalarında yapıldığı için kanıtlanabilen bir şey değil. Ki bunu “insanı rencide etmemek için” kameralardan uzak yerlerde yapıyorlar. Böyle olması iç tüzükte de belirtiliyor. Bu aramaya karşı çıkan insanların aleyhine tutanaklar tutuluyor “aramaya direndi” diye…
Ama nasıl bir arama? Bu insanlar onursuz bir aramaya direniyor, kabul etmiyorlar. Kendilerini, vücutlarını korumaya çalışıyorlar. Bazı müvekkillerimizin de bu durumu kanıtlayabilmek için arama esnasında kameraların görebildiği alanlara doğru koşmaya çalıştıkları oluyor. Hiç kanıt olmayabilir ama yine de yer, saat ve detay belirtilerek suç duyurularının yapılması önemlidir. Bu suç duyurularının cevapları ise genelde olumsuz oluyor. Ama bu bizim suç duyurularını yapmayacağımız anlamına gelmiyor. Israrla ve kararlılıkla yapmak gerekiyor. Bunların dışında hapishane idaresine, ceza tevkif evlerine ve Adalet Bakanlığı’na da başvuruda bulunulabilir. En azından bu veriler kayıt altın alınmış olur. Yasal başvuruların yanında daha çok duyulması için, kamuoyuna duyurmak için DKÖ’lerine, ilgili derneklere ulaşılabilir. Basına başvurulabilir ve milletvekillerine bildirilebilir. Daha önce bir suç duyurumuzda olumsuz yanıt geldiği halde infaz hâkimliğinden tutsakların lehine bir karar alınmıştı. “Aramaya direndi” diye verilen ceza kaldırılmıştı. Bu gibi örnekler de yaşanabiliyor. İnsanlık onuruna, sindirme ve susturma, kişiliksizleştirme politikalarını her alanda teşhir etmek, duyurmak, mücadele etmek gerekir. Hukuki boyutu da bunun bir parçasıdır.