Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun bir süredir hazırlıklarını yürüttüğü “Ücretli köleliğe, çifte sömürüye, baskıya karşı; özgürlüğümüz ve geleceğimiz için sınıfa karşı sınıf!” şiarlı panel-forum, bugün İstanbul Şişli’deki Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde gerçekleştirildi.
Salona “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” ve “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!” şiarlı pankartlar asılırken, katılımcılar panelin başlamasından önce salondaki yerlerini almaya başladı. Bu sırada salonda işçi sınıfının devrimci mücadelesini konu alan ezgilerle müzik yayını yapıldı, ekrana işçi eylemlerinden ve direnişlerden görüntüler yansıtıldı.
Katılımcıların selamlanması ve programa ilişkin bilgi verilmesiyle başlayan panelde öncelikle işçi sınıfı mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşunda bulunuldu.
‘İşçi sınıfının tutumu’
“Kriz, savaş, seçimler... İşçi sınıfının tutumu” başlıklı ilk sunum, panelin ana şiarı olan ‘Sınıfa karşı sınıf!’ şiarının anlamı üzerine vurgularla başladı. Ardından emperyalist-kapitalist sistemin dünya genelinde yaşadığı kriz üzerinde duruldu. Bu krizin sonuçlarından birinin savaş ve saldırganlık olduğu hatırlatıldı. Bununla beraber, birçok ülkede emperyalist-kapitalist düzenin yarattığı yıkıma karşı kitle mücadelelerinin hayata geçtiği belirtildi. Emperyalist-kapitalizmin tüm bunlar üzerinden polis devletine geçişi hızlandırdığı belirtilen sunumda, Ortadoğu ve Latin Amerika’daki emperyalist müdahaleler üzerinde duruldu.
Venezuela’da yaşanan gelişmelere değinilen sunumda, bu örneğin, tüm kurumlarıyla burjuva düzenin tasfiye edilmeden emekçilerin gerçek kurtuluşunun olamayacağını gösterdiği vurgulandı. Son yıllarda çeşitli Avrupa ülkelerinde öne çıkan sol hareketlerin bu açıdan yanılsama yarattığı belirtildi.
Sunumda, Türkiye’deki krizin ekonomik ve siyasi yönleri olduğu belirtildi. Sermaye düzeninin yaşadığı rejim krizine vurgu yapıldı. Bir ‘iktidar gücü’ olan AKP’nin emperyalizme bağımlılığı ve açmazları ele alındı.
Dinci-faşist ittifakı tek başına bir hükümet olarak görmemek gerektiği, devletin bütün mekanizmalarını kontrol altına almış bir iktidar gücü olarak görmek gerektiği belirtildi. Bununla birlikte, bu gerici odağa karşı mücadelenin sermaye ve emperyalizme karşı mücadeleyle birlikte ele alınması gerektiğinin altı çizildi. AKP’nin bugün burjuvazinin temel temsilcisi ve demir yumruğu rolü oynadığı belirtilen sunumda, yandaşlarını beslese de, büyük burjuvazinin bütün isteklerini karşıladığı söylendi. AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın grev yasakları üzerinden burjuvaziye güven vermeye yönelik sözleri hatırlatıldı.
İşçi sınıfı ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının her geçen gün daha da ağırlaştığı belirtilen sunumda, buna karşı ortaya konan her türden tepki ve direncin baskı ve zorbalıkla bastırılmaya çalışıldığı, bunu tamamlayan bir şekilde polis devleti uygulamalarının belirgin biçimde hayata geçirildiği ifade edildi, OHAL vb. uygulamalar hatırlatıldı.
Gericiliğin arttığı, burjuva medyanın dahi tekleştiği, baskı ve sömürünün dozunun arttırıldığı, toplumun üzerinde korku atmosferi yaratıldığı bir dönemde seçim atmosferine girildiği belirtilen sunumda, 7 Haziran seçimleri sonrasında yaşananlar hatırlatıldı. Sandıkta ne başarı elde edilirse edilsin, bu kazanımlar sokaktaki mücadeleyle güvenceye alınmadığı koşulda dinci-gerici iktidarın bu başarıları bir çırpıda ezebileceği belirtildi. Gelinen yerde tek adam diktasıyla sorunu kalmayan düzen muhalefetinin yalnızca AKP’nin oylarını düşürme sınırlarında bir bakışı olduğu dile getirildi. Liberal sol güçlerin düzen muhalefetiyle ilişkisi hatırlatıldı.
Tüm bunlara karşın temel sorunun AKP’yi geriletmek ve düzeni yeniden dizayn etmek mi yoksa tüm kurumlarıyla burjuva düzenin yıkılması için mücadele etmek mi olduğu vurgulanan sunumda, “seçimler için bildirgelerle” değil, devrimci bildirgelerle seçim dönemine müdahale etmek gerektiği belirtildi. Seçim dönemini krizin sonuçları üzerinden ele almak ve ‘Sınıfa karşı sınıf!’ bakışıyla bu sürece yaklaşmak gerektiğinin altı çizilen sunum, ‘Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!’ şiarının önemi vurgulanarak sonlandırıldı.
‘İşçi sınıfının örgütlenmesi ve taban örgütlülükleri’
İkinci sunum, yaşanan tüm siyasal sorunlara karşı gerçek ve kalıcı çözümün işçi sınıfının örgütlenmesi ve mücadele etmesi olduğunun vurgulanmasıyla başladı. Kapitalist düzenin sonucu olan servet-sefalet kutuplaşması ve işçi sınıfının üretiminin burjuvazi tarafından gasp edilmesinin hatırlatılmasının ardından, işçilerin örgütlenmesinin önemi ele alındı.
Sunumda özel olarak taban örgütlenmeleri üzerine duruldu. Taban örgütlenmelerinin sınıfın ortak kararlar üzerinden mücadele yürütmesini sağlayacağı belirtilen sunumda, bugüne kadar tarihe geçen tüm işçi eylem ve direnişlerinin gerisinde böylesi bir örgütlenme olduğu vurgulandı.
Taban örgütlenmesinin fabrikalarda gündeme geldiği ve sınıf hareketinin o anki ihtiyacına göre şekiller aldığı belirtilerek, TİS komitesi, grev komitesi, işgal komitesi gibi örnekler hatırlatıldı. Bunlarla birlikte, taban örgütlenmeleri üzerine bazı ilkeler hatırlatıldı. ‘Sınıfa karşı sınıf’ bakışının olması, ‘Söz-yetki karar hakkı’nın işçilerde olması, ‘yasaları değil meşru yöntemleri esas alması’ gerektiği, ‘patronların verebileceklerini değil, sınıfın ihtiyaç ve taleplerini esas alması’ gerektiği vurgulandı.
Ardından, taban örgütlenmelerine katılımın biçimi ele alındı. Buralarda bir mücadele hattı çıkarılması gerektiği ve taban örgütlenmelerinin yalnızca dar sorunlara hapsolmaması, sınıfının genel sorunlarına karşı mücadeleyi de önüne alması gerektiği belirtildi. Komite işleyişinin düzenli olması ve herkeste bir açıklık sağlaması gerektiği vurgulanan sunumda, böylesi örgütlenmelerinin belli gizlilik kurallarına da uyması gerektiğinin altı çizildi.
Sunumda, taban örgütlenmelerinin sendikalara alternatif olmadığı, aksine sendikal örgütlülüğün de güvenceye alınmasını sağlayacağı ifade edildi.
Öte yandan, stratejik fabrikalarda çalışan öncü işçilere özel bir görev düştüğü belirtilen sunumda, taban örgütlenmelerinin siyasal atmosferin değiştiği dönemlerde işçi sınıfının sermayeden iktidarı alacağı araçlara dönüşebileceği belirtildi. Tarihteki Sovyetler ve konseyler hatırlatıldı. Sunum “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” sözleriyle sonlandırıldı.
‘8 Mart ve kadın işçilerin mücadelesi’
Üçüncü olarak, işçi ve emekçi kadınların örgütlenmesi üzerine sunum yapıldı. Kriz dönemi ve kadın işçilere yönelik saldırıların hatırlatılmasıyla başlayan sunumda, kadınlar üzerindeki baskı ve gericiliğe, taciz ve tecavüz saldırılarına değinildi. Sunumda özel olarak kadın işçilerin örgütlenmesi sorunun ele alınacağı belirtilmesinin ardından, kadın işçilerin yaşadığı düşük ücret, işsizlik, sigortasız çalıştırma, uzun çalışma saatleri, iş güvencesinin olmayışı, işçi sağlığı ve güvenliğinin yetersiz oluşu, kıdem tazminatı gibi sorunlar ele alındı. Bunlara ilişkin veriler paylaşıldı. İstatistiki veriler üzerinden, çalışma koşulları ve örgütlenme konularında kadın işçilerle erkek işçiler arasındaki oransal farklar aktarıldı. Kadın işçilerin yaşadığı sömürünün tablosu ortaya kondu.
Buna karşı yürütülecek mücadelede ilk olarak kadın sorunun temelinin kavraması gerektiği belirtilen sunumda, buna ilişkin tarihsel değinmelerde bulunuldu. Bu tarihin, kadınların yaşadığı sorunun kaynağının mülkiyet sorunu ve bugünkü haliyle kapitalizm olduğu vurgulandı. Kadın sorununu en ağır haliyle yaşayanların kadın işçi ve emekçiler olduğu belirtilerek, kadın işçilerin mücadeleye katılmasının kadın sorununun çözümü konusunda belirleyici olduğu vurgulandı. Kadın işçilerin sınıf mücadelesinde yerini almasının, tüm işçi sınıfının kurtuluşu için gerekli olduğunun altı çizildi.
Kadın işçilerin ‘kadın olmaktan kaynaklı’ yaşadıkları özel sorunlar olduğu belirten sunumda, temel engellerden birinin ataerkil kültür olduğu belirtildi. Bunun aşılması için mücadele etmek gerektiği, en iyi yolun ise kadın işçilerin taban örgütlenmelerinde yer almalarını sağlayabilmek olduğu dile getirildi. Erkek ve kadın işçilerin konuyla ilgili eğitim çalışmalarına katılmaları gerektiği ifade edildi. Kadın işçilerin örgütlenmesiyle ilgili olarak ‘kadın işçi komisyonları’ ve benzeri örgütler kurulabileceği belirtilen sunumda, Greif İşgali’nde kurulan ‘kadın işçi komisyonu’ deneyimi aktarıldı. Sunumda, kadın işçilerin kadın olmaktan kaynaklı talepleri sıralanarak, kadın-erkek tüm işçilerin bu talepleri sahiplenmesi ve bunların hayata geçirilmesi için kararlı bir mücadele yürütmesi gerektiği belirtildi.
Son olarak, 8 Mart’ın tarihsel anlamı ve sınıfsal özüne vurgu yapıldı. Kadın işçilerin erkek sınıf kardeşleriyle birlikte 8 Mart’ta alanda olması gerektiği belirtildi.
Panel, sunumlara ilişkin soru-cevap bölümüyle devam etti. Katılımcıların sunumlara ilişkin sorularının panelistler tarafından yanıtlanmasının ardından panele ara verildi.
“Greif direnişi taban örgütlülüğünün ürünü”
İkinci bölümde ilk olarak, Greif Direnişi deneyimi aktarıldı. Greif’in direniş komitesinden Orhan Purhan, Greif’e örgütlenme hedefiyle girdiklerinde önlerinde iki yol olduğunu, bunlardan birinin devrimci sınıf hareketi perspektifiyle taban örgütlülüğü kurmak, diğerinin de salt bir sendikal örgütlenme çalışması yürütmek olduğunu dile getirdi. Eğer ikincisini seçselerdi neler olacağını anlatan Purhan, bu yolu izlemiş olsalardı kaderlerinin sendika bürokratlarının eline bırakılacağını söyledi. Fabrikadaki işçilerin de yaşadıkları tüm sorunların çözümünü sendikaya havale edeceklerini belirterek, oysa taban örgütlülüğü sayesinde böyle bir direniş sergileyebildiklerini vurguladı. Taban örgütlenmesi sayesinde fiili-meşru bir mücadelenin hayata geçirilebildiğini dile getirdi. Ardından Greif’te taban örgütlülüğünün kurulma sürecini aktardı.
Metal İşçileri Birliği’nden bir katılımcı da Metal Fırtına deneyimini paylaştı. Metal işçilerinin bu büyük eyleminin arka planına değinen konuşmacı, bu süreçte hayata geçirilen Fabrikalar Arası Kurul deneyimini anlattı.
İşçiler mücadele deneyimlerini anlattı
YFA Momentum’da işten atılan işçiler adına kürsüye çıkan bir işçi, fabrikada yaşadıkları süreci aktardı. Düşük ücretlerden dolayı zam talep ettiklerini, patronun kabul etmemesi üzerine bahçede toplanarak tepki gösterdiklerini, konunun patronla görüşüleceği sözü üzerine tekrar üretime başladıklarını belirten işçi, bunun karşısında işten atma saldırısıyla karşılaştıklarını dile getirdi.
Ardından, Avcılar Belediyesi’nde çalışan bir işçi söz aldı. Belediyedeki çalışma koşullarını ve buna karşı mücadele deneyimini aktaran işçi, CHP’li belediyede haklarını aradıklarında işten atma saldırısına maruz kaldıklarını söyledi. İşten atma saldırısına karşı yürütülen mücadelenin işçilerde yarattığı dönüşümü kendi süreci üzerinden paylaştı.
Yaklaşık 20 yıldır tekstil iş kolunda çalışan bir kadın işçi, kreş sorununa dikkat çeken bir konuşma yaptı. Kadın işçilerin mücadele zorunluluğuna değindi ve 8 Mart’a çağrı yaptı.
Bir inşaat işçisi, İstanbul’a gelmeden önce tekstil iş kolunda yaşadığı sendikalaşma girişimi deneyimini ve karşılaştıkları zorlukları aktardı.
Bir matbaa işçisi, yaklaşık bir senedir fabrikada yaşadıklarını aktardı. Düşük ücretlere karşı eylemlerle tepki gösterdiklerini, 9. ayda düşük zamlar aldıklarını, bu süreçte sendikaya üye olduklarını ve işten atma saldırısıyla karşılaştıklarını belirtti. Ardından başlayan dava sürecine ilişkin bilgi verdi.
Söz alan bir katılımcı şiir okudu. Ardından kürsüye çıkan bir işçi, hata yapa yapa doğruları öğreneceklerini, bununla birlikte bedel ödemeyi göze alarak mücadeleden vazgeçmeyeceklerini belirtti. 1 Mayıs öncesinde İstanbul merkezli bir işçi kurultayı örgütlenmesi önerisinde bulundu.
Forum bölümünde son olarak direnişçiler sahneye çıktı. Zeytinburnu direnişçisi Kenan Güngördü, KHK’lara karşı direnen kamu emekçilerinden Yurdagül Şahin, Flormar direnişçisi ve Feniş direnişçisi sahnede yerini aldı. Direnişçiler, yaşadıkları süreçleri aktaran konuşmalar yaptılar.
Konuşmaların ardından panel-forum sona erdi.
Kızıl Bayrak / İstanbul