12 Aralık’ta İzmir’de “İnsanca ve Onurlu bir Yaşam için İşçi Emekçi Buluşması” başlığı altında bir eylem gerçekleşecek. Bir süredir çalışmaları devam eden eylemle ilgili olarak örgütleyici kurumlardan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) İzmir temsilcisi ile konuştuk.
- Bize eylemin örgütlenme sürecinden bahsedebilir misiniz? Eylem hangi ihtiyacın ve nasıl bir sürecin ürünü olarak gündeme geldi?
12 Aralık buluşmasını örgütleyecek olan güçler arasında bir dönemdir diyalog ve iş birliği zemini olduğunu zaten biliyorsunuz. Son 1 Mayıs’tan bu yana bu zemin çok sistematik olmasa da korunuyordu. Son aylarda ise derinleşen ekonomik kriz koşullarında yaklaşan asgari ücret dönemi bir tartışma konusuydu. İstanbul’da başlayan miting çalışmasının motive ediciliği ile birlikte sürece başka güçlerin de katılımıyla görüşme ve toplantılar gerçekleşmeye başladı.
Daha geniş bir bileşeni yan yana getirmeye dönük çabaların ardından ilk toplantı, aralarında bazı sendika şubelerinin de olduğu 18 kurumun katılımıyla gerçekleşti. Bu toplantıda güçlü bir ön çalışmanın ardından asgari ücret merkezli, ama işçi sınıfı ve emekçilerin diğer yaşamsal sorunlarını da eksen alan bir sürecin örgütlenmesi fikri ön plana çıktı. Fakat fikir somut bir karara dönmedi. Bunda İzmir’de var olan Emek ve Demokrasi Güçleri ile eylemi ortaklaştırmak yönünde bazı güçlerin ısrarlı önerileri temel faktör oldu. Gerek Emek ve Demokrasi Güçleri yürütmesiyle, gerekse diğer bazı kurumlarla yapılan yeni görüşmelere rağmen ikinci toplantı (İzmir 1 Mayıs İnisiyatifi bileşenlerinin, HDK Emek Meclisinin de katılımıyla kendi arasında yaptığı ilk toplantı da sayılırsa 3. toplantı oluyor bu) ilkinden daha az kurumun katılımıyla gerçekleşti. Bu toplantıda da, sürecin başından itibaren içinde yer alan HDK Emek Meclisi başta olmak üzere, bazı yapıların yaptığı, ayrıntısına bile girmeyi anlamsız bulduğumuz tartışmalarının da etkisiyle, bir kez daha somut bir çalışma planı ortaya konamamış oldu. Toplantıya KESK Şubeler Platformu ve bazı sendikalar da katılmıştı.
İlk çağrıyı yapan bileşenler olarak yeniden bir araya geldiğimizde, 12 Aralık'ta Bornova Meydanı’nda bir eylem gerçekleştirmeye ve öncesinde ortak bir ön hazırlık süreci örgütlemeye karar verdik. Yayınlanan deklarasyon ve onu izleyen çağrı basın açıklamasıyla süreç başlamış oldu.
Hangi ihtiyacın ürünü olduğu sorusuna gelince, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının iyice ağırlaştığı, buna karşı öfke ve tepkinin kendini dışa vuracağı kanalların henüz gereğince oluşmadığı bir süreçten geçiyoruz. Özelikle hayat pahalılığı, zamlar, düşük ücretler, işten atmalar, demokratik hak ve özgürlüklerin gaspı vb. gibi can alıcı sorunlar üzerinden en geniş kesimlerin harekete geçirilmeye çalışılması, öfke ve tepkinin eylemli biçimlere kavuşturulması günün temel görevini oluşturuyor. Biz kendi adımıza bu ve benzeri eylemleri, bunlara dayalı iş birliklerini, öncelikle bu görevin yerine getirilmesi çabasının bir parçası olarak ele alıyoruz. Böylesi bir dönemde işçi sınıfı ve emekçileri tepkilerini sokakta ifade etmeye yönlendiren irili ufaklı her türlü çabanın değerli olduğuna inanıyoruz. 12 Aralık buluşması bu yönlü çaba ve girişimlerden biri.
- Süregiden hazırlık çalışmaları hakkında neler söyleyebilirsiniz ve eylem gününe dair nasıl bir program var?
Başta sanayi bölgeleri, emekçi semtler, merkezi noktalar olmak üzere şehrin bir ucundan ötekine mücadele çağrımızı taşımayı planladık. Şu ana kadar çalışmalar belli bir düzeyde devam ediyor. Son hafta içinde özelikle sanayi bölgelerine yoğunlaşmak hedefleniyor.
Eylem günü programı ile ilgili olarak bir ön çerçeve oluşturuldu. Ama henüz bütün ayrıntılar kesinleşmedi. Adından anlaşılacağı üzere sınıfın değişik bölüklerini temsilen işçilerin talep ve istemlerini kürsüden dillendirecekleri bir eylem olacağını söyleyebilirim.
- Yakın zaman içinde özelikle döviz kurunda yaşanan dalgalanmaların tetiklemesi ile birçok ilde farklı biçim ve düzeylerde de olsa sokak gösterilerine tanık olduk. İzmir’deki eylemler belli bir yaygınlık da gösterdi. Öncesinde de DİSK’in eylemleri vardı. Geçtiğimiz günlerde sağlıkçıların Gündoğdu mitingi oldu. 6 Aralık’ta da gene sağlıkçılar iş bıraktılar. 12 Aralık’ta ise İşçi-Emekçi Buluşması gerçekleştirilecek. Tüm bunlar üzerinden bakıldığında İzmir işçi hareketinde bir ivmelenmeden söz edebilir miyiz?
İsçi sınıfı ve emekçilerin değişik kesimlerinin kendi talepleri ile sokağa çıkması, siyasal güçler arasında sınıf merkezli iş ve eylem birliği zeminlerinin oluşmaya başlaması vb. gelişmeler kuşkusuz bir ilerlemedir. Bu doğrultuda bizimki de dahil olmak üzere gerçekleşmiş ya da gerçekleşecek olan eylem ve etkinliklerin her birinin bir anlamı var.
Ancak ortadaki öfke ve tepkinin düzeyi düşünüldüğünde, söz konusu eylemlerin bu öfke ve tepki ile gereğince ilişkilenme gücünden henüz mahrum olduğu gerçeğini de gözden kaçırmamak gerekir. Zira iş birliklerini ya da eylem ve etkinlikleri anlamlı kılacak şey bu öfke ve tepkiyi büyütme, ilerletme ve somut bir mücadeleye dönüştürme konusunda sağlayacağı imkanlar olacaktır. Ayrıca sınıfın birleşik eylemini ortaya çıkaracak nesnel koşulların hızla olgunlaştığı bir dönemde parçalı eylemlerden çok sınıfın birleşik mücadele dinamiklerini sahneye çıkaracak süreçler daha büyük bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.
Tüm bu açılardan bakıldığında mevcut koşullar içinde işçi hareketinin önemli gelişme dinamikleri taşıdığını, bu dinamiklerin ancak fabrikalara, sanayi bölgelerine, emekçilerin yaşam alanlarına daha güçlü müdahale edilerek bir mücadeleye dönüşebileceğini ya da ortaya çıkan kendiliğinden tepkilerin ancak böylelikle birleşik bir sınıf hareketi yaratmanın manivelaları haline getirilebileceğini unutmamak önemli. Bu da sendikal bürokrasiden, her türden düzen siyasetinden bağımsız bir hat gerektirir. Bu durum büyük küçük hiçbir çaba ve etkinliği küçümsemeden biz sınıf devrimcileri açısından çok ayrı bir misyonla davranma yükümlülüğü demektir.
- Siz de yukarıda bahsettiniz, 24 Ekim’de İstanbul’da bir İşçi-Emekçi Mitingi gerçekleşti. Mitingin buradaki etkileri ve tüm bu tartışmalardaki yeri üzerine ne söyleyebilirsiniz?
Öncelikle 24 Ekim mitinginin başarısından dolayı başta direnişçi işçiler ve oradaki yoldaşlarımız olmak üzere tüm örgütleyicilerini kutluyoruz. Kötü hava koşullarına rağmen önemli sayıda işçinin alana çıkması mevcut koşullarda düşünüldüğünde önemliydi. Burada da başlangıçta ileri kesimler açısından olumlu bir etki yaptı. Ama 24 Ekim mitinginin esas önemi kanımca buradan gelmiyor. Gazetemize yansıyan değerlendirmelerin de altını çizdiği gibi burada esas önemli olan bizzat direnişçilerin ortaklaştırdığı bir zemin üzerinden sınıfın ileri kesimlerinin ve siyasal öznelerin sendikal bürokrasi ve reformizmden bağımsız olarak böyle bir süreci örgütlemeleri oldu. Böylece henüz sınıfın temel bölüklerine dayanma gücünden mahrum olsa da bu eylem nezdinde sınıf hareketinin en dinamik kesimleri kendi talep ve istemlerini ifade etme imkanına kavuştular.
Bu imkanın büyütülüp geliştirilmesi, bu tür girişimlerin İstanbul dışındaki alanlara da yayılması önemli. İzmir’deki girişimi de buna dönük bir hazırlık, ön eylem olarak ele almak mümkün. Ancak hem burada alınması gereken çok yol var hem de direnişçilerin birleştirici ve ön açıcı imkanlarından yoksunluk koşullarında bunun kendinden menkul bir sol iş birliği olarak anlaşılması riski var. Bu çerçeveden bakıldığında 24 Ekim eylemi taşıdığı belli zayıflıklara rağmen yalnız izlenmesi gereken yolu göstermesi açısından değil, bu yolun nasıl kat edilmesi gerektiği açısından somut ve yol gösterici bir eylem oldu diyebiliriz.
- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Yoğun ekonomik, sosyal ve siyasal saldırılar altında bulunan tüm işçi ve emekçileri 12 Aralık’ta gerçekleşecek olan eyleme katılmaya, bundan sonra da devam edecek olan çalışmalara destek vermeye çağırıyoruz.
Kızıl Bayrak / İzmir