AKP’li Melih Bulu’nun Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasına öğrenciler, “Kayyım rektör istemiyoruz”, “Melih Bulu rektörümüz değildir”, “Üniversiteler bizimle özgürleşecek” şiarını yükselterek direnişle karşılık verdi. Öğrencilerin kitlesel direnişi yayılarak devam ediyor. Her türlü hak arama eylemleri karşısında korkuya kapılan ve bunlara büyük bir düşmanlıkla saldıran faşist rejim, öğrenci eylemi karşısında da çok yönlü bir saldırıya geçti.
Öğrencilerin haklı ve meşru direnişi anında dinci-faşist rejimin karalama, iftira ve terörüne hedef oldu. Operasyon ve gözaltı terörünü, çıplak arama işkencesi tamamladı. İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce, ev baskınlarıyla kapıları kırılarak gözaltına alınan öğrencilere yönelik sergilenen polis terörünü, “Şanlı Türk Polisi kimi gözaltına alacağını iyi bilir” pişkinliğiyle meşrulaştırmak istedi. Faşist rejimin sözcüleri ve tetikçi medya, öğrencilerin direnişini “provokasyon ve komplo” olarak hedef gösterdi.
Direnişi ağzında salyalar akarak tehdit edip hedef gösterenlerden biri de faşist partinin şefi Devlet Bahçeli oldu. Her türlü kirli işlerle, mafya ve kanla özdeşleşmiş, bunu kimlik edinmiş, her türlü insani değere, emeğe, demokratik, ilerici ve devrimci harekete karşı düşmanlık beslemiş ülkücü-faşist hareketin reisi faşist D. Bahçeli, üniversite öğrencilerine kin kustu. Direnişin meşruluğu karşısında korkuya kapılan faşist partinin şefi, “Kanuna uygun bir atamaya terör yöntemleriyle karşı çıkmak, bu vesileyle Boğaziçi Üniversitesi’nden bir Gezi Parkı kalkışması çıkarmaya niyetlenmek başı ezilmesi gereken bir komplodur” ifadeleriyle öğrencileri tehdit etti. Her toplumsal harekette Gezi kabusuna kapılanlar gibi Bahçeli de faşist bir kudurganlıkla etrafa tehditler savurup “devletin vurucu gücünü” göreve çağırdı.
“Boğaziçi Üniversitesi’ne yasal yollardan rektör atanmış ve konu kapanmıştır” iddiasını savunan faşist şef, “Buna tahammül edemeyenlerin şanslarını fazla zorlamamaları, anarşist projelere kapılmamaları hassaten tavsiyemdir” diyerek kayyım rektöre karşı direnişe geçen öğrenciler ve akademisyenler başta olmak üzere onlara destek olanlara “gözdağı” verdi.
Tarihi boyunca bütün bir rolü, emperyalizme ve sermaye iktidarına hizmet sunup tetikçilik yapmak, onun adına cinayetler işlemek; haklarını arayan işçi ve emekçilerin, devrimcilerin, mazlum Kürt halkının, ezilen mezhep ve azınlıkların kanını akıtmak olan MHP, aynı zamanda uyuşturucunun, yolsuzluğun, mafyalaşmanın ve her türlü ahlaksızlığın da mimarlığını yapmaktadır. Bu faşist partinin şefi, emperyalistler karşısında bizzat kendilerinin yerlerde süründürdüğü “egemenlik ve hükümranlık haklarına” Boğaziçi öğrencilerinin meydan okuduğunu öne sürerek “Büyük Türk milleti, egemenliğine ve hükümranlık haklarına hayasızca meydan okuyan sefilleri tarihin çöp sepetine fırlatıp atacaktır” demagojisi yapabilmektedir. Emperyalistler karşısında hayasız bir kimliğin temsilcisi olan bu sefil, eninde sonunda tarihin çöplüğüne atılacağının korkusuyla konuşuyor.
“Geçmişte pek çok defa yaşandığı üzere, üniversitelerde çıkan olayların siyasal bir hüviyet kazanması, … ağır bedellere, öngörülemeyecek hadiselere neden olabilecektir. Muhataplarını ikaz ediyorum; 1980 öncesi yarım kalmış bir mücadeleyi bir vesileyle tamamlamaya hiç kimse tevessül etmemelidir.” diyerek “olayların siyasal bir hüviyet kazanması” kabusunu yaşadıklarını itiraf eden faşist şef, üniversitelerde geçmişte işledikleri katliamlar için çetelerini hazır tuttukları mesajını vermektedir.
Öğrenci gençliğin tümüyle haklı ve yerinde bir tutumla yükselttikleri “katil polis” şiarı da Bahçeli’yi çileden çıkarmış görünüyor. “Şeref”i işlediği suçlara ve efendilerine sunduğu hizmete dayanan Bahçeli’nin “Bunun yanı sıra kahraman Türk polisine katil demek şerefsiz bir iftiradır” diye ağzında köpüklerle uluması, sayısız kez kanıtlanmış, polisin katil olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Hiçbir meşruluğu bulunmayan kayyım rektörlere karşı yükselen direnişi, her defasında “gayrimeşru” göstermeye çabalayan Bahçeli, “Türkiye’nin boğazını sıkmak isteyenler terörizmin piyonları, öğrenci kılıklı bölücüler” diyerek direnişi karalayacağını sanıyor. Oysa Türkiye’nin boğazını sıkıp ona kölelik dayatanlar, emperyalistler ve Bahçeli türünden “yerli ve milli” uşaklarıdır. Kardeş halklara ve komşu ülkelere karşı emperyalizmin piyonluğunu yapanlar, çaresiz kaldıkları her durumda “terörist”, “bölücü” demagojileriyle meşru mücadele edenleri hedefe koymaktan vazgeçmemektedir. Fakat iktidarını kaybetme telaşı içerisindeki dinci-faşist rejimin ortağı Bahçeli’nin bu karalamaları ve tehditleri boşunadır. Faşist Bahçeli, hizmetçisi olduğu sermaye iktidarıyla birlikte, gelecek olan yeni ve daha ileri “Gezi”lerin kabusunu yaşamaya devam edecektir.