Ateşte semah dönmeye devam edecek, özgür ve eşit yarınlarda hep bir ağızdan türküler söyleyeceğiz!

Katliamlarla harcı karılan bu düzenin korkusu; Şeyh Bedrettin’in düşlediği, hep bir ağızdan türkü söyleyip, sulardan hep beraber ağı çektiğimiz, demiri oya gibi işleyip, toprağı hep beraber sürebildiğimiz, ballı incirleri hep beraber yiyebildiğimiz ve yarin yanağından gayrı her şeyde, her yerde hep beraber diyebildiğimiz bir dünyadır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 02 Temmuz 2018
  • 07:04

Bozuk çarklı, kanlı Osmanlı’ya kafa tutan Pir Sultan, Osmanlı’nın Hızır Paşaları tarafından asılır. Asılır ya sazı ellerde, sözü dillerdedir, Osmanlı topraklarını karış karış dolaşır, çağ atlar, bize ulaşır.

Çağ değişir, değişir ama Pir Sultan’ı ananlar modern hükümetler tarafından ateşe verilir, yakılır. Değil mi ki dünya toprakları çitleneli, insanların topraksızlaştırıldığı topraklarınsa insansızlaştırıldığı günden beri eşitsizlik düzen olmuştur. O zamandan beri gelenektir; egemenlerin hep egemen kalabilmek için kıyımlara, katliamlara, diri diri yakmalara başvurması. O zamandan beri bir gelenektir direnmek; insan öğüte öğüte dönen bozuk düzenlerin çarkına çomak sokmak...

Pir Sultan da sazıyla, sözüyle, ipte sallanan bedeniyle bu bozuk düzenin çarkına çomak sokanlardandır.

“Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır

Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir...”

***

Padişahların sefahat hakkını devralan bir avuç burjuvazi de, milyonların sefaleti üzerine kurdukları düzenlerini baskı, sömürü ve kan ile ayakta tutmaktadır. Bunun için toplumdaki farklılıkları tekleştirmeye, tekleştiremediklerini ötekileştirmeye ve ezilenleri birbirine düşmanlaştırmaya çalışmıştır hep. İşçi ve emekçilerin bir araya gelip kaynaştığı süreçlerden korkan ve sömürü düzeni açısından tehdit sayan burjuvazi, bunun önüne geçmek için birçok kez dinsel-mezhepsel ayrımları körüklemiş, bu temelde kanlı katliamların altına imza atmıştır.

25 yıl önce, 2 Temmuz 1993 yılında Sivas’ta gerçekleştirilen katliam, bunun en barbar örneklerinden biridir. Sivas katliamının gerisinde dönemin cumhurbaşkanı, başbakanı, valisi, belediye başkanı, emniyet müdürleri, basın-yayın organları, insan yakanları aklayan ve zaman aşımı kararı veren mahkemelerinden bu karara “Hayırlı olsun!” diyen günümüz cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a kadar bütün bir düzen yer almaktadır.

***

1993’te Sivas Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan Pir Sultan’ı anma etkinlikleri için pek çok aydın, sanatçı ve yazar Sivas’a gelir. Bu etkinliğe paralel olark devlet tarafından başka bir hazırlık yapılmaktadır. Etkinliğe katılanların konakladığı Madımak Oteli’nin önüne yol çalışması gerekçesiyle kamyonlar dolusu taşlar yığılır. Aynı günlerde yerel gazetede halkın dini duygularını istismar eden, katılımcılar üzerinden onları tahrik eden yazılar yayımlanır. Dönemin Sivas belediye başkanı, Refah Partili (RP) Temel Karamollaoğlu aynı tarihte bir “hicret koşusu” düzenler, bunun için çevre illerden gericiler okul ve vakıflara yerleştirilir.

Katliam günü ellerinde benzin bidonlarıyla, devletin yönlendirdiği gerici güruhlar harekete geçer, oteli ateşe verir, silah sıkanlar da vardır. Otel yanarken izleyen ve müdahale etmeyen kolluk kuvvetleri, Sivas’ın köylerinden ve şehir dışından yardım için yola çıkanlar olunca harekete geçer ve önlerini keser.

Televizyonlarda ise devlet yetkilileri pervasız açıklamalar yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Demirel, oteli ateşe veren gerici güruh için “Halkla polisi karşı karşıya getirmeyin!” demiştir. SHP lideri Erdal İnönü kolluk güçlerinin özverileriyle çalıştıklarından bahsederken, Başbakan Tansu Çiller ise oteli saran gericilere hiçbir şey olmadığı haberini sevinçle paylaşmıştır. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, insanların yakıldığı bu olayın bir futbol maçında bile çıkabileceğini dillendirerek katliamı önemsizleştirmeye çalışmış, Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu ise ateşler içinde yanan insanlar için “bir fatiha okuyalım” diyerek pişkinlikte sınır tanımamıştır.

Katliam için yapılan bu seferberlik, sonrasında da devam etmiştir. Açılan katliam davasında 124  sanık yargılanmaya başlar. Sanıklardan 33’üne verilen idam cezası, 2002’de idam cezası kaldırıldığından hapis cezasına çevrilir. 37 sanık dava sürecinde beraat ettirilir, diğerleri 15 yıla kadar varan hapis cezalarına çaptırılır; fakat davanın birinci sanığı Sivas Belediye Meclis Üyesi RP’li Cafer Erçakmak hiç “yakalanmaz”. 2012 yılında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla dava, zaman aşımına uğrar. Böylelikle firari sanıklar da ceza almadan kurtulurlar.

33 insanın devlet tarafından bilinçli bir şekilde diri diri yakıldığı Sivas Katliamı için düzenin mahkemelerinden elbette adalet beklemiyoruz. Sivas Katliamı bir insanlık davasıdır. İnsanlığın kurtuluş davasında ancak tam adalete kavuşacak ve hesabı sorulmuş olacaktır. 

***

Katliamlarla harcı karılan bu düzenin korkusu; Şeyh Bedrettin’in düşlediği, hep bir ağızdan türkü söyleyip, sulardan hep beraber ağı çektiğimiz, demiri oya gibi işleyip, toprağı hep beraber sürebildiğimiz, ballı incirleri hep beraber yiyebildiğimiz ve yarin yanağından gayrı her şeyde, her yerde hep beraber diyebildiğimiz bir dünyadır.

Bu düşe saldırmak onların, gerçek kılmak ise bizlerin görevidir.