Aşı, önleyici sağlık hizmetinin bir paçasıdır. Ama hem Türkiye hem de diğer kapitalist devletler önleyici sağlık hizmetinden fersah fersah uzakta. Çocuk yaşta yapılan birçok aşının artık yapılmaması sonucunda çocuk felci, kızamık gibi hastalıklar yeniden gün yüzüne çıkıyor. Bugün Covid-19 vesilesiyle ortada dönen aşı tartışmaları da esasen sağlık sistemlerini merkez alan bir tartışmadır.
Aşıyı tüm dünya dört gözle beklerken, Türkiye'den süren tartışmaların öne çıkan başlıkları şunlar oldu: “Aşı güvenilir mi”, “daha iyi olan aşıdan biz de olabilecek miyiz”, “gerçekten öncelik sıralamasına göre aşılama yapılabilecek mi”, “yeterli aşı sayısı yok, herkese yetecek bir aşı alımı yapılabilecek mi”. Aslında bu soruların cevaplarını aşıların satın alınması, yapılma süreçlerinden almaya başladık. Sorunun tamamen sınıfsal bir mahiyet taşıdığını da aşılama sürecinde kimlere öncelik verildiği üzerinden görmüş olduk. Aşı sırlamasında (sağlık alanı dışında) kalabalık olarak çalışılan fabrikalar vb. alanların tercih edilmemesi bunun somut örneği oldu. Dünya geneline baktığımızda ise güçlü ekonomileri olan ülkeler ile diğerleri arasında bu ayrışmayı görüyoruz. Covax (DSÖ ve aşı ile ilgili uluslararası kurumların girişimi ile oluşturulan kuruluş) “Zengin ülkeler, ihtiyaca göre aşının adil dağılımı hedefini boşa çıkarıyor.” şeklinde durumu açıklıyor.
Pandemiyle beraber kapitalizmin çıkmazları ve her şeyi ranta çeviren kirli yüzü daha açık görünür oldu. Aşı ile de karşımıza çıkan farklı bir şey değil. Bugün Covid-19 salgınını önlemekten ziyade aşı üzerinden bir kâr alanı yaratma yarışı sürüyor. Örneğin ABD, farklı aşı şirketlerinden ihtiyaç duyulan sayının neredeyse iki katı olan 1,1 milyar doz ön sipariş verdi. Avustralya, Japonya ve Kanada gibi ülkeler de daha fazla aşıyı garanti altına alacak sözleşmeler yaptı.
Aşı üzerinden yaşanan eşitsizliklere dair küresel araştırma kuruluşu olan Oxfam'ın sağlık politikaları yöneticisi Anna Marriott şunları söyledi: “Düşük gelirli ülkelerde, korkunç düzeyde bir tedarik problemimiz var. Virüs dünyada ne kadar uzun süre dolaşımda kalırsa mutasyon riski ve elimizdeki aşıların etkisiz olma ihtimali o kadar büyük olacak.” Bu duruma karşı Uluslararası Af Örgütü, Oxfam, Global Justice Now'ın dahil olduğu Halkın Aşı İttifakı, aşı stoklayan zengin ülkeleri uyardı.
Aşı, salgının biteceğine dair en temel umut kaynağı idi. Şimdi ise aşı ve aşılanmaya dair güvensizlik öne çıkmış durumda. Bu noktada asıl güvensizlik duyulması gereken yer kapitalist ülkelerin aşı ve sağlık politikaları olmalı. Salgının gidişatını ve sözde önlemleri belirleyen şey bugüne kadar büyük sermayedarların ekonomisini kurtarma politikası oldu. Aşı sürecinin organizasyonunda da bu farklı olmayacak. Aşı politikasını da aşıya ne kadar bütçe ayrılacağını da belirleyen paranın saltanatı olacak. Buna son vermenin yolu ise, emekçilerin yaşam ve sağlık hakkına sahip çıkarak harekete geçmesinden ve mücadele etmesinden geçiyor.
Z. İnanç