Maraş merkezli depremin ardından Gebze Üniversitesi İnşaat Mühendisliği öğretim üyesi Savaş Karabulut ile yaşanan ve yaşanacak depremlere dair yapılabileceklerle ilgili konuştuk...
"Yapı denetim kanunlarıyla denetim işini özelleştiren anlayış enkaz altında kaldı"
- Maraş merkezli yaşanan deprem sürecindeki son durum ve yaptığınız incelemelerde açığa çıkanlar nelerdir?
- Gebze Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümü öğretim üyeleri olarak görevlendirildik ve deprem bölgelerinde bilimsel amaçlı ziyaretlerde bulunduk. Hem depremin boyutunu ve hasarın nedenlerini hem de bunların deprem büyüklüğü ile ilişkisine bakarak anlamaya çalıştık. Elbistan'dan başlayarak öncelikle Kahramanmaraş'a oradan Pazarcık'a ardından Adıyaman Gölbaşı'na geçtik. Ondan sonra Gaziantep'e geçip Nurdağı ve Islahiye'de incelemelerde bulunduk. Son olarak da İskenderun ve Antakya’ya ziyaretlerde bulunduk. Burada hem eski binaların hem de yeni binaların yıkıldığını tespit ettik.
Özellikle yerleşim alanlarının kurulduğu yerlerde, ovalık alanlarda kurulan yapıların daha büyük hasar aldığını tespit ettik. Elbistan'da hayatını kaybeden kişilerin genellikle ikinci deprem sonrasında yaşamını yitirdiği bilgisi bizimle paylaşıldı.
Kriz merkezinde bir gece boyunca çalıştık, bize verilen görevleri yaptık. Elbistan'da ilk depremde sadece 5 binanın hasar gördüğünü, yıkıldığını daha sonra ikinci depremde insanların evine eşyalarını almak için girdiğini ve birçok insanın depreme burada yakalandığını gördük. Özellikle kent merkezinde ilk katların, yumuşak kat dediğimiz katların depremden dolayı tamamen yere gömüldüğünü ve tuz-buz olduğunu tespit ettik. "Yumuşak kat" dediğimiz ilk katlardaki dükkanlarda yapılan yanlış uygulamalar ve kesilen kolonlarla özellikle bu alanlarda mimari proje tasarlanırken alanın kullanım boyutlarını artırmak için kolon boyutlarının ast tutmasına bağlı hasarların meydana geldiğini düşünüyoruz. Maraş’ta da aynı şekilde ovalık alana kurulmuş Trabzon Caddesi’nde büyük yıkımların olduğunu yaptığımız incelemelerde tespit ettik.
OHAL ilan edildiğinden dolayı bölgede çok sayıda polisin ve askerin var olduğunu gördük. Gölbaşı’nda özellikle zemin sıvılaşması dediğimiz zemin parametrelerinin bulunduğunu, aynı şekilde İskenderun’da da zemin sıvılaşması olgusunun olmasından kaynaklı hasarın derin olduğunu gördük. Diğer alanlarda daha çok zemin büyütmesi dediğimiz bir olgu neticesinde, yani deprem dalgalarının üstteki yapıyla enerjilerini transfer etmesi sonucunda belli bir periyot aralığında enerji transfer etmesiyle meydana gelen yıkımların yaşandığını incelemeler sonucu tespit ettik.
Özellikle bu depremde AFAD-Devlet tarafından verilen ivme değerlerinin yani yapıya etki edecek kuvvet değerlerinin oldukça fazla olması, 18 Mart 2018’de yayınlanan ve 1 Ocak 2019’da yürürlüğe giren yönetmenliğin bile yetersiz kaldığı yaptığımız incelemeler sonrası bir kez daha ortaya çıktı. Bu önemli, altı çizilmesi gereken bir konu. Mevcut ivme değerleri doğruysa ki bazı noktalarda “1.9 G” (gal) dediğimiz değere ulaştığını, bu değerin ise AFAD'ın web sayfasından verilen ivme değerleri ile karşılaştırıldığında yürürlükte olan yönetmeliğin bunu karşılamadığını çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Zemin büyütmesi ve zemin sıvılaşması olaylarının bölgede hâkim olduğunu, yeni yapılan yapıların birçoğunun hasar gördüğünü, yıkıldığını gördük. Bölgede denetlenmeyen ve özellikle 2001 yılında çıkarılan yapı denetim kanunlarıyla denetim işini özelleştiren anlayışın gerçekten enkaz altında kaldığını ifade edebiliriz. Çünkü insanlar yeni yapılara geçmekte ve güvenli yapılarda oturduğunu düşünmektedir. Ancak bu depremi yıllardır söylediğimizde ve benim de her toplantıda “Yeni yapılar depremi görecek” dediğimde yeni yapıların nasıl yıkıldığını gördük. İş bundan sonra yıkımın boyutlarına karşı nasıl hak arama mücadelesi ile birleştirileceğindedir.
"Türkiye'de birçok yere depremde gidiliyor"
- Türkiye’de yaşanacak olası depremler ve etkileri ne düzeyde olabilir?
- Türkiye'de 1939 yılında gerçekleşen Erzincan Depremi sekiz büyüklüğünde ve yaklaşık 30-40 bin kişinin hayatını kaybettiği bir depremdi. Bu depremden sonra ne yazık ki milat edinilmemişti. Yani deprem tarihi milat edilmemişti ki o yıllarda betonarme yapılarla ilgili bir yönetmelik bile yoktu. Betonarme yapılar düşünülmüyordu. Genellikle kagir veya yığma evler düşünülüyordu. 1940'lı yıllarda çıkarılan yönetmeliklerle artık betonarme yapılarla ilgili standartlar getirilmeye başlandı. 1999 İzmit depremi aslında yine milat olarak düşünüldü, üç ay sonra gelen 12 Kasım depremi ile birlikte, fakat bu depremler bile milat olmadı. Bu ülkeyi yönetenler tarafından milat edinilmemişti. Birçok yasa yönetmelik çıkarıldı. Bununla ilgili kanunlar yayınlandı. İşte en çok bildiğimiz 6306 sayılı kanundu. Özellikle 18 Mart 2018'de çıkarılan ve 1 Ocak 2019'da yürürlüğe giren yeni Türkiye bina yönetmeliği dahil buna çare üretemedi. Sonuçta bu işler kanun yönetmelik yayınlayarak olmuyor. Bu kanun ve yönetmeliklerin uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili bir sorun var. Türkiye şu anda Marmara Denizi başta olmak üzere İzmir'de, Isparta'da, Hakkari'de, Diyarbakır'da, Bitlis Zagros Fay Kuşağı'nda fay hatlarıyla kesiliyor. Akdeniz'de sekizden daha büyük depremin meydana gelmesi bile bekleniyor. Bu da aslında Akdeniz Bölgesi için tsunami demek. Özellikle buralarda kullanılan nükleer santralle birlikte ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalındığının da en büyük göstergesi. Türkiye'de birçok önemli tesis var. Sanayi tesisleri de var. Bugün biz bu depremde İskenderun Limanı'nda meydana gelen yangında İskenderun Limanı'nın çöktüğünü, ondan sonra bu bölgelerde yangınlar meydana geldiğini, hatta deprem bölgelerini ziyaret ettiğimizde özellikle belli binalarda yangınların depremin dördüncü gününde bile devam ettiğini tespit ettik.
Türkiye'de birçok yere depremde gidiliyor. Fakat bizim depremden önce önlem almamız gerekirken bugün ülkeyi yönetenler çıkıp bir yıl içinde tüm konutları yapacağını söylüyor. Biz ne yazık ki bu depremde on binlerce binanın yıkıldığını ve bir o kadarının hasar aldığını, çok hasarlı olduklarını ve yıkıldığını yaptığımız incelemelerde tespit ettik. Şu anda 40 bini aşkın kişi hayatını kaybetmiş durumda. On binlerce bina kullanılmayacak durumda ve çok ağır hasar alan yüz binlerce bina var.
Bölgede yaklaşık 500 bin binanın ivedilikle yapılması gerekiyor. Fakat "sosyal konut projesi", "asrın konut projesi" olarak duyurulan projenin yıllar süreceği bir durumda İstanbul'da 1999 depremi sonrasında mevcut bir milyon beş yüz bine yakın konut stokunun sadece %5'lik kısmının yenilendiği bir durum karşısında çok iyi biliyoruz ki bir yılda bu konutlar ne yazık ki yenilenemeyecek. İnsanlar tekrar kredilendirilerek, borçlandırılarak yeni konutlara getirilecek. Ve insanlar kendi yaşam alanlarını terk edip gittikleri bölgelerde yeniden deprem sınavına tabi tutulacak. Fakat biz bu sınavlara girmek istemiyoruz. Bu sınavlara bizim kesinlikle tabi tutulmamamız gerekiyor. Bu sınavı aslında bizim yapmamız gerekiyor. Ancak bugün ülkemizde bu depremlerden kaçıp ülkenin başka bir yerinde yeniden depreme yakalanacak birçok ailenin, birçok hanenin dramını tekrar izleyeceğimize eminim.
"'Asrın felaketi'nin burada 'büyük kıyamet' olarak nitelendirileceğini göreceğiz!"
- Yaşanacak olası bir İstanbul depreminin etkileri nasıl olur?
- Marmara Denizi'nde 99 yılından beri İzmit depreminden bölgeye transfer olan enerjinin birikimi ve bölgedeki her yıl ortalama 2 santimlik bir gerilme artışı düşünüldüğünde yaklaşık 0.5 santimlik yani 50 santimlik fazladan bir kaymanın daha da artacağı durumda Marmara Denizi’nde özellikle İstanbul'da, Türkiye nüfusu ve sanayisinin 5’te 1’inin olduğu bir alanda, yaşanacak depremi bugün yaşanan depremin oranı çarpı yüzle isimlendirmek gerekir. Yani bu, bugün mevcut sayı olan 42 bini en az 420 bin olarak göreceğimiz anlamına gelir. Bugün olduğu gibi yaşanacak olası bir depremde arama-kurtarma ekipleri gelemeyecek yine.
Bugün yine bu bölgede 3-5 gün sonra arama kurtarma ekiplerinin gittiğini ve bazı bölgelere giremediğini “72 saat dayanın” diye verdikleri sürenin hiçbir işe yaramadığını göreceğiz. “Asrın felaketi”nin burada “büyük kıyamet” olarak nitelendirileceğini göreceğiz. İktidarın ve yerel yönetimlerin, bugüne kadar üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediği için konut stokunun üretilmesinde, çevre nazım planlarının hiçe sayıldığı AKP'li, MHP’li, CHP'li ve İYİ partili belediye meclis üyelerinin ortak konsensüsü ile düzen içi sermaye paylaşımının yapılıp müteahhittin istediği, özellikle büyük müteahhit firmalarının istediği arsa tasniklerinin yapıldığı parça başında arsa tasniği yapıldığını, madde 6303 İmar Kanunu ile biliyoruz. Özellikle Afrin operasyonlarının olduğu dönemde Gaziosmanpaşa’da savaş koşulları bahane gösterilerek afet bölgesi ilan edilen yerler olduğunu çok iyi hatırlıyoruz. O yüzden ülkemizde bu afetlerin en büyük nedenlerinin başında neoliberal politikaları görmek gerekiyor. Kamucu anlayışı terk eden, merkezi planlı bir ekonomiye sahip olmayan, özelleştirmelerle kamunun bütün mal varlığını satan, denetim yetkisini piyasalaştıran bir anlayışın çöktüğünü görüyoruz.
Sorunların kapsamı göz önüne alındığında merkezî planlı ekonomiye dayalı kamucu anlayış ile devletin anayasayla tanımlanan güvenli barınma hakkını doğrudan tahsis ettiği, bu işi piyasalaştırmadığı, üniversitelerin, meslek odalarının bu sürece bilfiil dahil edildiği bir süreç çözüm olabilir ancak. Yoksa her deprem, mevcut politik anlayışla, mevcut sistemle, neoliberal politikalarla ölüm demektir. Ölümün kurbanları da kentin ve kırsalın emekçileri, çiftçileri olmaktadır. Bu depremde binlerce hayvan telef olmuştur. Bunun birinci dereceden sorumlusu ülkeyi yöneten anlayışın kendisidir. İstanbul depremi bu rakamların çarpı yüzü olacağı anlamına gelmektedir. Arama-kurtarma ekiplerinin gelemeyeceği bütün dünyadan arama kurtarma ekipleri gelse dahi bu sorunu çözemeyeceği depremden sonra yangınların, su baskınlarının, patlamaların olacağı anlamına gelmektedir. Bir senede 5 ilde 10 ilde konut yapacağını iddia eden siyasetçiler gelsin önce İstanbul'daki konut stokunu planlı bir şekilde meslek odalarını ve üniversiteleri de içine katarak kendi rant çevrelerini devre dışı bırakarak çözsünler. Fakat onlar her bir depremi her bir afeti aslında kendi yandaşlarına çıkar sağlamak için fırsata çeviren bir anlayışa sahiptir. Emin olun, bu deprem sonrası bölgedeki yapılacak yerlerin çoğu da altyapı, üstyapı yerlerinin de çoğu yandaş firmalara verilecektir. Amaç yeni bir ihale alanı açmak, yeni bir rant alanı oluşturmaktır. Bu ülkede her doğal tehlike afet olmakta ve ülkeyi yöneten iktidar bu afetleri kendi yandaşlarına sermaye paylaşımı ve yeni ihaleler yaratmakta kullanmaktadır. Onların bu ekonomi anlayışlarında bu tür afetler bile gerekli olarak görülmektedir belki de.
"Mevcut anlayışla kesinlikle depremlerle ilgili çözüm üretilmesi beklenmemelidir!"
- Yaşanacak depremlere dair bugünden alınması gereken önlemler nelerdir?
- Yaşanacak depremlere dair yapılacaklar meslek odalarını ve üniversiteleri sürece katarak, yerleşime açılacak alanların öncelikle yerleşime uygunluk haritalarının çıkarılması yönünde planlamalar yapılmasıdır. Şehir planlamacıların, hukukçuların ve ilgili meslek odalarının da işin içine katıldığı bir süreçle planlı olarak yapılması ve bunun ekonomik çıktılarının halka yansıtılmadan doğrudan merkezi idarenin bütçesiyle karşılanması gerekmektedir. İnsanların olmayan bütçeleriyle konutlarını yenilemeyeceği bir durumda finans sorununu devletin kendisinin üstlenmesi gerekir. Bugün kentlerimizde yaşayan emekçilerin ne yazık ki güvenlik noktaları bulacak bir bütçeleri yoktur. İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullar bunu daha da ağırlaştırmaktadır. Bugün kiraya çıkacak, yeni bir eve taşınacak bütçeleri de yoktur. O yüzden merkezî iktidarın mevcut anlayışını terk etmesi, merkezi planlı bir ekonomiye sahip bir anlayışın tekrar kazandırılması için öncelikle bir dönüşüm yapılması gerekmektedir. Yoksa mevcut anlayışla kesinlikle depremlerle ilgili çözüm üretilmesi beklenmemelidir. Konutlar depremlerden önce güvenli hale getirilmelidir. Depremden sonra 500 bin binayı yenileceğini söyleyen siyasi iktidar gelsin bunu büyükşehirde de yapsın. Yapamayacağını biz gördük. Tüm Türkiye gördü. Bundan sonra da yapamayacaktır.
Kızıl Bayrak / İstanbul