AKP para için doğayı katletme pususunda

Doğayı korumak için AKP iktidarına karşı mücadele bugün temel bir zorunluluktur. AKP doğa talanı konusunda diğer düzen partilerinden daha çok kazanan bir sermaye tetikçisidir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 11 Mayıs 2021
  • 13:15

AKP 19 yılda işçi ve emekçilerin yaşam koşullarını her gün daha da kötüleştirdiği gibi, doğayı katletme konusunda da diğer düzen partilerini misliyle aştı. Özellikle darbe girişimi sonrasında OHAL darbesi ve tek adam rejimine tam geçişin ardından, para için adeta pusuya yatmış gibi, her fırsatta doğayı talan etmeye yöneliyor. İkizdere bunun en son somut örneklerinden biridir. İktidar bütün tepkilere rağmen İşkencedere Vadisi’nde, yandaş Cengiz İnşaat aracılığıyla taşocağı için doğayı talan ediyor.

Sokağa çıkma yasağı ve “tam kapanma” sürecinde iş makinelerinin ormana girip doğayı talan etmesi, bunun o bölgeye yakın oturanlar dışında kimsenin gelemediği koşullarda gerçekleştirilmesi, doğrudan pusuya yatmayı çağrıştırıyor. AKP iktidarı, pusu atma koşulunu da halkın sağlığını düşünüyormuş gibi bir ikiyüzlülükle ilan ettiği “tam kapanma” süreciyle yaratıyor.

Bursa Kirazlıyayla’da pusuya çekilip saldırıya geçtiler

Bursa Yenişehir Kirazlıyayla’da Lübnanlı Meyra Madencilik’e kurşun-çinko-bakır madenciliği zenginleştirme ve atık barajı projesi için verilen orman kesim izninin verilme nedeni sadece ve sadece paradır. Halkın doğa ve yaşam alanlarını koruma çabasına karşı Meyra Madencilik, İkizdere’de olduğu gibi jandarma korumasında ağaç kesimine girişti. Fakat halk, özellikle Kirazlıyayla kadınları jandarmaya rağmen doğa ve yaşam alanlarını korumaya çalıştılar. Onların mücadelesi azımsanmayacak oranda destek de buldu. Köylülerin orman kesim iznine karşı açtığı davada mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı aldı. 2020 Ağustos’unda maden faaliyeti durdu.

Bunun doğayı talandan vazgeçme değil de pusuya yatmak olduğunu, Meyra Madencilik’in tesisi hakkında çıkan “ÇED olumlu” raporuna karşı açılan davanın reddedilmesi üzerine köyde çalışmaların yeniden başlaması gösterdi. Mahkeme önce yürütmeyi durduruyor ama kitle tepkisinin basıncı kalmayınca davayı reddediyor ve doğa talanı birkaç aylık aranın ardından yeniden başlıyor. Söylemek bile gereksiz ama doğa talanının yeniden başlaması jandarma ve çevik kuvvet korumasıyla gerçekleştiriliyor.

Yine de Kirazlıyayla’da halkın tepkisi ve direniş potansiyeli basıncıyla doğa talanı yavaş ilerliyordu. “Tam kapanma” sürecinde ise yine jandarma korumasıyla hızlandı.

Bu örnek çok net gösteriyor ki paraya tapanlar Kaz Dağları’nda doğanın katline devam etmek için de pusuya yatmış durumdalar. Ki zaten Kanadalı Alamos Gold şirketinin Türkiye’deki iştiraki Doğu Biga Madencilik Genel Müdürü Ahmet Şentürk’ün küstahça sözleri, pusuya yatmaktan başka bir anlam taşımıyordı. Kaz Dağları için çok daha kitlesel bir kamuoyu duyarlılığı oluştuğundan pusudan saldırıya geçme aşamasına hemen geçemiyorlar. Duyarlılık sönümlendiği anda pusudan çıkacaklarını Şentürk açıkça itiraf etmişti.

Kapitalizm doğayı katlediyor

AKP’nin belirgin özelliklerinden biri sermaye sınıfının çıkarlarıyla birlikte kendi çıkarını da birinci derecede öncelikli ele almasıdır. Doğa talan eden bütün projelerin altından bir şekilde AKP çıkıyor. “ÇED gerekli değil” peşkeşiyle ormanlarda maden projelerini yandaş maden şirketlerine veren AKP oluyor. HES projeleri için de aynı durum söz konusu. Her doğa katliamında AKP öyle veya böyle mutlaka para kazanıyor.

Hemen hemen bütün doğa talanı projelerinde “ÇED gerekli değildir” kararı veriliyor. Bu kararların hiçbiri bilimsel ölçülere dayanmıyor. Dayandıkları tek bir şey var, o da paradır.

Doğayı korumak için AKP iktidarına karşı mücadele bugün temel bir zorunluluktur. AKP doğa talanı konusunda diğer düzen partilerinden daha çok kazanan bir sermaye tetikçisidir. Kuşkusuz tetikçiye karşı mücadele öncelikli olsa da asıl mücadele sermaye sınıfına karşı yürütülmeli. Doğayı koruma mücadelesi AKP’ye karşı mücadeleye darlaştırılırsa talanın önü alınamaz. Zira yalnız Türkiye’de değil dünyada doğayı katleden kapitalist-emperyalizmdir.

H. Ortakçı