Üniversiteler AKP’nin ve sermayenin arka bahçeleri değildir!

Üniversiteleri AKP’nin ve sermayenin arka bahçeleri haline getirmelerine geçit vermeyelim, mücadeleyi yükseltelim!

  • Haber
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 15 Mayıs 2021
  • 21:17

AKP-MHP rejiminin şefi Tayyip Erdoğan’ın kararı ile Resmi Gazete’de 10 yeni fakültenin kurulduğu açıklandı. Buna göre, Batman Üniversitesi’ne Diş Hekimliği Fakültesi, İstanbul Galata Üniversitesi’ne Sağlık Bilimleri Fakültesi, İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi’ne İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’ne Hukuk Fakültesi, Mardin Artuklu Üniversitesi’ne Tıp Fakültesi, Muş Alparslan Üniversitesi’ne Diş Hekimliği Fakültesi, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi’ne Hukuk Fakültesi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’ne Spor Bilimleri Fakültesi, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ne Spor Bilimleri Fakültesi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne ise Kayseri Tıp Fakültesi açılıyor.

2008 yılında “Her ile bir üniversite açacağız” diyen Tayyip Erdoğan, o yıllardan bugüne birçok üniversitenin kurulmasına onay verdi. En çok da vakıf (özel) üniversitelerinin kurulmasının ve eğitimde ticarileşmenin önü açıldı. Böylelikle, parası olanın okuyabildiği, parası olmayanın ise eğitimden mahrum bırakıldığı bir tablo yaratıldı. Ayrıca, kurulan üniversitelere kendi kadrolarını atayan AKP iktidarı, her fırsatta dile getirdiği “kültürel egemenlik” hedefine uygun adımlar da atarak dinsel-gerici nesiller yaratmanın önünü daha çok açtı. Ki Erdoğan’ın, “Her ile bir üniversite açacağız” sözlerinin devamında sarf ettiği, “Üniversite sayısı çok dediler, altyapı yok, öğretim elemanı yok dediler. Haklı olabilirler fakat bizim süratle mesafe almaya ihtiyacımız var” sözleri boşuna değildi. Gerici-faşist iktidarın icraatları “süratle” nereye doğru mesafe aldıklarını açıkça gösteriyor.

Eğitim hakkının alenen gasp edildiği, üniversite eğitiminin alabildiğine niteliksizleştiği, eğitime gereken bütçenin ayrılmadığı günümüz koşullarında yeni üniversite ve fakülteler açmak, mevcut sorunların çözümüne hiçbir katkı sunmamaktadır. İktidarın yeni kararlarındaki amaç eğitime katkı sağlamak değil zaten.

Yeni açılan fakültelerde tıp fakültelerinin ağırlıkta olduğu görülüyor. Fakültelerinden mezun olacak insanlara toplum sağlığının emanet edildiği bir dal olan tıp bilimi, bu denli kontrolsüzlüğün ve niteliksizliğin muhatabı olmamalıdır. Konunun uzmanları da bu kararlara tepki gösteriyorlar. TTB İkinci Başkanı Ali İhsan Ökten, “Her boş buldukları binayı tıp fakültesi yapıyorlar” diye tepki göstererek, şu açıklamayı yapmıştı: “Şu an biliyoruz ki birçok tıp fakültesinde nitelikli tıp eğitimi yok, çünkü kadro yok. Avrupa’nın en çok tıp fakültesi olan ülkesiyiz. Şehir hastaneleri yavaş yavaş tıp fakültesine dönüştürülüyor. Tıp fakültelerinin hastanelerinin işlevi farklıdır, şehir hastanelerinin işlevi farklıdır. Bunlar birbirine karıştırılıyor. Bu iyi bir şey değil. Bir şehir hastanesini tıp fakültesi yapmak, o ilin idarecilerine hoş görünmek için yapılmış siyasi bir karar. Eğitim adı altında alınmış kararlar değil.”

AKP döneminde açılan üniversitelere genel anlamıyla bakacak olursak, nitelikli akademik kadronun bulunmadığını, kırsalda yer alan birçok üniversitenin fakültelerinin-bölümlerinin tercih edilmediğini, dolayısıyla kontenjanların boş kaldığını görürüz. Geçelim akademik kadronun varlığını, kadrodan tamamıyla yoksun kalan üniversitelerde bir ismin, “vekillik” adı altında kendi kendini 5-6 göreve atadığı bile oluyor. Örneğin yakın zamanda Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü Nihat Hatipoğlu’nun, üniversitedeki 4 fakültenin dekanlığını yaptığı ortaya çıkmıştı. “Üniversite”nin genel tablosu ise daha vahim. 2018 yılında kurulan ve toplam 8 fakültenin bulunduğu üniversitede, diğer 4 dekanlığı ise yalnızca 2 ismin yürüttüğü, böylece Rektör ile 8 fakültenin dekanlarının yer aldığı 9 kişilik Yönetim Kurulu’nun sadece 3 kişiden oluştuğu anlaşılmıştı.

Tüm bunların yanı sıra, plansız kurulan üniversiteler ve açılan fakülteler sonucunda diplomalı işsizliğin son yıllarda zirveye ulaştığına da tanık oluyoruz. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, üniversite mezunu her beş kişiden biri ne çalışıyor ne de iş arıyor. Yüz binlerce üniversitelinin ise, kendi mezun oldukları alanı geçelim, genel olarak bir iş bulabilme ümidi dahi yok. 2005’te 22 bin olan “iş bulma ümidi kalmadığı için iş aramayan üniversite mezunu” sayısı, bugün 272 bine çıkmış durumda. Bu son bir yılda %149 artış demek. Ki bu rakamlar sadece resmi kayıtlara geçenlerdir.

Sermaye iktidarı yakın zamanda yeni fakülteler açmayı, üniversiteleri teslim alma çabasının bir başka saldırısı olarak da kullanmıştı. AKP’li Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyım rektör olarak atanmasının ardından başlayan eylemler halen daha sürmekte. Sermaye devleti ise bu süreçte Boğaziçi Üniversitesi’ni teslim alabilmek, üniversiteyi kendi gerici ve yandaş kadroları ile doldurabilmek, hatta kendi “dindar ve kindar” neslini buralara taşıyabilmek için İletişim ve Hukuk Fakülteleri açma kararı vermişti. Kısacası yeni açılan fakülteler adeta “Truva atı” olarak kullanıldı.

Tek adam rejimine geçilmesi ile birlikte üniversitelere yeni fakülteler açmak, açılacak olan fakültelerin bağlı olacağı üniversitenin görüş ve önerilerini almaksızın Cumhurbaşkanı’na bağlandı. Hatta Cumhurbaşkanı isterse istediği fakülteleri kapatabilme konusunda da kanunen sınırsız yetkiye sahip. Üniversitelere rektör atamalarının Cumhurbaşkanı’nın yetkisinde toplandığını zaten biliyoruz. Bu fakültelere dekanların atanması ise yine Cumhurbaşkanı’nın atadığı rektörler tarafından yapılabiliyor. Kısacası AKP iktidarı yaratığı sistem ile bir diktatörlük pratiği gerçekleştiriyor.

Ancak Boğaziçi’nden başlayarak yayılan ve aylardır devam eden direniş göstermektedir ki gerici-faşistler kurmak istedikleri “kültürel egemenliği” de üniversitelerde yaratmak istedikleri dikensiz gül bahçelerini de öyle kolay kolay hayata geçiremeyeceklerdir. Üniversiteleri AKP’nin ve sermayenin arka bahçeleri haline getirmelerine geçit vermeyelim, mücadeleyi yükseltelim!

M. Nevra