Hatice Yürekli, devrim ve sosyalizmin bu dünyayı güzelleştireceğine inanan, bu uğurda yaşamını adamış her davranışıyla örnek bir devrimcidir. Bu bozuk düzenin ancak ve ancak işçilerin birliğiyle yıkılacağını, bunun ütopik düşünceden ibaret olmadığını bilen bir devrimci.
1990 yılında Ekim hareketine katıldı. Faaliyetlerinden ve cesur davranışlarından korkan devlet her fırsatta önüne engeller koymaya çalıştı. Hatice yoldaş her defasında devrimci kimliğiyle bunun önünde durdu. Mücadeleye katıldığı İzmir’de birçok kez gözaltına alındı, bir süre cezaevinde yattı. Ardından geldiği İstanbul’da tekstil fabrikalarında çalışarak işçi çalışması yürüttü. 1995 yılının Nisan ayında Habip Gül ile birlikte kaldığı evde gözaltına alındı. İfade vermedi, yargılanma esnasında siyasi savunma yaptı. Bir süre Sağmalcılar Cezaevi’nde yattı. Çıktıktan sonra Rumeli yakasındaki çalışmayı üstlendi. İstanbul İl Komitesi üyesi olarak yürüttüğü çalışmayı, güneydeki (Adana, İskenderun, Antakya) çalışmanın ihtiyaçları doğrultusunda oradaki sorumlulukları üstlendi. TKİP Kuruluş Kongresine bölgenin delegesi olarak katıldı. Kongre sonrasında Ankara İl Komitesinde görev aldı. Kısa süre sonra gerçekleşen operasyonda yeniden tutuklandı. Tutuklanan diğer yoldaşlarıyla birlikte ifade vermeyi ve belge imzalamayı reddetti. Duruşmada yaptığı siyasal savunmayla mücadelesini savundu. Tutuklanarak Ankara Ulucanlar Cezaevine götürüldü.
Sermaye devleti azgınlığını bu dönemde F tipi dayatmaları ile ortaya koydu. Dışarıdaki hareketliliği ve muhalefeti sindirmenin yolu toplumun öncülerini ‘susturmaktan’ geçiyordu. Devrimcilere yönelik gerçekleştirmek istediği kimliksizleştirme ve tecrit politikasını uygulamak için Ulucanlar Cezaevi'ne saldırdı sermaye devleti. Bu saldırılarda birçok devrimci katledildi. Ulucanlar katliamından sonra Hatice yoldaş açılan davada yargılandı. Savunmasını yaparken katliamın vahşetini ve iç yüzünü gözler önüne serdi.
Hatice Yürekli, F tipi hapishanelerin kapatılması, işkencecilerin katliamcıların yargılanması, terörle mücadele yasasının kaldırılması ve devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması için bedenini ölüme yatırdı. Ölüm orucuna ‘örgüt baskısıyla’ gittiğini iddia edenlere karşın cevabını bu onurlu direnişin ön saflarında yer alarak gösterdi. Ölüm Orucunun 46. Gününde verdiği röportajdaki netlik sınıfa, devrime, partiye duyulan güvenin ifadesiydi:
“Çünkü biz, gönüllü olarak yer aldığımız devrim mücadelesinin bir sıra neferi olarak, sert geçecek bir çatışmada barikatın en önünde yer alma şansını yakalamışız. Bu bir devrimci için büyük bir onurdur. Canımızı ortaya koyarak, baştan tam bir inançla kazanacağımızı bildiğimiz bir zaferi, sadece yoldaşlarımıza/partimize değil, ezilen ve sömürülen milyonlarca işçi ve emekçiye armağan edeceğiz. Çünkü biz, "sınıfa karşı sınıfı, düzene karşı devrimi, kapitalizme karşı sosyalizm"! şiarını en önde temsil ediyor, devrim davasının güncel ve tarihsel haklılığını ölümüne bir direnişle ortaya koyuyoruz".
Hatice yoldaş için Ölüm Orucu'yla direniş yolunu seçmek "Yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını savunmak" anlamına geliyordu. Türkiye Komünist İşçi Partisi kurucu üyesi Hatice yoldaş yaşamını işçi ve emekçilerin kurtuluş mücadelesi için, devrim ve sosyalizm mücadelesi için adamıştı. Hatice yoldaş partideki adıyla Ezgi/ Hazal yoldaş direnişinin 182. gününde, 22 Nisan 2001’de ölümsüzleşti.
Hatice, Habip, Ümit ve Alaattin yoldaşların açtığı yoldan biz devrimci liseliler yürüyoruz. Onların devrimci kimliklerinden öğreneceğimiz çok şey var. Bu sistemin zorbalıklarına karşı bıkmadan usanmadan bu dava uğruna savaşan, mücadele eden, yaşamlarının her safhasında savaşacak gücü bulan, bedenlerini silaha çeviren, ölüme yatıran yoldaşların bayrağını ellerinde tutan devrimci liseliler, hala sürmekte olan kapitalist sistemin devam edecek baskılarına ve zorbalıklarına karşı alanlarda olacak ve mücadele etmeye devam edecek.
K. Goge