Okullar salgın tehlikesi altında, vaka/hasta sayılarının yükselişte olduğu bir süreçte açıldı. Yüz yüze eğitime başlandığı günden bu yana birçok okulda korona salgını tespit edildi. Bundan dolayı birçok sınıfta yüz yüze eğitime ara verme mecburiyeti doğdu. Pandemiye karşı genel olarak ciddi bir önlem almayan AKP-MHP iktidarı, eğitimin sağlıklı bir şekilde devam ettirilmesi için de kayda değer bir önlem almadı. Sadece vaka tespit edildiğinde yapılacakların anlatıldığı bir rehber hazırlamakla yetindiler.
Okulların açılmasının ardından geçen kısa sürede eğitim aksamaya başladı. Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, vaka tespit edilen ve yüz yüze eğitime ara verilen sınıf sayısını açıkladı. Buna göre, 850 bin dersliğin 198’inde yüz yüze eğitime ara verildi. Bu açıklamanın yapılmasından sonra basına yansıyan haberlere göre ise, en az 5 ilde birçok sınıfta daha yüz yüze eğitime ara verildi, çok sayıda öğrenci karantina altına alındı.
Sorunlara biçimsel ve göstermelik sözde “çözümler” üretmekle yetinen rejim, eğitim alanında da bundan fazlasını yapamıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, koronavirüsüne ilişkin güncel bilgileri paylaşmak için düzenlediği basın toplantısında 13 Eylül Pazartesi günü itibarıyla kentlerdeki bazı okullarda öğrencilere PCR testleri yapacaklarını duyurmakla yetinmişti. Ancak ailelerde oluşan kaygı ve tepkilerin basıncıyla velilerin bilgilendirileceğini, onların izinleri olmadan hareket edilmeyeceğini duyurmak zorunda kaldı.
Okullarda yayılan salgınla ilgilenmeyen rejim, eğitim kurumlarında dinci-gerici uygulamaların hem yaygınlaştırılması hem kalıcı hale getirilmesi için uğraşıyor. Özellikle son yıllarda Diyanet İşleri Bakanlığı ile eğitim alanında birçok protokol imzalandı. MEB’in kapılarını meczuplara açan rejim, farklı yaştan öğrencileri dinci-gerici ideoloji ile zehirlemek için seferber olmuş görünüyor. Yeni eğitim döneminde dinci-gerici ideolojiyi çocuklara empoze etmek için birçok hazırlık yapılmaktadır. Son olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4-6 yaş grubu çocuklara yönelik Kuran kurslarının “zorunlu eğitimden sayılmasına” yönelik kirli bir plan yaptığı ortaya çıktı.
Diyanet’in buna dair hazırladığı raporda, bu rezil hedefe ulaşmak için Milli Eğitim Bakanlığı ve ilgili akademisyenlerle toplantı yapılacağı belirtildi. Aynı zamanda 13-18 yaş grubuna özgü yaz Kuran kursu açma çalışmaları da başlatan Diyanet, Türkiye Diyanet Vakfı öğrenci yurtları, gençlik merkezleri, cezaevleri, hastane, YURT-KUR, üniversite kampüsleri gibi yerlerde Kuran kursları açılması için de çalışma yürütüyor.
Salgına karşı önlem almak için (eğitim, sağlık vb.) gerekli bütçeyi ayırmayan dinci-gerici AKP-MHP iktidarı, sırf görüntüyü kurtarmak adına “biçimsel” önlemler alıyor. Ama öte yandan çocuklara zorla dayatılan dinci-gerici uygulamaları kalıcılaştırmak hedefiyle hareket ediyor.
Uzaktan eğitimin verildiği 1,5 sene içerisinde 8 milyona yakın öğrenci, gerekli teknik ekipmanlara ve donanıma (bilgisayar, internet, ses donanımı vb.) sahip olmadığı için eğitimden mahrum kalmıştı. Uzaktan eğitime erişemeyen Türkiyeli öğrencilerin yanına göçmen çocukların eğitimden uzak kaldığı gerçeği eklenirse, oluşan tablonun vahameti daha net görülecektir.
Yakın zamanda Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, mecliste gündeme getirilen soru önergesine verdiği cevapta, sadece 771 bin 458 sığınmacı çocuğun okula gittiğini belirtti. Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı raporuna göre ise geçici koruma sağlanan çocukların yüzde 35,8’i eğitimden uzak kaldı. Çocukların okula gidememesinin temel nedeni ise geçim sıkıntısından kaynaklı çalışmak zorunda olmalarıdır. Eğitim alanına bütçe ayırmak yerine, Diyanet İşleri Bakanlığı’na dev bütçeler ayrılmakta, geçim sıkıntısından dolayı ise binlerce öğrenci temel hakları olan eğitimden mahrum bırakılmaktadır.
Sermayenin saray rejimi çürüdükçe, eğitim alanındaki sorunlar da derinleşiyor. Dolayısıyla eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir eğitim hakkını kazanmak için mücadele etmek, her zamankinden daha yakıcı bir görev ve sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.