Geçen senenin mart ayında başlayan uzaktan eğitimin bir yıllık döneminde milyonlarca öğrenci eğitime erişmekte sorunlar yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Teknik ekipmanı olmayan, internet altyapısına erişemeyen milyonlarca öğrenci eğitim hakkından mahrum kalıyor.
11 Mart 2020’den bu yana sürdürülen uzaktan eğitim hem öğrencilerin erişebilme olanakları hem de niteliği açısından tam bir fiyaskoya dönüştü. Teknik ekipman ve altyapı gibi eksikliklerden dolayı çöküntü arz eden eğitim tablosunu “kurtarmak” için göstermelik çabalar sergilendi. Milli Eğitim Bakanlığı, çeşitli parti, kurum, belediye, sosyal yardımlaşma dernekleri vb. birçok kurumun öğrencilerin teknik ekipman eksikliğini karşılamak için çalışmalar başlattığına dair haberler basına yansıdı. Teknik ekipman ve altyapı eksikliğinden kaynaklı öğrencilerin eğitim alanında yaşadığı sorunların artarak devam etmesi ise bu çabaların yetersiz ve göstermelik olduğuna döne döne ayna tuttu.
Son olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın illere gönderdiği tabletlerin para karşılığında satılmaya başlandığı haberleri yansıdı basına. Bu, eğitimdeki ticarileşmenin ulaştığı boyutu ayrıca gözler önüne serdi. Ücretsiz dağıtılması gereken tabletlerin satılmasının en güncel örneklerinden birine Trabzon İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından imza atıldı. İl Milli Eğitim Müdürlüğü ildeki okullara gönderdiği yazıda, öğrencilere dağıtılması için gönderilen tabletlerin, müdürlükten birim fiyatının yarısına alınabileceğini belirtti.
Milyonlarca öğrenciyi eğitim hakkından mahrum bırakanlar, yeni icraatlar ile öğrencilerin eğitim hakkını gasp etmeye devam etmektedirler. Okullara gönderilen yazı bir kez daha göstermiştir ki öğrencilerin sorunları MEB’in umurunda değildir. MEB’in derdi öğrencilerin sorunları üzerinden sermayeye para kazanmaktır. Dolayısıyla ekranlara çıkıp, “Öğrencinin dostuyuz ve öğrencilerin sorunlarını çözmek için büyük bir gayret ile çalışıyoruz” gibi konuşmalar yapmaları tam bir ikiyüzlülüktür.
Salgından bu yana geçen bir yıllık süreç boyunca MEB ve sermaye devleti yetkilileri, yapılan işlerde önceliği öğrencilerin eğitimine ve sağlığına değil, para kazanmaya, ekonominin çarklarının döndürülmesine vermiş olduklarını bunun gibi sayısız örnekle tekrar tekrar göstermiştir. Söz konusu Trabzon örneği bunun yeni bir halkasıdır sadece.
Eğitim hakkı, burjuva devletin anayasasında dahi parasız sunulan kamusal bir hak olarak tanımlanmaktadır. Fakat kapitalistler başka her alanda olduğu gibi eğitim alanında da kazanç elde edebilmek için kendi anayasalarını dahi ayaklar altına almaktan çekinmezler. Kapitalist düzende öğrencilerin eğitim hakkının gasp edilmesi sıradan bir vakadır artık. Çünkü bu düzenin tunç yasası sermayenin çıkarlarının her şeyin üstünde tutulmasını emretmektedir.
Bugün eğitim hakkımızın gaspını engellemenin; eğitimin eşit, parasız, bilimsel, nitelikli ve ulaşılabilir bir hale getirilmesinin tek yolu emekçilerin ve gençliğin örgütlü mücadelesinden geçmektedir.
K. Sönmez