-Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun rektör olarak atanması ile başlayan eylemler, hızla toplumun gündemine girdi. Daha ilk günden itibaren farklı üniversitelerden öğrencilerin de katılımıyla Boğaziçi eylemleri, birleşik bir gençlik mücadelesine dönüştü. Tüm bu gelişmeleri ön süreci ile birlikte anlatır mısınız?
Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum 1 Ocak gece yarısı atandı. Bunun ardından öğrenciler hemen aynı gece Twitter’dan tepkilerini kitlesel bir biçimde dile getirdiler. Melih Bulu’nun rektör değil kayyum olarak atandığının altı çizildi hemen o gece. Ardından, 4 Ocak Pazartesi günü yapılacak olan basın açıklaması için kayyumcu zihniyete karşı olan herkese çağrı yapıldı. Okulun içindeki ve dışındaki polis ablukasına rağmen kitlesel bir katılım gerçekleşti. Bunun üzerine Sarıyer ve Beşiktaş’ta eylem yasağı konduğunun bilgisi geldi. Çarşamba günü Kadıköy’de eylem yapıldı ve son zamanlarda yapılan en kitlesel gençlik eylemiydi yüksek ihtimalle. Üniversitelere atanan kayyumlar icraatlarıyla birçok öğrenciyi öfkelendirmişti bence. Bu eylemliliğin ardından birçok şehirdeki birçok üniversitede kayyum karşıtı eylemler yapılmaya başlandı ve hala devam ediyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde ise kayyum nöbeti devam ediyor.
-Başta kayyım rektör atamalı olmak üzere, üniversitelere dönük baskı ve anti demokratik uygulamalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Boğaziçi öğrencileri kayyum atandığından beri aynı şeyleri dile getiriyor. Üniversitelerde bilim üretebilmek, siyasi iktidarların baskısından uzak kalmasıyla mümkündür. Üniversiteyi kendi içindeki bileşenler yönetmeli, akademik ve sosyal programlarını kendi istedikleri gibi belirleyebilmelidir. Üniversitelere yapılan dayatmalar toplumsal olarak ezilen kesimleri daha da ezmeye yönelik politikalar üretilmesine sebep olmaktadır. Örneğin önceki kayyum Mehmed Özkan ilk geldiğinde hemen LGBTİ+ kulübü etkinliklerini engellemeye dönük hareketlerde bulunmuştu.
-Boğaziçi’nde yapılan eylemler hangi aşamada? BOUN’deki süreç hangi dinamikler üzerinden ilerliyor?
Boğaziçi’de eylemlilikler devam ediyor. Sürekliliğin sağlanması adına şu sıralar her gün kampüste nöbet var. Dışarı ile de bağ kopartılmıyor tabii. Örneğin bugün (13 Ocak) okulumuzda çalıştırılan ve Vedat Akgiray tarafından hakları gasp edilmiş Bimeks işçileriyle dayanışmak için Çağlayan Adliyesi önüne basın açıklamasına gidildi.
-Boğaziçi’nde başlayan eylemli süreç farklı üniversitelerde de eylemlerin başlamasını tetikledi. Akademiyi hedef alan saldırıların geri püskürtülmesi açısından bu önemli bir gelişme. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kayyumların yalnızca Boğaziçi’ne atanmadığı aşikâr. Yalnızca Boğaziçi’nde direnilirse gitmeyecekleri de aşikâr. Bu sebeple bu eylemliliklerin diğer kampüslere de yayılması kayyumları silip atmanın tek yolu. Bunu biliyoruz ve dayanışmanın önemini bir kere daha kuvvetle hissediyoruz. Gençliğin sorunlarının ne kadar ortak olduğunu da bu eylemler sayesinde tekrar görmüş olduk.
-BOUN’de başlayan ve yayılan gençlik mücadelesinin güçlendirilmesi önemli bir yerde duruyor. Buradan hareketle, gençlik hareketinin bundan sonraki sürecinde neler yapılmalı?
Gençliğin parçalanmışlığı dönüştürme gücünü zedeliyor. Beraber hareket edilmesi güçlenmenin tek yolu gibi.
-BOUN ve diğer üniversitelere dönük anti-demokratik uygulamalar ve saldırılar, “özerk-demokratik üniversite” talebini daha da yakıcı bir hale getirmiş bulunuyor. Sizce bugün başlayan eylemlerin ve gençliğin ortak talebi ne olmalı?
Gençliğin talepleri şu aşamada üniversitelere atanan tüm kayyumların acilen istifa etmesi ve üniversitelerin tüm bileşenlerinin katılımıyla rektörlük seçimlerinin yapılması olmalıdır.
-Son olarak üniversite gençliğe neler söylemek istersiniz?
Dönüştürme, iyiye taşıma gücümüzün farkında olmalıyız. Bizler karanlık bir dönemden geçiyoruz ama bu karanlığı ancak biz yırtabiliriz.
Kızıl Bayrak / İstanbul