Kanlı Pazar’dan Kızıldere’ye, 1 Mayıs ’77’den Beyazıt’a, Maraş’a, Çorum’a, Sivas’a kadar sermaye devleti, kurulduğundan bu yana katliamcı geleneğini sürdürmüştür. İşçilerin, gençlerin, devrimcilerin kanını her vesile ile akıtmıştır. Emek sömürüsü üzerine kurduğu saltanat her sarsıntıya uğradığında, karanlık odalarında ABD işbirliğinde kanlı komplolar düzenlemiştir.
Beyazıt Katliamı
Beyazıt Katliamı da devletin planlı saldırılarından birisidir. ‘77 yılında kurulan İkinci Milliyetçi Cephe hükümetinin gençlik hareketini hedef alan politikası, ilerici ve devrimci öğrencilerin üniversitelerden uzaklaştırılmasını hedefliyordu. O dönemde faşist çeteler, polis ve rektörlük eliyle devrimcilerin üniversitelere girişleri engelleniyordu. Özellikle İstanbul’da Hukuk Fakültesi faşistler tarafından işgal edilmişti. Devrimci-ilerici öğrenciler okula girmek istediklerinde faşistler tarafından saldırıya uğruyordu.
’77 Aralık ayında İkinci Milliyetçi Cephe hükümeti düştü ve AP ile birlikte Ecevit hükümet kurdu. Ancak üniversitelere yönelik saldırıların hızı kesilmeden devam etti. Bu saldırılara karşı devrimci öğrenciler bir araya gelerek 1 Mart 1978 günü Hukuk Fakültesi’ne girme kararı aldılar. 1 Mart günü Süleymaniye önünde yaklaşık 50-60 ilerici devrimci öğrenci bir araya gelerek üniversiteye doğru yürüyüşe geçti. Polisler önlerini keserek öğrencilere saldırdı. Öğrenciler birkaç defa toplanarak tekrar yürümek istedi. Polis saldırısına rağmen okula girebilen devrimci öğrenciler bu sefer de faşistlerin sopalı taşlı saldırısına uğradı. Gün geçtikçe safları sıklaşan ve sayıları artan ilerici, devrimci öğrenciler 15 Mart’a kadar üniversiteye topluca giriyor, saldırıları birlikte göğüslüyordu.
Kanlı pusu…
16 Mart günü devrimci öğrenciler Merkez kapıdan topluca çıkış yapıyordu. Birazdan gerçekleşecek katliamın işaretleri ortadaydı. Her zaman yoğun polis ablukasının olduğu alanda hiç polis yoktu. Polisler tarafından her zaman arka kapıdan çıkarılan devrimci öğrenciler 16 Mart günü ana kapıdan bilinçli olarak çıkarılmıştı. Bu sırada faşistler “Beyazıt komünistlere mezar olacak!” sloganları atmaya başlamıştı. Devrimci öğrencilerin oluşturduğu kortejin ön tarafı Eczacılık Fakültesi kapısının önüne gelmişti ki, kitlenin üzerine bomba atıldı…
Abdullah Şimşek, Baki Ekiz, Cemil Sönmez, Hamit Akıl, Hatice Özen, Murat Kurt, Turan Ören bu katliamda ölümsüzleşti. 60’a yakın öğrenci ise yaralandı.
Beyazıt’ın faili sermaye devleti!
Katliamın ardından, olayın faili olarak okulda tanınan faşistler ve Ülkü Ocakları Başkanı ile MHP Gençlik Kolu Başkanı gözaltına alındı ancak bir süre sonra bırakıldı. Devletin her katliamda uyguladığı senaryoyu bir kez daha sahnelemeye başladı. Katiller korundu, aklandı, dava dosyası kapatılmaya çalışıldı. Ancak bir zaman sonra gerçekler gün yüzüne çıktı. Bombanın ABD tarafından Türk silahlı kuvvetlerine hibe edilen TNT Tahrip patlayıcısı olduğu, bu bombanın bir yüzbaşı tarafından Ülkü Ocağı Derneği Ankara Şube Başkanı Abdullah Çatlı’ya verildiği, bombayı devrimci öğrencilerin bulunduğu alana atanınsa Zülküf İsot adlı bir faşist ortaya çıktı. ’99 yılında Zülküf İsot’un ablası 16 Mart Katliamı’nda bombayı kardeşinin attığını itiraf etti. Kardeşinin vicdan azabı çektiğini, saldırıyı gerçekleştirmemesi halinde ölümle tehdit edildiğini ifade etti. Saldırının hemen ardından ülkücü ocaklarına mensup Lütfi Akti tarafından Zülküf İsot öldürüldü. Abdullah Çatlı ise, hiçbir ceza almazken görevine üst rütbelerle devam ettirildi. 3 Kasım ’96 tarihinde Balıkesir’in Susurluk ilçesinde yaşanan kazada öldü.
“Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgası!”
Elbette katliamın gerçek sorumlusu olan devletten, tetikçilerini yargılayıp cezalandırmasını bekleyemeyiz. Harcında nice devrimci kanı olan sermaye düzenini yargılamak, cezalandırmak ancak örgütlü işçi sınıfının mücadelesiyle mümkün olacaktır.
Devrimci gençlik olarak üniversitelerimizde yükselttiğimiz mücadele, Beyazıt’ta düşenlerin bizlere bıraktığı mirastır. Bu mirası güçlendirerek geleceğe taşıyacağız.
Günümüzde de devlet ODTÜ, Ankara Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi gibi gençlik mücadelesinin önemli merkezlerinde faşistleri öne sürerek saldırıyor. Ancak ne geçmişte, ne de bugün sermaye devleti istediğini başaramadı, başaramayacaktır. Sömürü düzeni olduğu sürece, baskılar tırmandırıldığı sürece bu topraklar nice yiğit devrimciyi bağrında yetiştirmeye devam edecektir!
Son sözü Nazım Hikmet’e bırakmadan önce Beyazıt Meydanı’nda ölümsüzleşen devrimcileri saygı ile anıyoruz…
***
“Bir elinde kitapları,
türküleriyle geldiler
dalga dalga aydınlık,
dalga dalga aydınlık oldular.
Yürüdüler karanlığın, karanlığın üstüne
meydanları zapt ettiler
meydanları zapt ettiler yine.
Beyazıt’ta şehit düşen
silkinip kalktı kabrinden
ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
yıktı şahmeranın mağarasını.
Daha gün o gün değil,
derlenip dürülmesin bayraklar
uzaktan duyduğunuz
çakalların ulumasıdır
safları sıklaştırın,
safları sıklaştırın çocuklar
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgası!”
P. Sevra