Polonya: “Cüppelerinizde kan var”

Bu boğucu ortam dağıtılacak, işçi ve emekçi kadınlar bu ilkel yasağın kaldırılması, yasal, güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkı için yine sokaklara çıkacaklar. 2016 yılındaki kararlılıkları, militanlıkları, kitlesellikleri ile kavgalarına kaldıkları yerden devam edecek, kadın grevleri ile hayatı durduracaklar. Çünkü Polonya işçi ve emekçi kadınları kazanmanın mücadeleden geçtiğini bizzat kendi deneyimlerinden öğrendiler.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 25 Ekim 2020
  • 19:27

Avrupa’daki en katı kürtaj yasalarından birine sahip olan Polonya, yasayı daha da sertleştirdi. Anayasa Mahkemesi 22 Ekim Perşembe günü, fetüsteki/cenindeki bir bozukluktan dolayı yapılan kürtajın “anayasanın ihlali olduğuna” karar verdi. Katolik bağnazlığının etkili olduğu Polonya'da Anayasa Mahkemesi, kürtajın genel yasağına getirilen son istisnalardan birini reddetti. Yargıçlara göre, önceki düzenleme anayasada yer alan “yaşam hakkı”nı ihlal ediyordu.

Polonya'da 1993 tarihli bir mahkeme kararı, ceninde 'ciddi kusur olması' durumunda kürtaja izin veriyordu. Cenindeki bozukluk yasada “ciddi ve geri döndürülmesi mümkün olmayan cenin bozuklukları” ya da “ceninin hayatını tehdit eden tedavisiz hastalık” olarak belirtiliyor. BBC’de yer alan haberde geçen yıl ülkede yapılan ve resmi kayıt altına alınan 1110 yasal kürtajın neredeyse tamamının bu kapsama giren Down Sendromu nedeniyle yapıldığı belirtiliyor.

Hükümetteki milliyetçi-gerici Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) milletvekilleri, 2016’da parlamentodan geçiremediği kürtaj yasağı için, üyelerinin çoğu sermaye hükümeti tarafından atanmış olan Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. 2’ye karşı 13 oyla kabul edilen karar ile kürtaj neredeyse tümden yasak hale gelirken, kürtaja sadece ensest, tecavüz ve gebeliğin annenin hayatını tehlikeye atması durumunda izin verilecek.

Kararın ardından Anayasa Mahkemesi’nin önünde başlayan gösteriler tüm gece sürdü. 

Perşembe gecesi kürtaj yasağının katılaştırılmasını protesto eden yüzlerce kadın Varşova’da sokağa çıktı. “Cüppelerinizde kan var”, “Kanun bizi korumalı” gibi pankartlar açtılar. “İşkence” yazılı dövizler de taşıyan protestocular, Anayasa Mahkemesi’nden Hukuk ve Adalet Partisi’nin kurucusu ve lideri olan Başbakan Yardımcısı Jarosław Kaçinski’nin evine yürüdüler.

Kaçinski’nin evini korumaya alan polis protestoculara biber gazı ve coplarla saldırdı. Çıkan çatışmada 15 kişi gözaltına alındı. Protesto gösterileri cuma sabahına değin sürdü.

Ülkenin birçok kenti de protestolara sahne oldu.

Kaçinski cuma gecesi de protestocuların hedefindeydi. Evinin yakınında gerçekleşen gösteride protestocular “Bu bir savaş!”, “Ellerinizde kan var” dövizleri taşıdılar.

Koronavirüs önlemleri gerekçesiyle 10’dan fazla kişinin toplanmasının yasak olduğu büyük kentlerde Cuma günü binlerce protestocu Varşova, Posen, Breslau, Krakau ve diğer kentlerin merkezi alanlarında, kiliselerin ve PiS parti binalarının önlerinde toplanarak protesto eylemleri gerçekleştirdiler.

Kürtajın yasaklanması daha fazla kadının tehlikeli koşullarda yasadışı kürtaja başvurmasına neden olacak. Bu da kadınların sağlıklarını, hatta yaşamlarını riske sokacak. Ayrıca kadınların, ceninin ağır hasar görmesine rağmen devlet tarafından hamileliği sürdürmeye zorlanması kadına yönelik kurumsallaşmış bir şiddettir. Bu nedenle Kadın Hakları Örgütleri, Avrupa Konseyi'nin İnsan Hakları Komisyonu karara tepki gösteriyor.

Polonya’da 2016’da da kürtajın tamamen yasaklanması tasarısı gündeme gelmişti. Tasarıya karşı ülkede yaygın ve kitlesel protestolar gerçekleşirken, kadın işçi ve emekçiler greve gitmişti. Günlerce devam eden ve yüz binin üzerinde kişinin katıldığı protestoların sonuncusu “Kara Pazartesi” adıyla düzenlenmiş, siyah giysili kadınlar gerçekleştirdikleri eylemle tasarıya karşı çıkmıştı. Paris, Brüksel, Berlin gibi Avrupa’nın pek çok kentindeki yürüyüşlerle de Polonyalı kadınlara destek verilmişti. Protestolar hükümete geri adım attırmış, tasarı parlamentoda çoğunluğun oylarıyla reddedilmişti.

İstanbul Sözleşmesi de hedefte

Bu arada Polonya hükümeti, kadın mücadelesinin basıncıyla 2015’te imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nden de çekilmek istiyor. Polonya Adalet Bakanı Zbigniew Ziobro anlaşmadan çekilme sürecini 27 Temmuz 2020’de resmen başlatacaklarını açıklamıştı. Bu dinci-gerici, İstanbul Sözleşmesi’nin okullarda çocuklara “cinsiyet kavramının biyolojinin ötesinde sosyal ve kültürel boyutlarının da olduğunun öğretilmesini gerektirdiği için zararlı olduğunu” ileri sürdü. Polonya hükümetinin İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğini açıklaması üzerine 6 Temmuz’da on binlerce kadın “Amaç aile içi şiddeti yasal hale getirmek”, “Kadınlara karşı değil virüse karşı savaş” şiarlarıyla ülke çapında sokaklara dökülmüştü.

Pandemi fırsatçılığı

Pandemiyi fırsata çeviren hükümetler, kazanılmış haklarımıza saldırıyor, onları yok etmek istiyor. Genelde tüm kadınları, özelde hamile kalan kadınları ve yakınlarını hedef alan Polonya’daki saldırı, pandeminin gerici iktidarlar tarafından nasıl da kaba bir şekilde istismar edildiğini gözler önüne serdi. Ülkede koronavirüs vaka ve ölü sayılarında patlama yaşanıyor. Günlük vaka/hasta sayıları 13 binin üzerinde seyrediyor. Ülke çapında kimi hastanelerde boş yatak kalmadı. Sahra hastaneleri oluşturulmaya başlandı, pandemi önlemleri sertleştirildi, kamuya açık toplantılarda 5 kişi sınırlaması getirildi… Hal böyleyken kürtaj yasasının daha da katılaştırılması, sermaye iktidarının pandemi koşullarını gericiliği topluma dayatmanın bir imkanı olarak gördüğünü kanıtlıyor.  

Gerici rejimler puslu havaları sever. Ama bu boğucu ortam dağıtılacak, işçi ve emekçi kadınlar bu ilkel yasağın kaldırılması, yasal, güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkı için yine sokaklara çıkacaklar. 2016 yılındaki kararlılıkları, militanlıkları, kitlesellikleri ile kavgalarına kaldıkları yerden devam edecek, kadın grevleri ile hayatı durduracaklar. Çünkü Polonya işçi ve emekçi kadınları kazanmanın mücadeleden geçtiğini bizzat kendi deneyimlerinden öğrendiler.