Siyonist Başkan Benyamin Netanyahu ile çevresindekilerin yolsuzluk, rüşvet, dolandırıcılık skandalları gölgesinde İsrail’de 3 Mart’ta seçimler gerçekleştirildi. Geçen yıl birincisi 9 Nisan’da, ikicisi 17 Eylül’de iki seçim yapılmış ancak hükümet kurulamamıştı.
Yıllardır yolsuzluk, rüşvet, dolandırıcılık bataklığında yüzen Netanyahu, hakkındaki suçlamalardan dolayı 17 Mart’ta yargı karşısına çıkacak.
Netanyahu ve partisi Likud milletvekili sayısını 32’den 36’ya çıkararak seçimin birincisi oldu. Likud’un başını çektiği sağ ırkçı-dinci blok 120 sandalyeli İsrail Parlamentosu’nda (Knesset) 58 milletvekili kazandı. Hükümet kuracak yeterli sayıya ulaşamamasına rağmen İsrail medyası, yolsuzluk bataklığında yüzen Netanyahu için “küllerinden yeniden doğdu” benzetmesi yapıyor.
Filistinlilere karşı kirli-ırkçı siyaset izleyen Netanyahu, seçimde elde ettiği kısmi başarının zafer olduğunu iddia ediyor. “Bu büyük zafer İsrail için” gibi tumturaklı laflar etse de, bu “pirus zaferi” Netanyahu'nun yozlaşmış ırkçı politik yaşamının rezilliğini zerre kadar azaltmayacak. 30 yılı aşkın süredir aktif İsrail siyasetinde yer alan ve 12 yıldır yönetimde olan Netanyahu, 17 Mart’ta başlayacak yargılama sonucunda tutuklanabileceğini, bunun ise politik kariyerinin sonu anlamına geleceğini biliyor.
İsrail Merkezi Seçim Komitesi, kesin sonuçları 10 Mart'ta ilan edecek. Ancak bu resmi olmayan sonuçların değişmesi beklenmiyor. Daha önce açıklanan sonuçlara göre Netanyahu'nun partisi Likud, 120 sandalyeli meclise 36 milletvekili gönderdi. Eski İsrail Genelkurmay Başkanı Benny Gantz liderliğindeki Mavi-Beyaz İttifakı ise 32 milletvekili çıkardı. Beş yıldan beri milletvekili olan hukukçu Ayman Odeh liderliğindeki sol Hadash ile 1948 Filistinlilerinin partisi Ta’al’ın oluşturduğu Ortak Arap Listesi Bloku, son seçimlere göre oylarını artırarak 5'i kadın 15 milletvekilini meclise gönderdi. Böylece Likud ve Mavi-Beyaz ittifakın ardından üçüncü güçlü fraksiyon oldu. Yapılacak bir koalisyonun ardından ise Odeh, anamuhalefet lideri olacak. Eski Savunma Bakanı Avigdor Liberman'ın İsrail Evimiz Partisi ise Eylül 2019'daki seçimlerde aldığı oy oranını korudu ve yine 7 milletvekili çıkardı. Aşırı dinci partiler 17, milliyetçi Yisrael Beitenu yedi, aşırı sağcı Yamina İttifakı altı, merkez solcu İşçi Partisi-Gesher-Meretz koalisyonu ise 11 sandalyesinden 4’ünü kaybederek 7 sandalye aldı.
Seçimler 17 Mart'ta rüşvet, yolsuzluk ve güven ihlâli dolayısıyla yargılanacak olan Netanyahu için referandum niteliğindeydi. Kendi suçlarını örtmek için "vatanseverlik" rolünü vitrine koydu. Netanyahu Trump’la birlikte "Yüzyılın Anlaşması" adı altında parlatılan ve Ocak sonunda açıklanan planın, barış gündemiyle ya da Filistin-İsrail meselesinin çözümü ile hiçbir ilgisi yoktur. Planın tek amacının Netanyahu'yu hapse girmekten kurtarmak ve liderlik krizini aşmak olduğu anlaşılıyor. Irkçılıkla malul Netanyahu bu kez baltayı taşa vurdu. Kendi seçmenlerine yaptığı ırkçı uyarı ve propagandada “İsrail'de Arapların bir hükümette yeralmalarının akla yatkın olmadığını, bunların yalancı ve dolandırıcı olduğunu ve seçimde ‘sürü güdüsü’yle hareket ettiklerini” iddia eden Netanyahu, bu ırkçı-faşist söylemiyle İsrail vatandaşı Filistinlilerin seçime daha fazla katılım göstermesini sağladı.
Sonuç olarak mevcut tabloda görünen şey, İsrail siyasetindeki belirsizliklerin devam edeceğidir. Her ne kadar Likud birinci parti olsa da tek başına hükümet kuramıyor. Ancak Likud’suz bir koalisyonun da kurulması mümkün görünmüyor. Olası bir ırkçı-sağcı koalisyon hükümeti için Yisrael Beytenu (İsrail Bizim Ev) anahtar role sahip görünüyor. Bu partinin şefi eski Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Likud, ultra Ortodoks partiler ve Ortak Katılım Listesi’yle herhangi bir koalisyona girmeyeceklerini ilan etti.
Seçimleri önde tamamlayan Netanyahu’nun "zaferi" yarım kaldı. Dolayısıyla Netanyahu’nun hükümet kurmak için gerekli olan 61 sandalyeye ulaşması zor olacak. Netanyahu, koalisyon hükümeti için gerekli olan üç milletvekilini bulup kendini kurtarmak için şüphesiz "her tür kirli yol ve yöntemi" deneyecektir.
Bununla birlikte Doğu Kudüs’ün gündemde tutulması, yasadışı Yahudi yerleşimlerinin inşa edilmesi, ırkçı-kökten dinci müttefiklerinin desteğini almak için, Netanyahu faşizan söylemlerini arttıracak. "Güvenlikli devlet", "güvenlik içindeki Yahudiler" vb. klasik korku senaryolarını kullanarak İsrail devletinin kuruluş kodlarıyla yola devam edebilir. Netanyahu’nun koalisyon kurmak için Arap kökenli seçmenlerin ve yükselişteki Ortak Katılım Listesi’nin desteğine başvurması da şaşırtıcı olmayacaktır. “Burjuva ahırı”ndaki siyasetin nasıl bir kirlilik içerdiğini hepimiz iyi biliyoruz. Çünkü hali hazırda İsrail’de siyasî unsurların birkaçı hariç, seçim sonrası pozisyonlarını netleştirmiş değil.
Bu kaotik siyasal iklimde görünen iki seçenek var. İlki, Netanyahu başbakan olarak yargılanırsa ülkede anayasal bir kriz meydana gelebilir. İkincisi ise; hükümet kurma girişimlerinin fiyaskoyla sonuçlanması ve dördüncü defa seçimlere gidilmesidir.