Güney Amerika ülkesi Kolombiya giderek artan polis şiddeti ve buna karşı yeniden yükselen protesto gösterileri ile sarsılıyor.
Ülkede doğrudan devlet ve devlet destekli paramiliter çetelerin şiddeti artarken, toplu katliamlar yaşanıyor, kırsal bölgelerde öne çıkan yerel halk önderleri ve 2016 yılında yürürlüğe giren “barış” anlaşmasıyla silah bırakmış FARC-EP’nin (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) eski militanları neredeyse her gün “faili meçhul” suikastlarda katlediliyor.
Barış ve Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü İndepaz'a göre,bu yıl Kolombiya’da 1 Ocak-21 Eylül tarihleri arası 61 toplu katliam gerçekleşti (bu rakam geçen yıl toplamda 36’ydı) ve 246 kişi katledildi. Toplu katliamların faili olarak genelinde devlet destekli çete ve paramiliter güçler görülüyor.
Indepaz 1 Ocak- 13 Eylül arasında barış anlaşmasını destekleyen 43 eski gerilla'nın öldürüldüğüne de yer veriyor.
22 Eylül günü uğradığı bir suikastta öldürülen (FARC) eski savaşçısı Sánchez Segura, FARC ile Kolombiya Hükümeti arasında “Barış Anlaşması”nın imzalanmasının ardından öldürülen 229. eski savaşçı oldu.
FARC, cinayetlere ilişkin yaptığı açıklamada, “Bu ülkede var olan tek özgürlük, Amazonları savunmak için savaşan Kolombiyalıları öldürme özgürlüğüdür” diyerek can güvenliklerinin olmadığını vurguladı.
Halkın öfkesiyle yeniden başlayan gösteriler
9 Eylül'de Bogotá’da Avukat Javier Ordóñez’in polis güçleri tarafından şok tabancasıyla acımasızca öldürülmesi ve bir hafta sonra devlet güçlerinin de suçlandığı protestolarda 7 gencin hunharca katledilmesinin ardından halkın öfkesi ve çaresizliği yeniden protesto gösterilerinde ifadesini buldu.
Polis şiddetine karşı protestolarda başkent Bogotá özellikle gençler kendiliğinden polis karakollarına koştu ve karakolları ateşe verdi. Emekçi kitleler ülkenin dört bir yanında sokaklara akın etti. 80'den fazla şehirde protestolar yapılırken, 140'ın üzerinde miting düzenlendi.
Gösterilerde “Cinayetleri durdurun” sloganı öne çıkarken devletin cevabı yine terör ve zulüm oldu. Özellikle şehrin yoksul bölgelerine şuursuzca saldıran polis adeta bir vahşet örneği sergiledi. Polisin gerçek mermi kullandığı saldırılar sonucunda 13 kişi yaşamını yitirdi, 248 protestocu da yaralandı.
Polis şiddetine rağmen protestocular her gün sokaklara çıkmaktan geri durmadı. 7 gencin öldürülmesinin ardından özellikle Bogotá, Medellin ve Cali kentlerinde geçtiğimiz pazartesi günü kurulan geniş ittifaklar yeniden gösteri yaptı. Öğleden sonra bankalar ve polis karakolları protestoların hedefindeydi ve dükkanların pencereleri kırıldı. Bogotá’da öğleden sonra polisle çatışmalar oldu. On milyonluk şehrin bazı bölgelerinde yerel toplu taşıma askıya alındı. Göstericiler Medellin'de ağır silahlı özel polis birimlerinin komuta merkezini hedef aldı. Pasto'da da öğrenciler polisle çatıştı. Karayipler'deki Barranquilla kasabasında, rüşvet nedeniyle hakkında soruşturma açılan ve paramiliter güçlere komuta ettiğinden şüphelenilen eski Başkan Álvaro Uribe ile dayanışma içeren afişleri kaldırdılar. Birçok küçük kasabadan da protestolar bildirildi.
21 Eylül günü sendikaların ve sosyal kuruluşların çağrısı üzerine binlerce işçi ve emekçinin katıldığı “ulusal grev” düzenlendi. İşçiler ve yoksul emekçi kitleler; polis vahşetine, sürdürdüğü katliamlara ve muhalefet liderlerinin katledilmesine devletin son vermesi ve faillerin cezalandırılması taleplerini yükselttiler. Ulusal grevin bir diğer gündemi pandemi çerçevesinde derinleşen ekonomik kriz ve büyüyen işsizlikti.
Protestolarının sözcüsü Alejandro Sánchez, “Polis öldürüyor, ordu tecavüz ediyor ve hükümet işbirliği yapıyor, sessiz kalıyor” diyerek, cinayetlere seyirci kalan, yerel bölgelerde silahlı paramiliter çeteler oluşturmakla ve suikastleri örtbas etmekle suçlanan faşist Ivan Duque hükümetini eleştirdi.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet de devlet güçlerinin halka yönelik şiddetini eleştirdi ve başkent Bogota ve Soacha'daki protestolar sırasında "Aşırı güç kullanımından" 77'si kurşunla olmak üzere 300'den fazla kişinin yaralandığını ve 13 kişinin kurşunla öldüğü vakaları yakından inceleyeceğini duyurdu.
Yargıtay’dan “tarihi” karar
22 Eylül günü, Yargıtay (CSJ), Kolombiya hükümetinin ve silahlı birimlerinin geçmişte protesto hakkını yeterince korumadığına ve hatta yapısal olarak görmezden geldiğine işaret eden 171 sayfalık “tarihi” denilebilecek bir karar yayınladı.
Karar, somut olarak Başkan Iván Duque'nin sağcı ve sınıf düşmanı hükümetinin yaptığı tasarruf paketine karşı 2019'un sonunda yüzbinleri sokaklara döken protesto hareketi ve ülkede sola yönelik devam eden şiddetle ilgili. Devlet terörünün uygulayıcısı kolluk gücü ESMAD bu protestolara acımasızca saldırmıştı.
Karara göre, tanıkları ve diğer kanıtları değerlendiren yargıçlar, Duque hükümetinin ve güçlerinin gösteriler öncesinde tarafsız davranmadıkları sonucuna vardı. Kararda ayrıca; gösterilere katılanların kamuoyunda "suçlu" olarak tasvir edilerek aktif olarak damgalandığı, özellikle ESMAD'ın son derece acımasızca saldırdığı eylemlerde polis güçlerinin vatandaşları hiçbir şekilde korumadığı, daha ziyade sistematik ve saldırgan davrandığı, orantısız şiddet kullandığı belirtiliyor.
Bu şekilde polis ve ESMAD'ın barışçıl protestocular için "ciddi bir tehdit" haline geldiğini, dürtüsel ve kontrolsüz davrandıklarını, kendilerine tahsis edilen silahların "düzgün kullanılmadığını" ifade eden Yargıtay, bu kararının açıklanmasından itibaren 48 saat içinde plastik mermi kullanımının yasaklanmasına hükmetti.
Hakimler ayrıca, Savunma Bakanı Carlos Holmes Trujillo'ya "başta ESMAD olmak üzere polis kuvvetlerinin aşırılıkları için 48 saat içinde özür dilemesi" talimatı verdi.
Bu tarihi karar, polis şiddetine karşı Kolombiya işçi ve emekçilerinin sürdürdüğü yaygın ve kitlesel mücadelenin bir sonucudur. 2019 yılının sonunda patlak veren kitle hareketinin bir kazanımıdır. Son haftalarda gerçekleşen eylemler ve geçen haftaki genel grev, korona salgını nedeniyle sekteye uğrayan yüzbinlerin protesto hareketinin yeniden ivme kazanma potansiyeli taşıdığına işaret ediyor.