Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), her yıl dünyada kayıt altına alınan askeri harcamaları derleyen bir rapor açıklıyor. Kayıt altına alınmayanlar bir yana bırakıldığında bile askeri harcamalar, diğer ifadeyle yıkım ve ölüm için ayrılan bütçeler devasa bir servete tekabül ediyor. Dünyada üç milyardan fazla kişi en temel insani ihtiyaçlarını bile yeterince karşılama imkanından yoksunken devasa bir servetin yıkım ve ölüm için harcanması, kapitalizmin insanın var oluşu için ne büyük bir tehdit olduğunu göstermeye yeter.
Hiçbir devlet “on milyarlarca ya da yüz milyarlarca doları yıkım ve ölüm için harcıyoruz” demiyor. Uydurdukları “savunma harcamaları” yalanının arkasına sığınıyorlar. Oysa halen en saldırgan emperyalist gücü olan ABD 2022 yılında “savunma” için 877 milyar dolar harcamış. SIPRI raporuna girmeyen harcamaların miktarı ise bilinmiyor. Bu arada komşu ülkelere saldıran, Suriye’den Irak’a, Libya’dan Katar’a, Somali’den Azerbaycan’a pek çok ülkede askeri birlik bulunduran Türk sermaye devletinin de resmi “savunma” harcamalarının 10,6 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Geçen yıl ki harcamalar bundan da fazlaydı. Ekonomideki çöküşe rağmen bu kadar büyük bir bütçe yıkım ve savaş için harcanmıştır. İşin özü, bir devlet ne kadar saldırgansa, “savunma” harcamaları o kadar yüksek oluyor.
SIPRI raporu, 2022 yılında askeri harcamaların 2 trilyon 240 milyar dolara ulaştığını hesaplıyor. Bu devasa büyüklükteki parayla dünyadaki barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi temel insani sorunlar çözülebilir. Ancak işin bu kısmı kapitalist devletlerin tepesindeki yönetici takımını zerre kadar ilgilendirmez. Halkın çoğunluğunu sefalete mahkum eden, depremde yüz binleri ölüme terk eden AKP şefinin seçim propagandası yaparken havadan ölüm saçan SİHA, İHA gibi silahlarla övünmesi, kapitalist devlet yöneticilerinin zihniyeti hakkında çarpıcı bir fikir veriyor.
Tekellerin, kapitalistlerin sınıfsal çıkarlarının temsilcisi olan devletlerin eğilimi yıkım ve savaşa ayrılan kaynakları azaltmak değil, çoğaltmaktır. ABD güçten düşme sürecini durduramadığı, Çin-Rusya eksenli yeni bir kutbun yükseldiği bu süreçte askeri harcamalar düzenli bir şekilde arttırılıyor. ABD’nin çok gerisinde olsa da 292 milyar dolarla Çin’in ikinci sırada olması tesadüf değil. Çünkü emperyalist kapitalizmde etkili bir güç olmanın temel yollarından biri modern ve güçlü bir savaş aygıtına sahip olmaktır. Bu tek tek devletlerin ötesinde, sistemin hegemonyacı hevesleri kışkırtan ve buna bağlı olarak döne döne çatışma üreten yapısından kaynaklanıyor.
Ukrayna Savaşı silahlanma yarışını daha da körüklemiş, nükleer başlıklı silahların üretiminin yeniden hız kazanmasının vesilesi yapılmıştır. ABD-NATO cephesinin savaş ateşine sürekli benzin dökmesi, Pasifik’te Çin’i provoke eden icraatların birbirini izlemesi, her yıl trilyonlarca dolar yutan savaş aygıtlarının birbiriyle çatışma riskini artıyor. Bu ise nükleer silahların da kullanılacağı, yani insanlığın geleceğini tehdit edecek bir savaşın tetiklenmesi olasılığını güçlendiriyor.
Savaş aygıtları için devasa servetler aktaran emperyalist kapitalizm iklim krizini derinleştiriyor, yoksulların gıdaya ulaşmasını zorlaştırıyor, milyarlarca insanın temiz suya erişmesini engelliyor, etnik/dinsel ayrımları kışkırtıyor, bölgesel savaşları ateşliyor, tekellerin, dolar milyarderlerinin çıkarları uğruna sadece insan soyunu değil yerkürede yaşayan tüm canları da tehdit ediyor.
Bu vahim tablo silahlanmaya, militarizme ve savaşa karşı mücadelenin önemini özellikle artırıyor. Zira insan soyu için sorun artık bir varlık/yokluk noktasına doğru ilerliyor…