28 Nisan Pazar günü İspanya’da yapılan erken genel seçimlerde Başbakan Pedro Sanchez’in liderliğindeki İspanya Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) birinci parti oldu. Oyların yüzde 29’unu alan PSOE mutlak çoğunluğu sağlayamadı. Son on bir yılın en iyi sonucunu alan Sanchez’in partisi, parlamentodaki 350 sandalyeden 123’ünü kazandı. Mutlak çoğunluğu sağlaması için 176 sandalye kazanması gerekiyordu. Bu da koalisyon hükümeti veya yeniden azınlık hükümeti anlamına geliyor.
Bu seçimlerdeki bir diğer önemli gelişme, 2018 Haziran’ında Endülüs bölgesinde yerel parlamentoya girmeyi başaran aşırı sağcı Vox (Ses) partisinin ilk kez merkezi parlamentoya girmesi oldu. Seçim kampanyalarında yabancı düşmanı, göçmen ve mültecilere karşı söylemlerle öne çıkaran aşırı sağcı Vox, yüzde 10.3’lük oy oranı ile 24 sandalye kazandı. Faşist partinin 2016 seçimlerinde aldığı oylar yüzde 0.2'lerdeydi. Böylece faşist diktatör Franco’nun 1975 yılında ölümünden bu yana ilk kez aşırı sağcı bir parti Endülüs bölgesinden sonra federal parlamentoda da temsil edilmiş olacak.
Erken seçime giden yol
İspanya’da genel seçimler 20 Aralık 2015’te yapılmıştı. Muhafazakâr Halk Partisi (PP) 350 sandalyenin 123’ünü alarak Mariano Rajoy başbakanlığında azınlık hükümeti kurmuştu. Alternatif sol parti Podemos ise 69 milletvekili ile parlamentoya girmişti.
Katalonya bölgesinde 2017 Ekim’inde yapılan bağımsızlık referandumunu tanımayan Başbakan Rajoy orduyu Katalonya’nın üzerine salmış, Katalonya Özerk Bölgesi Başbakanı Carles Puigdemont’un ülkeyi terk ederek Belçika’ya sığınmasına yol açmış ve Katalonya’ya kayyum atamıştı.
Bu gelişmeler Başbakan Rajoy’u yıpratarak, sol popülist Podemos’un elini güçlendirdi. Haziran 2018’de verilen bir gensorunun ardından yapılan güven oylamasında Rajoy hükümeti düşürüldü. Sosyalist İşçi Partisi (PSOE), Podemos’un desteğini alarak azınlık hükümeti kurdu ve Pedro Sanchez başbakan oldu.
Sanchez’in ilk icraatlarından biri Katalan bölgesindeki kayyumu kaldırmak oldu. Bu bir yumuşama iklimine yol açsa da ılımlı hava uzun sürmedi. İspanya savcıları Katalan yöneticilere “vatana ihanet” davaları açarak, 25 yıla varan hapis cezaları ile cezalandırılmaları talebinde bulundular. Ekim 2018’de referandumun yıldönümünde Katalonya’da yapılan gösterilere ise Sanchez ordu ve polis güçlerini saldırttı.
Tüm bunlar işçi ve emekçilere yönelik ekonomik saldırılar eşliğinde gerçekleşti. 2008 krizi ile yüzde 30’lara varan işsizlik oranı 2013’te yüzde 20’lere düşse de, İspanya’nın ekonomik krizi atlattığı anlamına gelmiyor bu. İspanya yeni bir Yunanistan olma yolunda Avrupa Birliği’nin korkulu rüyası olmaya devam ediyor. İşsizlik hala yüzde 20’lerde seyrediyor. Gençler arasındaki işsizlik resmi rakamlara göre yüzde 37’lerde.
Bu seçimlerdeki bir diğer önemli gelişme ise, Katalan Cumhuriyetçi Solu’nun (ERC) 15 milletvekili ile merkezi parlamentoya yeniden girmiş olmasıdır. Bunlardan beşi hala Madrid’de tutuklu ve “vatana ihanet”le yargılanıyorlar.
Sağcı muhafazakâr Halk Partisi (PP) ise oyların ancak yüzde 16,7’sini alabildi, parlamentodaki sandalyelerinin yarıya yakınını kaybederek 66 milletvekili çıkartabildi. Böylece tarihinin en düşük oyunu almış oldu.
Seçimlerde en çok oyu alan üçüncü parti ise Vatandaş (Ciudadanos) partisi oldu. Sağ liberal çizgideki Ciudadanos oyların yüzde 15.8’ini alarak 57 sandalye kazandı. Ciudadanos, 2016’daki seçimlerde 32 milletvekili çıkartmıştı.
Sol alternatif Podemos ise oyların yüzde 14.3’ünü alarak 67’den 42 sandalyeye düşmüş oldu.
Olası koalisyon seçenekleri
Başbakan Sanchez ve partisi PSOE zafer kutlamaları yapsa da, salt çoğunluğu sağlayamadığı için zorlu bir hükümet kurma sürecinin yaşanacağını biliyor.
Sol alternatif Podemos ile kurulacak olası bir koalisyonda bile Katalanlara ihtiyaç duyulacak. Bu ise Katalanlara taviz vermek anlamına gelecek, ki ne Pedro Sanchez ne de İspanyol burjuvazisi buna hazır.
Hükümet her ne biçimde kurulursa kurulsun, ne işçi ve emekçilerin sorunlarına ne de yılan hikayesine dönen Katalonya sorununa bir çözüm getirebilecek.